Bir dörtlük var. Alır götürür beni bir yerlere. Bugünlerde yeniden anımsadım. Diyor ki dörtlük;
Arap atı yenilir
sevda yenilmez.
ordular yenilir,
Umut yenilmez.
Güneydoğu Anadolu Projesi denilince aklıma tam da bu dörtlük geldi. Son yirmi yıldır hükümetlerin, özellikle siyasetten kaynaklı doğu politikaları, her açmaza, çıkmaza girdiğinde; GAP, yeni bulunmuş her derde çare bir meta gibi allanıp pullanır, yeniden servis yapılır.
Hükümetler bu garip projeyi doğu sorununa çare gibi sunar da, gerçekten çare mi? İşte mesele orada sanırım.
Geçmişi nerdeyse 80 yıl evveline 1930'lu yıllara kadar uzanan, genç cumhuriyet yönetimince 30'lu yıllarda ülkenin enerji darboğazını aşmak için Fırat nehri üzerinde yapılan nabız yoklamalarının bugünlere getirilen son durağı aslında GAP meselesi.
Hemen aklınıza gelebilir, yukarıdaki ve umudun yenilmezliğine dair dörtlükteki çağrışımı neden mevzuya taşıdım, diye!
Evet neredeyse bütün hükümetler GAP kelimesini, kavramsal bir metafor olarak kullanıp, bölge insanının hayal dünyasında adeta bir umut haline dönüştürdüler.
GAP sihirli bir değnek, dokunduğu yeri ihya edecek! Oysa zaman gösterdi ki, üç harften oluşan Gap kelimesinin İngilizcede bir başka anlamı var: Boşluk.
Açık ve net okumak gerekirse, bugün AKP hükümeti tarafından da, diğer hükümetler gibi kurtarıcı olarak sunulan GAP'ın, Kürt Sorununa çare olmasını bir yana bırakın, ekonomik manada da artık bölge insanının beklentilerine yanıt vermediği gün gibi aşikârdır.
Kürt Sorunu bugün uluslararasılaştırılarak bir Kült Sorun haline dönüştürülmüştür. Sadece ekonomik olarak iyileştirici müdahaleler maalesef sorunu çözmüyor. Çözmeyi bir yana bırakın inandırıcı da olmuyor.
1993 yılında Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odasında yönetici olduğum yıllarda iki akademisyen; Rıfat Dağ ve Atilla Göktürk'e GAP Yeniden Yapılanmalıdır* çalışmasını yürekten inanarak yaptırmış ve o çalışmayı Türkiye kamuoyu ile paylaşmıştık.
GAP'ın enerji politikalarını öne çıkarıp, bölge için olmazsa olmaz olan sulama politikalarını ihmal eden siyasal anlayışlarına gerekçelerimizle karşı durmuştuk.
Hedeflenen politikaların çok gerisinde kalınarak uygulanan sulama sistemlerinin de yanlış olduğunu açık yüreklilikle söylemiş ve sözümüzün arkasında durmuştuk.
Güneş ışınlarının bu denli dik geldiği bir coğrafyada yüzey ve salma sulamanın toprakta tuzlanma, çoraklaşmayı beraberinde getireceğini dilimiz döndüğünce anlatmıştık.
Akabinde elden giden artık tarımsal alan olarak da kullanılamayacak olan toprakların drenajı ve kurtarılması için de çok büyük bedeller ödense bile çok zor olacağını paylaşmıştık.
Damla sulama sistemini önerdiğimizde, utanmasalar ve tanımasalar bizleri hain olarak niteleyeceklerdi.
Nitekim de GAP'ta yapmak istediklerini, baltaladığımızı çeşitli vesilelerle paylaşmışlardı, politik karar vericilerin bürokrat hınk deyicileri
Aradan zaman geçti. 1990'lı yılların sonu ile 2000'li yılların başında GAP İdaresinin organizasyonuyla bir dolu beni âdemi İsrail'deki sulama sistemlerini ve kırsal kalkınma modellerini incelemek üzere İsrail'e taşıdılar.
İsrail üzerinden Damla sulama sistemlerini keşfettiler. Bugün artık bölgede şehirlerin refüjlerinde bile damla sulama sistemi uygulamaya konuluyor. Elbette bu da iyi!
GAP bugün de gündemde ve tartışılıyor. Sadece enerjide, yüzde 87 ile hedefler tutturuldu gerçeği paylaşılıyor toplumla.
Evet, sulama dahil diğer hiçbir hedef tutturulamadı. Aslında tersten bakıldığında suyun hem ülke hem de dünya için önemi aşikâr.
Yani su meselesi önemsenmekte. Ama suyun tarımsal amaçlar için kullanımına yönelik politikalardan çok, suyun stratejik amaçlı elde tutulması anlaşılan daha önemli.
Bir başka mantıkla; suyu bulunduğu noktadan doğal akış güzergâhından daha ötelere, mesela batıya taşıma şansı(nız) yok.
Ama yüzde 87 ile hedefleneni yakaladığınız elektrik enerjisinde var. Çünkü batıdaki tesislerin birçoğu GAP projesiyle üretilen elektrik enerjisiyle besleniyor. Yani GAP'ın gizli hedefi enerjidir, o da başarılmıştır.
Bir başka gerçek de şudur ki; 2006 yılsonu itibariyle Doğu ve Güneydoğu'ya yapılan kamu yatırımlarının toplamı Türkiye kamu yatırımları toplamının yüzde 15,2'si kadarıdır**.
Bu rakamın göreceli kabarıklığı yine GAP ile ilgilidir. Urfa, Mardin ve Diyarbakır, bölgede ilk üç sırayı alarak GAP kapsamında, toplam kamu yatırımlarındaki payda yüzde 53'lere yaklaşmaktadır. Yani bunun ezcümle okunur hâli şudur.
Tümüyle enerji amaçlı bir yatırım ve bölgenin kamburu haline dönüşen GAP'a akıtılan her kuruş bölgeye yapılan yatırım gibi lanse edilmekte, getirisi ise zerre kadar bölge ile paylaşılmamakta.
O halde sormak gerek, GAP, İngilizce anlamında da olduğu gibi, lanse edilen ve politikacılarca sıkça telaffuz edilen ve gerçek değil sanal olan umut kavramından, aslına, yani boşluka rücu etmemiş midir? (ŞD/EZÖ)
* Dağ, Rıfat - Göktürk, Atilla. GAP Yeniden Yapılanmalıdır. DTSO Yayını. 1993 Diyarbakır
** Sönmez, Mustafa. Doğu-Güneydoğu'nun