Yetiştirme yurtlarında ki müzik gibi hırsız bir devir.
Dert çağırıyor tüm falcılar.
Ateşin tozu dağılıyor çepeçevre. Dalga dalga yayılıyor ölümün tusinamisi. Her gün yeni bir icatla yeni kanunlar devşiriliyor. Cenazeleri devlet kendi elleriyle defin edecekmiş.
Yok, öyle eskisi gibi iki çekirdek sevgi tohumu kalmadı.
Yürekte mahsul da tükendi. O kadar fazla tükendi ki; cımbızla tutmak için bile yok.
Devir, tüm dinamikleriyle yıkmaya planlamış kendini. Uzakta, yakında olması fark etmiyor. En uzak noktadan en yakın santimetreye kadar programlanmış ölüm.
Bombalar, kurşunlar, tuzaklar, el yapımı patlayıcılar, uçaklar, helikopterler ve ordularla…
Şimdi dava edilse insanlık, bir daha gökyüzünü göremeyecekler var.
Gerçekten de o kadar insanlık suçu işleniyor ki; fırsatsız kalan insanlar ateşli silahların namlularına hedef oluyor.
Buz gibi namluların ucunda, bebek ölümleri…
Katil demeye kalmıyor; harekete geçiyor tüm savcılar.
Öyle bir devir ki; bilime inananların fezlekesi, davası görülüyor hemen.
“ Çocuklar ölüyor” demek suçların en tehlikesi.
Özel seri ölümler türetildi.
Büyük kentlerin orta yerinden tutun küçük kentlerin kenarlarına kadar yaygınlaştırılmış baskınlar, özel savaş metotları, patlamalar, kumpaslar… Zulüm…
Artık mucizeye kalmış yaşamak!
Başka bir deyişle yaşamak için hünerli olmak gerekiyor.
Ölü ya da diri, işkenceden korunmalı.
Ölü ya da diri..
Kentler aylardır kapalı, aylardır sokağa çıkma yasağı altında. Bombalanmış evlerin içinde çocuklar, anneler, babalar… Erzak bitmiş… Su kalmamış…
devam ediyordu buz tutmaya şehir
gökyüzü ne dertli dedim
başladı bir rüzgar
esti
ne yana baksam kan
ne yana baksam
Kanunen ölmenin türlü hallerinden biri de; beklemek. Evet, ilginçtir ama kanunen dışarı çıkamıyorsunuz. Sesleniyorsunuz kimse duymuyor sizi. Başlıyorsunuz beklemeye. Kanadınız da yok uçasınız. Kaybolup doğduğunuz topraklardan bilinmedik topraklara. Kahırla… Cefayla… Zorla… Gariptir ama yine ölüme. Linçe…
Bütün yasalar korkuya, beklemeye, razı olmaya kuruluyor.
Bir “hain” “terörist” çılgınlığıdır gidiyor.
Homurdanmaya başlamış.
Yerin metrelerce altındaki fay hattı gibi birden bire harekete geçmiş algı hareketinin neferleri de var.
Ne yana baksan halkın görüş mesafesini daraltan bir kamuflaj…
Hem de toplumun ruhu duymadan.
Eğer böyle olmasaydı; onlarca ölümü duymamak mümkün olabilirmiydi?