Bir keresinde Diyarbakır Dağkapı’daki Şeyh Saîd Meydanı’ndan hemen çapraz köşedeki eski Orduevi’nin bulunduğu caddeyi, önünde uzayıp giden kaldırımı ve duvarı, yanımda duran arkadaşım işaret etmiş ve demişti ki: “Biliyor musun, sadece bu şehirde değil, ülkede de yakın tarihe endekslenen demokrasinin ölçüsünü karşıda görünen Orduevi ve Askeri Mahfilin duvarı ile ölçmek mümkün. Hatırlarsın, çok değil kırk yıl önce duvarın yüksekliği bir metre kadardı ve duvarın üzerinden atlanıp orduevinin bahçesine rahatlıkla girilebilip oturulacak durumdaydı. Ülkede yaşanan siyasal gerilimin dozu arttıkça duvar da yükseldi.”
Sahiden sıkça önünden yürüyüp geçtiğimiz duvarın yüksekliği en az dört metreyi geçmiş, onun da üzerine demirden ferforjeler yapılmış, onun da üzerine dikenli tel yayılmıştı. Bir de duvara belli aralıklarla “askeri yasak bölge” plaketi çakılmıştı.
Sanki duvar yükseldikçe zaten sınırları hayli daraltılmış demokrasi, adeta istisnai bir hayali metafora dönüşüvermişti.
Bunu şunun için yazdım: Şimdilerde kısa adı Anayasa Mahkemesinin uyarı kararıyla “DEM Parti” olan partinin; son otuz yıllık geçmişine bakın! Son bir yıl içinde üç kez olmak üzere, zaman içinde en az on kez bu siyasi geleneğin ömrü isim değiştirmek, parti kapatıp açmakla geçti. Ve işin tuhaf tarafı hemen herkes de bunu doğal karşılar olmuş oldu.
Demokrasi ve Alfabe ikilemi.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yasaklı kimi harflerin serencamı, o yasaklarla bir yasaklı dil üzerinden yine yasaklanıp kimi kez kapanan açılan, kimi kez parti birleşmeleri yaşamak zorunda kalınan bir yakın dönem siyasal tarih sürecini topluma yeniden yaşattı…
Ve şimdi üç ay kadar sonra 2024 Yerel Yönetimler genel seçimi yapılacak. Gözler son yirmi yıldır her seçim döneminde olduğu gibi yine Kürtlerin genel siyasi tercihlerinin yöneldiği bugün kısa adı artık “DEM “olan partiye odaklanmış durumda.
Adeta “kilit” konumda olan DEM kime yüzünü dönecek, kime “göz kırpacak”.
Kimseler de tuhaf bir şekilde adına “seçim” denilen ama son bir kaç seçimdir adeta oyuna döndürülenin aslında seçim filan olmadığını da dile getirmiyor olması çok ilginç olmalı!
Sivil alan
Düşünün, daha seçim olmadan muktedir siyasetin konforuna gark olan dünün çulsuzları çıkıp seçim sonrası yeniden “kayyım atanır” tehdidini peşinen orta yere boca ediyorlar. Kayyım belediyelerinden o denli çok nemalandılar ki hiçbir denetime tabi olmayan bu atanmışlık işgali halini olağan bir yönetim modeli gibi kamuoyunun zihnine zerk ettiler.
Bunu aşmak alternatif siyasetin elinde elbette. Bu açıdan DEM Parti'nin Belediye Başkan ve Belediye Meclis aday adaylarının “Kent Mutabakatı” ve çok geniş kent seçili temsiliyetlerinin delege oy tercihiyle belirlenme kararı ile bu karara uyma taahhüdünü; çok anlamlı bularak ülkenin artık esamesi okunmayan demokrasi kültürüne zarif bir katkı olarak kaydedilmesi gerektiği düşüncesindeyim.
Demokrasi sanıldığı gibi “soyut” bir kavram değildir. Aslında geniş, ferah, tercih haklarını özgürce kullanabilme becerisini her daim diri tutmada bir nevi ısrardır demokrasi ve kültürü. Ve bu demokrasi kültürünün aparatları çoklarının sandığı gibi 4-5 yılda bir tebaadan oy isteyen partiler değildir tek başına.
Adına geniş olarak “sivil alan” dediğimiz sivil toplum örgütlerinden tutun, birey kimlikleriyle sahada basit bir semt örgütlenmesine kadar uzanan adına “Birlikte”lik diyebileceğimiz oluşumlardır.
Ve elbette o demokrasi denilen sihirli kelimenin içinin dolgunluğu da bu tercihlerin yaygınlığı ve zenginliği ile alakalıdır. Çokça örnekleri vardır. Çevreci ekolojist örgütlenmeler ile Hak temelli çabalar bu alanın sadece iki örneğidir.
İşte halktan tercihlerini kendilerinden yana kullanmalarını talep eden muktedir ya da muhalif siyasi partilerin dikkate almaları gereken asıl bu örgütlülüklerdir.
Bu baptan hareketle; keşke DEM Parti'nin bu geniş kent mutabakatlı seçmen tercihinin adeta seçim öncesi seçim yaparak, seçim sonrası olası bir anti-demokratizme kitlesel bir tavır alma hazırlığı gibi tasarladığı model kanımca ülke siyasal tarihine ve demokrasi kültürüne bir katkı gibi duruyor. Bu açıdan bunu çok anlamlı bulduğumu ifade etmeliyim.
Bu geleneğin yine ülkede bugün artık kabul gören; kadının toplumun bütün alanlarında görünürlüğünün artması, cinsiyetçi eşit temsiliyeti ve eş başkanlık modelinde ısrarı da ayrıca altı çizilmesi gerekenlerdir…
DEM Parti’nin çok isabetli olarak adeta demokrasi dersi verircesine böylesine demokratik katkı / katkılarının yanında yalnızca bir noktada sorunlu bulduğum noktayı da bu yazının sonuna gelirken vurgulamadan geçmek istemem.
Malum 2019 yerel seçimlerinden çok kısa bir süre sonra bizzat önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun da itirafları üzerine seçimden hemen önce alınan “gizli kararları” gereği Kürt belediye eş başkanları görevden alınıp yerlerine kayyım atanmıştı.
Ve bu belediye eş başkanları görevden alınmalarına rağmen eş başkan kimlikleriyle sürekli sahada seçmenleriyle ilişki halinde oldular.
DEM Parti seçilmiş ve yerlerine kayyım atanmış belediye eş başkanlarının aday adayı olmalarının önüne yargılanmalarını gerekçe göstererek blokaj uygulama kararı aldı. Seçilmiş resmi eş başkanlara bu karar uygulanırken diğer eş başkanlar için bu karar uygulanmıyor. Sahada göründüğü kadarıyla çok tartışma götüren bir karar.
Hazır 20 Aralık’a kadar aday adaylık başvuru süresi uzatılmışken bu karardan geri dönülmeli. Topluma, ülkeye ve geleneğe-geleceğe demokrasi dersi verilirken, o derste zafiyet anlamı taşıyacak bu tür olumsuzluklara da düşülmemeli derim.