Her ne kadar kartallar zaman zaman tavuklardan daha alçak uçsalar da, Tavuklar hiçbir zaman kartal yüksekliğinde uçamazlar.
Böylede başlamak varmış yazılardan birine
Fırat"ın, yani o asil ve asi nehrin doğu yakasında yaşamak ve bereketli topraklarında hayat sürmek onurların en büyüğüdür şüphesiz.
Ona eşlik eden kollarıyla, asırlardır çektiği halaya kattığı insanlarının acılarını, sevinçlerini asaletiyle sahiplenmiştir.
Hayat var olduğu zamanlardan bu güne Fırat'ın bu yakasında kavga hep var olmuştur. Bu kavga hep erkekçedir. İki kişi arasında olsa dahi yüz yüzedir
Mertçedir
Arkadan hançerlemek vuku bulmuşsa da bu çok ama çok azdır hatta istisnadır. Kaide kendini çok muhafaza etmiştir. Ağalardan, beylerden, mirlerden kavgaya kan katılmıştır ama mertlik elden bırakılmamıştır. Zaman zaman kışkırtıcılar olmuştur, görebiliriz okuduğumuz kitaplardan ve anlatılardan fakat zaman zamanın ötesine geçmemiştir. Tarih bunların adını Beko koyar.
Beko"lar insan nüfusu artıkça çoğalırlar. Sözlü ve yazılı dilden günümüze kaç Beko"nun adı geçmiştir biliriz aşağı yukarı. Şüphesiz parmak sayısın geçemez bu. Ama mertlerin ve yiğitlerin yazıtları, romanları, efsaneleri dilden dile dolaşmış insanlığın kalbinde tertemiz durmaktadır.
Hal böyle olunca Beko'ların yaşamları da hep kısa olmuştur.
Fırat"ın doğusunda ve batısında gelişen katliamların ve alçaklıkların adını takriben her aklı başında coğrafyalı çok iyi bilir.
Mesela; Koçgiri, Dersim, Agiri, Maraş, Çorum, Sivas, Zilan'da Alevi ve Kürtler, aslında Beko'ların sinsi ama güçlü provokasyonlarıyla kan oluk oluk akmış ve bu akan kanın kızılında kirli donuk ellerini ısıtmaya çalışan katiller olmuştur.
Adı geçen bu katliamların failleri yaptıkları fiile yaşam sürdürürken orada alçakça katledilenler aydınlar ve devrimciler oluyordu.
Mesela Gazi Mahallesi'nde ve Hayata Dönüş adlı operasyonla ve Diyarbakır Cezaevi'nde katledilenler için de aynı şeyi söyleyebiliriz.
Böylesi katliamları o kadar yaşadı ki coğrafyanın müdavimleri bunları unutmak mümkün olmuyor.
Ama Fırat'ın doğusunda işlenen cinayetlerin haddi hesabı yoktur. Ve bunların arkasında da tıpkı diğerleri gibi hep Beko'lar yatar.
Tanıklığını yaptığımız yakın geçmişin içinde faili meçhul dedikleri ama faili gün gibi açık görünen cinayetlerde yitirdiğimiz aydınlar, yazarlar, siyasetçiler, köylüler, kentliler, sendikalılar nasiplenirken bekolar kirlilikleri ile koşu bantlarında göbek yağlarını yakmaya çalışıyorlardı.
Yakılan ormanlar ve boşaltılan köylerin rakamlarını söylemek bile insanın yüreğini parçalar durumda.
Gelip çattığımız bu yakın geçmiş izlerinde Şemdinli'nin ve Susurluğun hatta Yüksekova'nın kokuları Ergenekon'da yayılmaya başlarken resim yeniden çekilmeye başlanmış durumda.
Yılan kabuk değiştirirken sinsiliğini de katbe kat zehirle çoğaltmış.
Hakkâri'de yeniden Şemdinli süreci öncesi gibi kendini gösteren patlamalar özelikle Yüksekova'da şiddetini artırdı. Bu sinsi şiddet görünmezliğini oynamakta ve failleri maalesef muamma kalmakta.
Şimdi gerek Fırat'ın doğusunda ve gerekse batısında insan ölümlerini gerçekleştiren bu korkakların yükselişi bir kartalın yüksek uçuşu gibi görülebilir ama gerçek odur ki tavuklardan farksız değillerdir.
İçinden geçmiyor değil hani insanın, kavga ise eğer bunun adı erkekçe olmalıdır ve unutulmamalıdır ki Beko'lar korkarak yaşar.
Erkekçe olsun kavga
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.