Ziyaret ettiğimiz İzmir Ticaret Odası’nın salonunda İZTO Başkanı Ekrem Demirtaş konuşuyor. “Diyarbakır’a 1994 yılında heyet olarak gittiğimizde resmi yetkililer adeta niye geldiniz demişlerdi. Sonra da hiç dışarı çıkmayın görüşmelerinizi bitirin ve çekip gidin demeye getirmişlerdi. Biz işte o tarihlerde Diyarbakır, Adıyaman ve Şanlıurfa’nın kalkınması için nelerin gerekli olduğunu ve nasıl katkı sunabileceğimizi anlatmıştık. Çok zor günlerdi ve çok önemli bir ziyaretti”
Ekrem Demirtaş’ı dinledikten sonra söz aldım ve şunları söyledim. Sahiden o yıllar zor yıllardı. Kontralar her gün en az on kişiyi bölgede katlediyorlardı. Sizler riski göze alıp geldiniz. Hatırlarsanız o gün görüşmeleri yaptıktan sonra akşam TRT’ye bir programa davet edilmiştik. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı rahmetli Felat Cemiloğlu başkan vekili olarak benim katılmamda ısrarcı davranmıştı. Gece 23.00 sıralarında yemekten kalkıp ikimiz programa gitmeden önce siz güvenlik nedeniyle tereddüt geçirmiştiniz. Ben de size hitaben gidelim Ekrem Bey. Eğer size yönelirlerse önce beni, sonra sizi vururlar. Sizin canınız benden kıymetli değil, ben ölürsem siz de ölürsünüz, demiştim. Bu sözüm üzerine kalkıp programa gitmiş, canlı yayına katılmıştık. Gece yarısı 24.30’dan sonra da sizi otelinize ben bırakmıştım. İşte o günlerden bu günlere yirmi yıl sonra ancak gelebildik.
Ekrem Demirtaş 22 yıllık oda başkanı. Dolayısıyla arşivi, hafızası elindeydi. Anılan yıllarda hazırladıkları kitapları ve o ziyarette çekilmiş fotoğraflarıyla; kimimize bu denli uzun süreli başkanlık “demokratik” gelmese de bir sürekliliği temsil ediyordu. Ne de olsa bizim odamız anılan süre içinde “vekilliğin yolu oda başkanlığından geçer” hesabı kimi örnekler nedeniyle altı başkan değiştirmişti. (Felat Cemiloğlu, Şirin Yiğit, Kutbettin Arzu, Mehmet Kaya, Galip Ensarioğlu, Ahmet Sayar).
Tabii sadece İZTO değil! Valilik, Belediye, Gazeteciler Cemiyeti, EBSO gibi kurumların dışında; bizzat fuar alanındaki standa nerdeyse İzmir’in tüm sivil toplum kuruluşları ve demokratik siyaset yapan siyasal aktörleri ve kurumları bizzat gelerek Diyarbakır’a muhabbetlerini teyit ettiler.
İzmir Diyarbakır’ı karşıladı. Onur konuğu yaptı. Bu Diyarbakır üzerinden Kürt halkının kazanımıdır. Türkiye’ye önemli bir şey öğretti Diyarbakır. Ne istiyorsanız haklı mücadelenizle isteyecek ve alacaksınız. Başka yolu yok. Egemenler size altın bir tepsi içinde hak ettiklerinizi vermezler. Bu kuraldır. Ancak siz hakkınızı alırsanız alırsınız. O kadar.
İşte Diyarbakır üzerinden bir okuma yaparsak abc’si budur.
Diyarbakır, Kürtlükten, Kürt kültüründen, Kürt tiyatrosu, sineması, müziğinden, edebiyatından söz ederken yargılanıyordu. 2000’li yılların başında Murathan Mungan’ın oyunu sahnelenirken bir Kürtçe parça oyunda okundu diye festival programı içerisindeki oyun yasaklanmış oynatılmamıştı. Ama 12 yıl sonra İzmir’de fuar alanında İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde Şekspir’in Hamlet oyunu iki buçuk saat boyunca Kürtçe müzikal olarak sahnelenmiş ve İzmir ile Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanları bin kişiyle birlikte oyunu izlemişler ve hep birlikte alkışlamışlardı.
Birkaç ay sonra da İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu heyetiyle birlikte Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’e iade-i ziyaret yapmıştı. İşte 2014’ün İzmir Enternasyonal Fuarı 83. kez kapılarını açarken hikâyenin öncesi buydu.
Fuarda Malatya ile birlikte Diyarbakır konuktu, hem de onur konuğu. Kürdi bir görsellik yarattı ŞehrAmed…
Ey İzmir! İşte, bütün renkleriyle Diyarbekir, Amed, Amida, Diyarbakır burada dedi. Karpuzuyla, kadayıfıyla, pirinci, bulguruyla, sucuğu, kaçak çayıyla, Cemilpaşa konağı, dört ayaklı minaresi, Surp Giragos Ermeni kilisesiyle, ben buradayım ey İzmir gel tanış olalım dedi.
Kitabın ve hikâyesinin orta yerinden konuşmak gerekiyorsa demem odur. Ortada muktedire meydan okuyan farklı cephelerden bakan iki muhalif şehir var. Biri olanca Türk kimliğiyle bayrağı ve heykellerinin olanca görsellikleriyle ben buradayım diyor. Ve “mahalle baskısı” yaratmak üzerinden dayatılan bağnazlığa meydan okurcasına eyvallah etmeyeceğiz diyor. Öbürüyse dişiyle, tırnağıyla, yokluk, inkâr, ret ve imha üzerinden bugünlere taşınmış Kürdi bir varoluşu temsil ediyor.
İşte yazılacaksa iki şehrin hikâyesi asıl budur.
Ben bunu bilir bunu söylerim.
Bir yanda İzmir, öbür yakada Dîyarbekir yani Amed…