Az önce indiğim uçaktan, şehre doğru yol alıyordum. Havadaki süre içinde beslediğim korkular üstüme umulması güç bir yorgunluk koymuştu. Nizami görünümlü yoldan başkente bir otomobilin içinden bakmak neler düşündürmüştü bana.
Her iki tarafı yolun; yıkılmış gece kondu molozları ve enkazlarıyla doluydu.
Uzun bir seyirden bu gece kondu mahallinden gözüme yıkılmamış minareler ve bazen de komple camiler takıldı.
Anlam vermek zordu. Neden insanların yaşadığı yaşamak için muhtaç olduğu evler ya da gecekondular yıkılmıştı da bu minareler ve camilere dokunulmamıştı?
Gecekonduların önüne dikilen zaman zaman kavak ve zaman zaman akasya türü ağaçlar yalnız kalmanın inadına ormanlaşmak için yemyeşil duruyordu.
Bahar, ormanlaşmaya doğru götürürken tabiat ananın karnında boy veren ağaçlar şimdiden geleceğin haritasını çizmeye başlamıştı.
Tabiat ananın bu can veren, akıl sunan durumundan bir sıcak tebessüm ve mutluluk anı koyuyorum yüzüme ve diğer yönü düşlüyorum.
Gecekondusuna iş makinesini süren anlayış nasıl oluyordu da camisine dokunmuyordu halkın. Anlamak zordu dediğim gibi ama yine de akılıma takılanlardan sizin sofranıza bir şeyler getireyim dedim.
Bir kere sistem kendi çarkını işletince sömürüsüne destek olacak bütün argümanları kullanacaktı. Bunu yaparken insanların değer yargılarından ziyadesiyle faydalanacaktı. Bunu fırsat belleyen iktidarlar ise başıboş giden ve altyapısı olmayan muhalefetin de sıkça kullandığı gecekondu meselesini bu şekilde hal etme yolunu deneyecekti.
Umutlara takılan Anadolu insanlarını toplu yaşam alanlarına kilitleyerek kontrol altına alma ve asimilasyonuna sessiz ve sedasız devam etmek için kondularını yıkmak. Yoksul damgasını vurmak, bunu onlara hissettirmek için de gıda yardımı, sağlık yardımı, yakacak yardımı adı altında onları pasifize etmek emelini ortaya koyuyordu.
Gecekondu mahallesine cami yaptırdı ama okul yaptırmadı. Çünkü aydınlanan ve giderek geleceğine sahip çıkacak olan Anadolu insanı kendi iktidarını ancak eğitiminin zaferiyle kurabilecekti. Bunu bilen iktidar onları o kondu mahallesinden sökerken de ‘sizin caminizi yıkmadık’ mesajıyla sömürüsünü devam ettiriyordu.
Çok kapsamlı ve planlı süren bu eylemede insanlar sus oluyor dahası duacı da oluyorlardı. Ülkenin başkentinden gözüme ilişen bu manzara karşısında aklımı kurcalayan sorular bu güne değin kor kor yanıyordu…
Devletin yönetim kademesi yaşam standartlarını muhafaza ederken hatta güllük gülistanlık yaşarken devleti oluşturan vatandaş türlü entrikalarla sefalete, cehalete, yokluğa, yalnızlığa itiliyordu.
Bu da yetmiyormuş gibi ülkenin yaratılmış olan suni güzelliği görsel medyada boy boy göstericiye çıkıyordu. Buna aldanan halkın kendi kaderine razı olmasıysa milliyetçilik dalgasıyla bastırılıyordu.
Açlıkla terbiye edilmeye çalışılan halkın iş ve aş arasına sıkıştırılması her kese bir şeyler anımsatır. Ama bana hep acıyı yani “nal ile mıh” arasında kalmayı anımsatır.
Bütün düşünüldüğünde sistematik olarak oluşturulan bu zincirin esaretinden kurtulmak ise eğitimin tabana yaygınlaştırılması ile mümkün olacak gibi görünüyor. Buraya gidebilmenin yolu inançlı ve donanımlı siyasetçi profilinin seçiminden geçer.
Gecekondu enkazından
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.