Çok insan öldü. Ölmeye devam ediyor. Üstelik her gün bir veya birkaç ölüm haberi de almaya devam ediyoruz.
Ölümlerin sonu gelir mi bilmem.
Altın arayıcıları gibi, sınır tanımaz bir tutum var ölümler konusunda. En çok öldüren, en çok kazanacakmış gibi. Her türlü yol/yöntem mubah sayılıyor. Siyanürle, eleme/ufalama suretiyle falan.
Define aranıyor hesabı, deşildikçe deşiliyor her yer. Höyüklerde, kayalıklarda, ibadethanelerde, duvar diplerinde…
Gökyüzü, dağlar, yollar, sokaklar ölüm kokuyor.
Üstelik ölen ve öldüren insan… Üstelik bu yeni değil, 30 yıldır devam edip sürüyor. Ölümleri durdurmak için herkesin elinde en yeni tarz, yine eski tarz. Dişe diş…
Fark mı? Demir, körükte eritilip silaha dönüştürülürken şimdilerde fabrikalarda eritilip dönüştürülüyor. Fark bu!
Herkesin elinde silah ve herkes ölümler dursun diyor.
Demokrasi, barış, huzur, aklıselim dedikçe, ellerden bu silahlar düşmüyor.
Nasıl sağlanacaksa artık bu lanet barış.
Nasıl sağlanacaksa bu demokrasi denen şey.
Merhametin içine barut doldurulmuş. Kimsenin merhameti sınanmaz olmuş. Herkesin bir sabır sınırı var. Kimsenin sabrı diğerinin sabrına yenilmez. Kimsenin barışı diğerinin barışına karşı “barış” olmuyor. Kimsenin demokrasisi diğerinin demokrasisinden az değil.
Uyarmak, uyarılmak insan öldürmekle ölçülüyor.
“Geri adım atmamızı beklemeyin” deniliyor.
İleri adımda atılmıyor!
Ne olacak?
Ama herkes “kınıyor” kınanınca durmuyor ölümler. Artıyor.
Havada savaş sesi var.
Ama her ne hikmetse, ABD, Avrupa, Afrika, Asya, Uzakdoğu, Yakındoğu kim varsa! Herkes barış havarisi.
Ama benim barışım senin barışını döver havası var. Anlayın.
Ortadoğu’da kan oluk oluk akıyor, bir yandan da petrol.
Benim ateşim seni yakar. En büyük ateş benim ateşim zamanı değil.
Günaydın savaş, tünaydın savaş, iyi günler savaş, iyi akşamlar savaş, iyi geceler savaş…
Dünyaya bakış açısı savaş.
Teknoloji savaşları, su savaşları, petrol savaşları, toprak savaşları heyyyt be! ne çok savaşımız var. Ne çok savaşıyoruz.
Hâlbuki barış sakız gibi dolaşır ağızlarda.
Ne gören oldu, ne de duyan!
Sen beni sevmezsen öldürürüm. Ben seni sevmezsem öldür!
Sevmeye bak!
Çakmak çakmak gözler, dilin ucu keskin bıçak.
Barış faraza. Barış fiyaka.
Ama ağızlardan düşmüyor barış.
Muhteşem olan savaş, aklın sınırlarını zorluyor.
Mesela “Savaş çıkarmak gibi bir derdimiz yok” tank, top, uçak, heron, ordu. Hepsi ama hepsi barışı sağlamak için var.
Tezkere, barışa dairdir.
Madem barışa bu kadar odaklıdır herkes ve herkes barışa bu kadar içten duyarlıdır.
Halkın içinde olduğu gerilim neyin nesi? İş dünyası, insan hakları savunucuları, yazarlar- çizerler, entelektüeller, sanatçılar, bilim adamları neden bu kadar gergin?
Toplardan, mermilerden huzur elde edilseydi, bunca insan deliliğine bağırıp çağırmazdı. Gerilmezdi.
Bu anlaşılmaz, karman çorman politikalar işe yaramıyor.
Endişeler boşuna değil. Çünkü ölümler gittikçe artıyor.
Çıraklıkta, kalfalıkta ve en nihayetinde ustalıkta da, ölümlerin ardı arkası kesilmiyor.
Onun için, emekliye ayrılmadan, biraz da zamanınızı ölümleri durdurmak için harcayın.