Bilim, gever ovasının 2 milyon yılda oluştuğunu söyler. Yağmur ve kar sularının dağlardan taşıdığı alüvyonların toplamından oluşan gever ovasının etrafı yüksek dağlarla çevrilidir.
Sert bir iklime sahip olmasına rağmen bir mevsim kaliteli ürün alınması mümkündür. Rakımı da göz önünde tutulursa bu ovanın avantaj ve dezavantajlar bakımından başa baş bir sirkülâsyona tabi olduğunu görürüz.
Su, geverin çağlayışıdır. Nereden bakarsanız bakın boşa akıp giden küçük küçük derecikler görürsünüz. Her biri sanki tatlı su rezervi, yani doğa ananın biz yaşayanlara cömertçe sunduğu ikram.
Bin yıllar boyu gelip gidenler ve bu topraklarda yaşayanlara bu ikram bir gün bile aksatılmadan sunulmaya devam etmiş, ta ki bize gelene kadar. Bizlerde aslında bu ikramdan istifade ediyoruz.
Ama istifade ettiğimiz bu kaynakları kirletmek konusunda çok barbarca bir tüketim içinde olduğumuzu itiraf etmeliyim. Yeryüzünde suyu bizim kadar kirleten bir başka topluluk yoktur herhalde…
Varsa da yazılı kaynaklar ve anlatımlı bilim henüz bu konuyu soframıza taşımadı.
Koskocaman bir dağın tam göbeği çatlamış sanırsınız. Evet, yanlış duymadınız, dağın göbek hizası yarılmış ve metreküpler dolusu su atıyor dışarı… Olağan üstü beyaz, olağan üstü tatlı ve inanılmaz derece de çok. Şimdi şehir suyumuzun büyük bir çoğunluğu o kaynaktan geliyor. Tabi teknolojiye yenilmiş aspest su borularıyla geldiği için bu kaynağın verimliliğinden faydalanamıyoruz. Çünkü aspest borular doğası itibarıyla kanserojen ihtiva ediyorlar. Bu konuda belediyemizin performans sarf etmesini bekliyoruz.
Su deyince, akıp giden Orşe çayı, Avaşin çayı, Kesran çayı, Dîrişk deresi gibi akar sular aklımıza gelir. Maalesef ki çok az bir miktarını tarım arazilerinin sulamasında kullanıyoruz gerisi boşa akıp gidiyor.
Bu yenilenebilinir kaynağımızın heba oluşuna tanıklığımızda fütursuzca sürmektedir.
Gel gelelim milyon yıllarda oluşmuş gever ovasını bıçak gibi bölen gever deresinin durumuna.
Bu dere, çok uzun bir zaman, esas geçim kaynağımız olan tarım ve hayvancılık başta olmak üzere birçok hayati meselemize kaynak olmuştur. Kendi yatağı ile bile kentimizin incisi olma özelliğini taşıyordu.
Ne zaman ki; içimizdeki tüketim canavarı uyanıp ve saldırmaya başladık o gün bu gündür bu dere kirli akmaya başladı.
Bizi tüketim canavarına dönüştüren bu kültür ve gever deresini canavarca tüketir hale gelmeze neden olan faktörler neler olabilir?
Bir kere geçmişten bu güne ev yönetir gibi yönettiğimiz yerel yönetimimizin yani belediyemizin hizmet üretmemesi başta gelir.
Buna dair önümüze bir hedef bir politika koyamamamız.
Hala aşir zihniyetli olmamız.
Kendi başımıza buyruk ve kimseyi takmamamız.
Ben bilirim edalarında olmamız ve egolarımızla/kaprislerimizle baş edemememiz. İşin kötüsü egolarımızla ve kaprislerimizle yaşamaktan vazgeçmek için çaba sarf etmememiz.
Şimdi gever deresi içinde yaşanmış balık katliama gelelim.
Geçenlerde Yüksekova Haber Sitesinde gördüğüm manzara karşısında hayrete düştüm.
O balıkları kendi yurdunda zehirleyip, susuz bırakıp bir şekilde ölmelerine ferman hazırlamıştı belediye.
Suyun önünü keserek kirletilen dereyi temizlemek isterken balıklar gibi diğer binlerce canlıyı öldürmüşlerdi. Hem de aylardan ramazandı yani % 99 inanan olan bir kentte ve ramazan ayında gözünü kırpmadan, yaratanın yaratmış olduğu onlarca hayvan katledilmişti.
Yüzükoyun kalan su birikintilerinde duran yavru balıkların canını alacak kadar ne vakit canavarlaştık bilmiyorum ama bu katliamvari fikirlerimizi terk etme zamanı geldi.
Kendimiz için istemediğimizi ne başka canlılar ne de çevre için düşünmemeliyiz.
Biz doğaya bu kadar acımasız davranırsak doğada bize öfkesini kusacaktır bir gün unutmayalım.
Konuyla ilgili çevre örgütleri, çevre planlayıcıları, çevre sorumluluğu verilen kurumlar duyarlılık oluşturmalı.
Ama en önemlisi halk olarak bu dereye sahip çıkma gibi bir önceliğimiz ve görevimiz var.
Sadece bu konuda değil bütün aksamış sorunlarımıza duyarlı olma gibi bir temel insani vazifemiz var. Bu da demokrasinin bir gereğidir. İnsan olmanın bir gereğidir.
Eğer bu hızla tüketir ve sorunlarımıza bu hızla duyarsız kalmayı sürdürürsek, tanklardan, toplardan, savaştan alamadığımız kadar yarayı alırız. Ve yaşadığımız kenti doğacak hastalık felaketlerinden dolayı terk eder gideriz.