Malum saçaklara sarkıtlar bu mevsimde yuva kurar. Kentin koridorlarına konan sisin oluşturduğu siluette bir başka seyir.
Çalışmak zorunda kalanlar erken başlar güne her şeye rağmen. Motivasyon önemlidir. Kuşların cıvıltısı, tatlı bir güneş ışığı yardımcı olabilir belki bu motivasyon için.
Bize hep zırhlı araç motorundan çıkan o ceberut ses kalır oysa.
Soğuk aralıklarla gelip gider neyse ki…
Yoksa ikisi birlikte ne muazzam bela olurdu.
Çocuklar ve gençler sabah saatlerinde varmak zorunda okula.
Düşünsenize, derse giderken zırhlı araçların çıkardığı ses ile uyarıldığınızı.
Bir itici bir tiksindirici sestir ki moral-motivasyon birden kaybolur. Çocuklar ve gençler, öldürme ve kendini muhafaza etmek üzere icat edilmiş savaş araçlarının gölgesinde okula gider, işe başlayanlar da…
Kışa kısmen hazırlanmış yerel idare, hane sahipleri, mesken yöneticilerine inat o savaş teçhizatları tamtakır çalışıyor, yakıtı, bakımı, barınımı eksiksiz düşünülmüş plana dökülmüş.
Sürücüleri bunun farkındadırlar. Bu öz güven ile sürdükleri bu araçları daha da kışkırtıcı hale getirmek içinde muazzam bir gayret gösteriyorlar.
Sabahın erken saatlerinde, öğlen, akşam, gece, gecenin dibinde rastlamak mümkündür bu harp vasıtalarına ama en çok sabahın köründe çıkardıkları sesle buz kesmiş kış günlerini tam çekilmez ediyorlar.
“Terörist” bir kör sabah…
Kürtler işe gidiyor, okula ve camiye…
Normal bir hayat…
Olağan olmayan mevsim normallerinin altında soğuk ve kar bir de o kocaman gövdeli harp makinelerinden çıkan ses…
Evet, mevsim normallerinin altında gösteriyor kış ama soğuk.
Hani, çok kimlikli bir kentte değil, tek kimlikli yerel nüfus. Ve işkal altında çalışmakla olan zorunlu çalışanlar.
Velhasıl o ağır harp makinelerinin sesinde doğranmış bir sabah, bir sabah daha ve geçmişten günümüze gelen milyonlarca sabah.
Barışın çok konuşulduğu ama bir türlü barışın kol gezmediği o sabahların üzerine yağan cinayet haberleri.
Cizre’de, Kobanê’de…
Paris’te birkaç insan düşmanı, birçok insan aşığını katletti.
Susuyorsunuz…
Nijerya’da, en az iki bin insanın katledilip şehirlerinin yakıldığı düşüyor sonra haber ajanslarına.
Birden ütopik bir söyleme dönüşüyor birlikte yaşamak söylemi.
Çünkü yerin altı insan bedenleriyle dolup taşarken iktidarlar gökyüzüne bakıyor.
Emirlerinde sürü sürü adamlar.
Ne yapsanız ne etseniz de öldürmekten vazgeçiremiyorsunuz.
O yüzden sabahları ürkünç, boğuk, gürültülü bir harp makinesiyle uyanıyor kentlerin birçoğu ve insanlar bunu kanıksamış gibi.
“Bir gün daha yaşayayım” kaygısı var sanki.
Bir don hali var.
Donmuş resmen duygular, düşünceler, fikirler, inançlar, aidiyetler.
Herkes bir gün daha fazla yaşamak derdinde…
Sistemlerde kendini geliştiriyor, pekiştiriyor, güçlendiriyor.
Bir psikoloji birikimi insanlarda…
Sisteme sıkı sıkıya girmeye çalışıyor pek çok kimse. Ve bir alkış tufanıdır gidiyor.
Donmuş insanlar.
Donuk bir mevsim…
Sıra sıra katliamlar, ölümler, mezarlar…
Tehditler, gözdağları alıp başını gidiyor.