Eski yılda ağladılar, öldürüldüler, linç edildiler.
2015, Kürt kentlerinde ağırlıklı olmak üzere Türkiye’nin başkentine uzanan kalleşçe saldırılara tanık oldu.
Kan ve gözyaşı bir mafya kalıntısının miting yaparak “oluk oluk kan akacak” söyleminin sonrasında daha da çoğalarak arttı.
Katledilmeyen çocuklar hapishanelere dolduruldu.
Kadınlar, savaşın çatlayan yüzünde en çok acıya maruz kaldılar.
Ayrıca erkek egemen toplumda, hegoman dindar iktidarın erkek tipinin saldırılarına maruz kalarak ardı ardı cinayetlere, tecavüzlere uğradılar.
Ağladılar, öldüler, linç edildiler.
Hem de tüm dünyanın gözleri önünde.
Olup bitene anlam vermek mümkün değildi.
Çünkü gördükleri karşısında gerçeği sapıtarak yani tam tersini yazarak kendine gazeteci diyen iktidar enikleri türemişti. Hem de her zamankinden kat be kat çok denilecek sayıda.
Belki dünya, var olduğu günden beri böylesi azılı gazeteci tayfasıyla hiç karşılaşmamıştı.
En korkuncu ise; katledilen insanlara düzmece otopsi raporları düzenlenmesiydi.
Aleni bir biçimde düzenli ordu ve kolluk personeli tarafından vurulan insanlara dair adli tıp kurumları harekete geçiyor ve vuranı aklayacak raporları üretiyorlardı.
2015 yılı, kamufle olmuş düşman hukukunun gözler önüne serilmesini de gördü, görmek istemeyenlere de şans olmuştu.
Ancak her ne hikmetse razı olmuş, bu hegomanyaya kurtuluş gözüyle bakan kişi ordusu arttıkça artıyordu.
Global güçlerin Hacivat karagözü olan Ortadoğu halkları, bir Arap baharı, bir kaçış hikayeleriyle sarsılıp duruyordu.
Gözler önünün de sergilenen bu oyunlarda yine en çok yola revan edilmiş insan hikayeleri okunuyordu. Denizler minnacık bedenleri boğup kıyılarına atıyordu.
İki satır yazı, iki resmi temasla sanki bu mesele kökten bitirilmiş gibi caka satanlar ve bu görüşmelerden kendine rant devşirenler çoğalıyordu.
Ülkeler kuşatılıyor, korku pazarı yaratılıyor, gözdağı veriliyordu durmadan.
Yoksul ülkelerin üzerinde uçuşan egemen güçlerin fişlediği yine özgürlüğe, barışa gönül vermiş insanlar oluyordu ne yazık ki.
Evet, okyanus ötesinden gelip Ortadoğu halklarını arşivleyen o güçler aslında yerellerdeki yöneticileri çoktan avuçlarına almışlardı.
Ülkeler kuşatılınca, kentler, nahiyeler de kuşatma altına alınıyordu.
“Düştü düşecek” denilen kentler, bir bir öz yönetimlerini oluşturuyor ve kendi rejimlerini tanımaya başlamış oluyorlardı.
Buna dair; dünyanın en azılı gangsterleri, psikopatları, cahilleri, sadistlerini toplayıp DAİŞ şirketi adıyla başka milletlerin topraklarına konuşlandırılıyorlardı. İthali yasak bu malların, başka halkların zehirlenmesi için getirilmesi elbette dünya güçlerince sağlanıyordu.
Ve emredildiği üzere insan olanların kafaları bedenlerinden ayrılırken, iletişim aygıtları aracılığı ile tüm dünyaya naklen izletiliyordu.
Korku, panik, endişe…
Bu barbarlık yeni değildi. Eskinin yeni versiyonu olarak insanlık belleğine kazılıyordu.
Doların ve altının kudurduğu zamanlar işte.
Ama altın çağını yaşayan şüphesiz sömürgeci düzen değildi.
İnsan onurunun altın harflerle mücadele edildiği, karış karış kan döküldüğü topraklar doğum sancısı çekiyordu.
Özgürlük.
Ezilen tüm halklara özgürlük.
Kentlere, ağır savaş makineleriyle, özel donanımlı birliklere giden güçler sivil ölümlerle adeta göz dağı veriyordu.
Çocukları katledilen aileler, ya ölü bedenleri koyunlarında yatırdı ya da kokmasın diye buzdolaplarına sığdırdılar.
Defn edemediler.
Tabutları yoktu, mezarları da olsun istemedi katledenler.
Kışa az kalmıştı.
Malum, kış sert ve yağışlı geçer Kürt kentlerinde. Dert kürerken, kar küremekte gelip çattı. Dam evlerde kar ağırlığı, yollar da buz…
Yoksulluk tam tekmil çıplağa çıkar.
Onur ise kaya gibi sert ve dik.
İşte bu ahvallerden bu baskılardan girerken bir yeni yıla… “Noel kutlamayın” diyen yobazın sesi patlıyor tıpkı kentlere giren tank/top gülleleri gibi.
Çocuklar ölürken, kaba/kalın kaşlarını gözlerinin önüne çeken, anneler tecavüze uğrarken ağızlarının suyu akanların, köle pazarlarında satılan kızlara tomar tomar para sayanlara sesi çıkmayanların ahmaklığı patlıyor insanlığın yüzüne.
Yeni bir buluşmuş gibi “Noel kutlamayın” diyorlar. İnsanları kurtuluşa götürecek, kandan, savaştan, kölelikten kurtaracak yeni bir buluşmuş şeklinde pazarlamaya çalışıyorlar cahilliklerini.
Bu çağdışı artıklara inat; herkese özgürlük, herkese mutluluk diliyorum yeni yılda.