Kış gününde güller açmaz
Dalında hiç bülbül ötmez
Can arzular elim yetmez
(Üçü) mektup ister şimdi
Urfalı Seyfettin Sucu
Üzerinde yaşadığımız ve adına Anadolu toprakları denilen bu coğrafya, hakka hukuka saygılı özgürlüklere tahammüllü, çok dinliliği de çok kültürlülüğü özümsemiş bir ülke olsaydı; inanıyorum ki adlarını birlikte telaffuz ettiğim ve yaşadıkları dönemlerinin epeyce bir zaman diliminde özellikle de en çok ihtiyaç duydukları son on yılında onlarla daha yakın olmaktan onur duyduğum Hrant Dink, Orhan Doğan ve Mehmed Uzun diğer tanıdıklarım kadar tanıdığım olacaklardı.
Ama kaderin cilvesine bakın ki öyle olmadı. Her üçü de 50'li yaşlarında göçüp gittiler bu dünyanın şeceresinden.
Bugünkü çağda ellili yaş ne ki! Hele hele bizim gibi ülkelerde! Ancak ellisinde insanlar hangi işle uğraşıyorlarsa, işlerinin verimini alma yoluna ancak girebiliyorlar. Adını andıklarım da öyle.
Hrant iyi bir gazeteci olmayı ancak bu yaşlarında başarabilmişti. Orhan bu ülke gerçekleri ile zalimlerin acımasız tokadını yiyerek, yıllarca mahpuslukla tanışarak ancak olgun bir siyasetçi olabilmişti. Mehmed ise uzunca sürgünlüğünden sonra peşpeşe yazabildiği ve ancak okurlarıyla buluşturabildiği ve topraklarına adeta gelme dedirten baskı ve uygulamalara rağmen dönüşü ertesine denk gelen 90'lı yıllarla birlikte nezih bir edebiyat dili yakalayabilmişti.
Barış isteyerek
Üçü de gitti. Hem de son demlerini en masum talepleri ile dillendirerek gittiler. Barış isteyerek. En zor şeyi istemişlerdi. Bu ülkede barışın adını dile dolamak her tür acıya, ezaya cefaya maruz kalmanın bedeliydi. Üçü de bu bedeli her zaman ödemeyi, göze almış ve ödemiş, yürekli insanlardı.
Biliyorlardı! Barış dedikleri an Ermenilikleri gündeme gelecekti. Ermenilerin bu ülkeden 1914'ten beri talep ettikleri anlaşılacak. Bu sebepten Hrant Dink gibilerin barış demesi katli vacip sebeplerdendi. İnfazı gerekti
Biliyorlardı! Barış dedikleri an Kürtlükleri gündeme gelecekti. 28 isyan gerçekleştirmişti bu ülkenin bağrında suçları vatana ihanetle eşdeğer Kürtler. Bu sebepten acımamak elzemdi Kürtlere. Çünkü tarih öğretmişti ki; Bu ülkede Türk olmayanların bir tek hakları vardı, o da hizmetkâr olmak, köle olmaktı. Orhan Doğan gibilerin onurlu ve eşit özgür siyaset için çabaları bölücülükle eşdeğerdi. Ölümleri En iyi Kürt, ölü Kürt'tür denilerek olsa olsa sevinilecek türden ölümlerdendi
Ve biliyordu yazar! O barış dedikçe, ona ve onun gibilere daha lise öğrencisi iken mahkemelerde savcı ve hâkimlerin, bilcümle işkencecilerin ve egemen erkin anlatmaya çalıştığı kaba bir gerçek vardı: siz yoksunuz. Olmadıkları için de barış gibi bir kavramı dilinize dolamanız sizi hiçbir yere taşımaz. Çünkü siz bölmek için barış diyorsunuzdu
19 Ocak günü vuruldu Hrant. Türkiye Barış Meclisi gösterişli bir açılışla Ankara çıkışını yaptıktan bir hafta sonra. Cenazesinin kaldırılışı adeta bir milat oldu İstanbul'da, Türkiye'de ve Dünyada. Hepimiz Ermeni'yiz, Hepimiz Hrant'ız dediler kalabalıklar İstanbul'da.
29 Haziran günü kalbi artık dayanamadığı için öte yakaya göçtü Orhan Doğan. 20 gün kalmıştı 22 Temmuz 2007 seçimlerine. Bir siyasetçi için önemli bir gösterge idi seçimlere katılmak. Ama ona ve arkadaşlarına yasak konmuştu. Buna rağmen meydanlardaydı Orhan ve inadına Barış diyordu. Çok siyasetçi tanıdım ama Orhan Doğan kadar barışı samimiyetle savunanı ve ağzına yakıştıranı azdı. Dayanamadı yüreği, durdu. Memleketinde Cizre'de kalabalıklar Şehit namirin diye uğurladılar Orhan Doğan'ı
11 Ekim günü Diyarbakır'da Artık buraya kadar. Gerisi size kalmış. Ben Kürt dili ve edebiyatı bir de aydın kimliğimle Barış için yapacaklarımı yaptım. Gerisi size kalmış diyerek o da öte yakaya göçtü; Mehmed Uzun da 30 yıllık sürgünlüğünden sonra topraklarına dönüşüne ömrü ancak 15 ay yar olabilmişti kendisine. Hiçbir edebiyat insanına nasip olmayacak bir gurur ve kalabalıklarla uğurlandı Diyarbakır'dan Uzun
Bahtiyarım
Üçünü de tanıdım. Üçüyle de mücadele arkadaşı olmaktan bahtiyarım. Ben de ellili yaşlarımdayım. Ömrüm ne kadarına kifayet eder bilinmez. Üçüyle de birlikte aynı Barışı isteyen metne / metinlere imza koymaktan bende onlar kadar suçluyum.
Ayan beyan olsun cümle âleme. 2007'den şikayetçiyim. Üç asil adamı bizden koparıp götürdüğü için iki elim on parmağım yakasındadır 2007'nin. Hiç kendini affettiremeyecek zalimlerle bu kadar iyi dost olduğu için 2007. Ben 2007'den memnun kalmadım, kalbimin bir yarısı buruk ve yaralı. Dilerim 2008 aynı acıları bombalarla, yıkımlarla insan soyuna yaşatmaz
Madem klamla başlattık. Klamla bitirelim. Üçünün sevdiğine emin olduğum yine gurbet elde aynı yaşlarda öte yakaya giden Ahmet Kaya'dan olsun;
Sonbahar damlardı damlarımıza
Biz seninle sararırdık
Aydınlansın diye şu kirli yüzler
Biz durmadan savaşırdık