Ne kadar ağlayabilir insan eşiğinde, ölmeden önce gelir diye beklemekle ne kadar vakit durur. İklim tortusu çimene düşer çok geçmeden ve soru cevabını alır hükmünce.
uç sevgili
karnımda hayatın sancısı var
iyice çekildi gözlerimin yorgun kepenkleri
ve sakallarım tenimi yedi bitirdi
hani kalpten kalbe bir yol vardı
Güneş altında baruta benzer beklemek, ya ateş olup yanarsın ya da kül olup uçarsın. Bu hal içindedir kalbim. Siyahımsı bir düş gediğinde seni bulma telaşında.
Şarap ömrüne benzeyen aşklardan nefesini aramak, ateş dudaklarını bulmak dünyanın ustasına kabil olmuşmudur bilemem. Ama ben kabilden bu yana ömrüme şarap çekmişim mahzenlerden ki aşk kıvamını bulsun bir gün.
Müptelaysam bilmeyen kimse kalmasın.
Say ki yağmur yağıyor güftelenmiş haliyle ve ben solo ağlamalardayım. Yaşadığım yer hicran, yaşadığım zaman akrep sokması. Derinden de derin bir arabesk boyun bükülmesi. Her damlasında yağmurun piyano tuş sesi, her cama yaslanışım keman inlemesi, her yalnız ve kendine mahsus bakışım bağlama tınısı bu bir yalnızlık konçertosu…
Ve yağmur dindiğinde gözlerimde gelincik ölüsü.
Kirpikler kekeme.
Diktiğimiz aşkın yaprakları üvey, sarardıkça onlar çatlar içimin yarısı.
Biz buzdan zamanlar eritmiştik oysa kemikten yasaklar gömmüştük asrın zehirli toprağına. Sandığın gibi kolay değil uzakta bir yerlerde kaybolmak. Karanlıklar ebediyen saklayamaz adamı, aydınlık çıktığında her taraf çırılçıplak.
Birde yüreği var bu işin. Sağır desen değil, kör desen hiç öyle aç açına sonbahar tutunmalarıyla yanık sevdasına.
Gün ışığının öbür adı sevgili,
Benim ustam sevgidir. Sözü söz olan. Yani öyle tarihten yamalanmışta gelmiş masal ezmesi değil. Kıblesine, kitabına; karayelden, poyrazdan kızdırılmış rüzgarların değdiği. Okumuşların tabirini mürekkebe buladığı…
Şimdi yalnızlık söyletir beni. Biliyorsun sen hiç olmadın. Hiçliğine can verdiğim aşklar yazıyorum mektuplarıma. Olmadığın kadar girdin damarlarıma, seni sabahın sustuğu yerde yazıyorum. Kimseler duymasın.
Say ki bir çingeneydin yüzünde yurt belirtisi. En tümsek ve en uzun sırtına gömdün beni. Doğudan doğarken güneş ilkin göğsünde ısınıp öyle göçerdi diğer yurtlara. Bense memelerinin arasında bir yol üstü mezarı.
Yahut bir otobüs terminaline gelmiş yolcu, bavulunda kalmak için yeterli bahane. Saçların serbest vezinli bir şiir ve belinin ortasına kadar uzanan sarı başak.
Vurulmuşum yabancılığına her gelen geçenden sorar olmuşum.
Bil ki hiçliğini, Çingeneliğini ve yabancılığını deşifre etsem, yalnızlığım avuçlarıma sığdırdığım umutlarımı söndürür. Onun için sana aralık uçlarından buza kesmiş mektuplar yazmaya devam edeceğim. Umutlarım bitmesin, aşkım yitmesin diye.
Sevdamla…