Geceyi yırtan jetlerin sesi altındaki yerlerin göğsüne bomba yağarken sımsıcak yataklarında magazin programları seyredip uykuya klimaların esiminde devrilen bir dünyaya sahibiz tanrı!
Ünlü türkücülerin, şarkıcıların revaçta olduğu ve ünlü soytarıların kol gezdiği demlerde toprağa akan kanların pıhtıları utandırıyor insanlığın yüzünü.
Toprağın kan içtiği saatlerde bilmem kimin frikiği şehvete boğuyor kimin asisi gole dönüyor.
Magazin saatlerinde inim inim inleyen toprağın koynuna
parçalanmış cesetler saçılıyor.
Ramazan günlerinde ve iftar saatlerinde çöpe gidecek ekmek dilimlerinden “ekmek çarpsın” bedduaları yapan sözüm ona inanalar lime lime olmuş insan etlerini görmez geçirmez.
Ekmek mi mukaddes, insan mı Tanrı?…
Yaratan ellerine bırakalım bu suali.
O saatlerde kalbi nurla dolmuşların bindikleri dolmuş seyahatlerin hangisindedir kim bilir.
Deniz kıyısında…
Balkon sefasında…
Püfür püfür esen bir rüzgârın ikindi vaktinde el ele tutuşmuş ve tutku sarhoşu bir meyanda mı?
Bilemem…
Felsefeciler, sosyalistler, komünistler, demokratlar, liberaller dünyanın yırtılan hangi göğüne iğne iplikten kaftan biçip teori dikiyorlardır kim bilir.
Kim bilir yorup yorup asortik cümleleri kılı kırkla yaran puanlı, desenli kumaşları bir ahenge tutturmaya çalışıyordur sosyeteler… Sevişmenin en doruklu nefeslerinde memelerin dimdik arzusunu boşaltıyorlardır tenlerine, çarşaflarına birileri…
Ve dedikodu çalkalanıyordur dudaklarının arasında.
Dolanmış bacaklarından sırılsıklam geceler geçiyor, ay düşüyor bacak aralarına, çiy taneleri evriliyor göğüslerinin çatalına ve tanıyordur bu mayhoş halleri yataklar.
Bunları neşr edecek puntolarına magazinciler.
Ya da genelevlerin dram yüklü odalarının yıkılacağına dair haberleri geçeceklerdir sıra sıra. Avrupalılar ülkenin başkentinde 35 liraya vizite çeken vizeli kadınların arka pencerelerine düşen öyküleri okutacaklardır.
Toprağı döven bombalar ve bedenlerin birbirine geçen aşk geceleri…
Hangisi şikelidir…
Hangisi hilesiz gayri siz düşünün…
Tomar tomar paralar ve kırmızı kramponların vurduğu meşin yuvarlak sınırları aşacak şekilde şiddetlice tekmelenirken yağan bombalarda aut olur.
Kim öle kim kala!
Siyasetin sesinden yükselen pervasızlığı görünmez eder bu sebepler.
Bu sebeplerdendir duymazlık.
Ünlülerin ününe ün kattığı magazin demlerinden ve ramazan davetlerinden tam puanlar alınıp yürünürken bir başka günün etrafına, bir başka dolgun kalça peşinden sürer bu av.
Ateşli öpüşmelerin ateşli silahları görmez ettiği zamanlardayız yine.
Bir ses bedeninden son kez çıkarken, el etek efendisinin buyruğuna kilitlenmiş neşriyatın kara haberleri vurur yaşamın yankısına.
Ölüm bedeninden, mezarından, musallasından bir ayrı garip bir ayrı bedbaht bir ayrı yalnız düşer işte.
Ter kokusunu, sevişme kokusunu, öpüşme kokusunu örten bir parfümü vardır bir deodorantı vardır onların…
Yazmaz-çizmez olsa da onlar senin hallarını…