Bu arada 20 gün içinde, üç cezaevi değiştirdik. Biz, cezaevi beğenmiyoruz onlar da cezaevi bulamıyorlar. Türkiye cezaevi turlarında, il il dolanacağız bu gidişle ve bu hızla Guinness Rekorlar Kitabına girme olasılığımız bile olabilir. Düşünsenize; “En az zamanda, en çok cezaevi dolaşan eş başkanlar”.
Suç grubumuz, “Çok Tehlikeli”
Hakikatten de ülkenin Adalet ibresi giderek insandan kopuyor. Öyle bir hal aldı ki kimse kendine ve yarınına dair bir kestirme içinde değil. Endişeli, kaygılı, günü kurtarma telaşesi, kapısı koçbaşı ile ya da dipçikle vurulmayan daha çok tereddüt içindedir. Kimsenin bir garantisi yok yani.
Bu arada cezaevleri idareleri bize “Sevk” edildiniz derken, mahkûm arkadaşlar ise “sürgün” diyor. İşte böylesi bir sevk/sürgün sırasında, Cihan başkanla yanımızda asker olduğunu söyleyen biri vardı. Ring tabirli aracın içinde konuşuyoruz. “Hale bak! Dün kahramandık, bu gün Hayın!” Fetö’den tutuklanmıştı ve of çeke çeke bitirdi yolculuğu. En çok, koluna takılan kelepçeye üzülüyordu.
Adalet konusunda bu tanıklık yeterince açıklayıcı olabilecektir.
Bir diğeri ise İran uyruklu bir Kürt’tü. Yolculuk boyunca konuştu, kısmi felç geçirmişti ve tedavi için bir başka ile nakli yapılmıştı. “Toz”dan içerideydi. Son sözlerini şöyle bitirdi, “İki defa babamı dinlemedim, başıma bunlar geldi. Birinde “Bu kadınla evlenme” dedi. Ki kadın beni bırakıp gitti. Diğerinde de, “ ‘Toz’ işi yapma” dedi. Görüyorsunuz işte buradayım. Görüldüğü gibi, kendi kabahatleri ile yüzleşme biçimi böyle.
Bizi soruyorlar, “Suçunuz?”, “Belediye eş başkanları” diyoruz.
Ouvv çekiyorlar hep bir ağızdan… Ve “Çok tehlikeli sizin suçunuz” diyorlar.
Sistem o kadar iyi çalışıyor ki, insanları basın-yayın organları üzerinden çok ciddi yönetiyor. Öyle ciddi bir algı içine katıyor ki, insanlar içinde yaşıyor. “Çok tehlikeli” dedikleri şey, sistemin işine gelmeyen ve itiraz ettiği durumdur.
Adam öldürdük desek, bu kadar şaşırmaz ve bu kadar keskin ve kesin “Çok tehlikeli” demezlerdi!
Zira içinden geçtiğimiz zaman tüneli algılamada profesyonel bir icraat içindedir. Dün diye bir şey yok, yarın da yok… Sadece içinden geçtiğimiz zaman var. Şimdi karar veriyorlar ve uyguluyorlar. Basın-yayın, Adalet, sivil toplum örgütleri, velhasıl herkes bu çarkın içinde ufalanmamak için çaba içindedir. Ancak herkes de bir şekilde un ufak olmuş; farkında değil… Aileler parçalanıyor. Kadın cinayetleri artıyor. Çocuk taciz ve tecavüzleri yeri göğü inletti, alım gücü bitti, kredilerle boğuşan memur ve işçiler, çeki senedi düren esnafı, üretimi bırakıp iş küçülten tüccar, tarlaya gömülen çiftçi, okul okuyamayan öğrenci…
Yani halkın sıkıntısını bilen bir sistem döndüren yoktur. Halkın sorunları ne kadar ağır olursa, o kadar kolay yönetilebiliyorlar.
Özgürlükten, insan haklarından, Barıştan, Evrensel yaşamdan söz etmeyen, kendine dair bir yönetim biçimi istemeyen, Ekmek korkusu içinde olan kimseler olmamızı istiyorlar.
Herkesin itirazı bir başkasına, sitemi bir başkasına olsun istiyorlar. Nihai tüketici esnaftan, esnaf toptancıdan, toptancı dağıtımcıdan, dağıtımcı üreticiden, üretici ham maddeciden, ham maddeci topraktan, toprak yağmurdan, yağmur buluttan, bulut nemden, nem buhardan, buhar sıcaktan, sıcak atmosferden, atmosfer dünyadan! Ama kimsenin aklına yönetim gelmez, vergi gelmez, zam gelmez.
Çünkü sistem kendini kaos politikaları arasında görünmez kılmıştır.
Ve dolayısıyla sistemi yöneten gittiğinde (başına bir iş geldiğinde ya da emekli olduğunda) ülke elden gider gibi algılar. Halbuki sistem yedeğini çoktan oluşturmuştur.
Hele hele başına her ne musibet gelirse gelsin, gururu-şerefi ayaklar altına alınırsa alsın savunduğu tek şey “Ekmek” olan. Dünyayı ekmekten, özgürlüğü ekmekten önce görenler böyle bakar.
Oysa sistemler istilacı kuşlar gibidir. Dadanınca tarlaya ürün bırakmazlar, geriye sap-saman kalır. İnsanlara dadanınca sistem, özgürlüğünü alır, ekmek verir gibi yapar. O ekmek geçici olarak ondadır. İstediğinde onu da hemencecik geri alır ve bir şey yapamazsınız. Kaderinize razı olmayı öğrenmiş olursunuz. Bir daha da belinizi doğrultamazsınız.
Sistem periyodik olarak insanı hizaya getirmeye çalışır. Sırada ve sıradan olursunuz, her ne kadar siz yürüdüğünüzü de sansanız, aslında bir başka kuyruktaki yerinize gitmek üzere sıradan devam ediyorsunuz. Onun için özgürlüğün kavgasını vermesini unutursunuz. Çünkü özgürlüğün mücadelesi çetindir, ekmek kavgası gibi, eğip boynunuzu ulaşamıyorsunuz.
Bir başka deyişle; sistem sizin elinize kalem verip yönetebilir, silah verip yönetebilir, uçak verip yönetebilir. Siz alanınızda kendinizi geliştiremezsiniz. Sistemin kullanma izni verdiği kadar gelişir ya da geliştirebilirsiniz kendinizi.
Her ne kadar siz yönetici olduğunu sansanız da aslında siz yönetici değil, sadece kullanılansınız. Kullanıldığınız kadar yöneticisiniz.
Yaptığınız iş içinde ahlaki, nizami hatalar yapma durumunuz olabilir. Bu hataların düzeltiliş olma olasılığı da vardır mutlaka. Ama sistem onu suçmuş gibi önünüze bırakır ve bundan ötürü yargılar, ceza verir. Durum karşısında kendinizi savunamazsınız çünkü sistemi kuran, en başından bunu düşünüp yasamada, yürütmede ve yargıda önlemini almıştır. Ne kadar fedakâr da olsanız, canla-başla içinde olsa olsanız o saatten sonra yapacak hiçbir şeyiniz yoktur. Sadece ömrünüzden bedel vermek zorundasınız. Önceden size iş vererek özgür olduğunuzu hissettiren sistem, aslında çoktan özgürlüğünüzü elinizden almıştır da siz farkında bile değilsinizdir.
Olan ömrünüze olmuştur vesselam…
10.11.2019
İrfan SARİ
Yüksekova Belediyesi Seçilmiş Eş Başkanı
Elazığ 2 no’lu zindanı