Türkiye’nin ömründen eski Kürt meselesi çözümden çok çözümsüzlük politikalarıyla yönetildi.
Bu gün önümüzde bariz bir şekilde eski politikalarla yönetilen bu mesele duruyor.
Her kes yaptığı eylemden, yönetimden, idareden kendine haklılık payı çıkarıyor.
Dün, Kürtlerin sivri olanını darağaçlarında sallandıran iktidar sivri olmayanlarında sırtına binerek derenin diğer tarafına geçiyordu ve işi bittiğinde de tekmesini vuruyordu…
"Ben devletim" diyerek aslında sırtından geçindiği yurttaşın hizmetçisi olduğunu unutan politikacılar, bürokratlar, memurlar iktidarlarını zorla, zorbayla taçlandırıp kendi korku imparatorluğunu ilan ettiler.
Bu ilan bir bütün olarak Türkiye’de yaşayan halklara fermandı ama Kürtlere fermanın uygulaması. Ömrü çalınmayan Kürt yoktur.
Kiminin gençliği, kiminin çocukluğu, kiminin erginliği ve bazılarının da ömrünün son demi çalındı. Yahu! “Benim gençliğimi çaldınız” diyenler şakiye, isyancıya çıktı.
Gençliğini kurban edip erginliğini kurtarmaya çalanlarında ömürleri yaranmak ve takla atmayla geçti.
Koca koca adam olduklarında bile "kürdüm" diyemeyip toprağın soğuk yüzünde çürüyüp gittiler.
Ülkeleri Osmanlıda bile "Kürdistan’dır" ama Türkiye cumhuriyeti ilan edileli koca puntolarla vatan bir bütün oluyor ve parçalanması da yasaklanıyor.
Ömürleri okullarda yalan yeminler ederek geçti. Yatılı bölge okullarında okuyup sade vatandaşa çıktılar.
Memurdurlar, dirseklerine kadar tebeşir tozu, dizlerine kadar başkalaşmış ağrılar içinde. Kurallar onlar için ferman olurdu.
Yasaların onlara verdiği yetkiyle çocuklarını da asimilasyona tabi tuttular. Onlar okul balkonunda, çocukları balkon adlında hep birlikte yüksek sesle ve ip gibi hizada “Türküm, doğruyum, çalışkanım…” yalan yeminine kapılıp gittiler.
Ah yasalar! Ve yasalara sırtını vermiş ceza evleri. Üniversitelerin büyüklüğünden büyük o derin ve dipsiz kuyu gibi olan cezaevleri.
Ve o buz gibi cezaevi duvarlarına bakarak hayallerini mahkûm ettikleri, ömürlerini bitiren Kürtler. Bu ülkede hep son vagon oldular…
Halktılar ama halklıkları o vagona uygun görüldü, sonra vagondan da indirildi. İsyan, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren onların eylemi, isyancı da isimleri oldu.
En kötüsü en acımasız ölüme tutuldular. Fırtınalar onların başında esti. Kürtçe köylü dili dediler, Türkçe şehirli.
Yok sayıldılar. Şimdi varlıkları kabul edildi deniliyor ama yasalara uyularak kurdukları siyasi partileri ard arda kapatıldı.
Şu sıralar da ard arda parti binaları yakılıyor. 3 milyon civarında oy almış bir partinin 3 milyonuna “terörist” deniliyor.
Yani bir kez daha kürde ceza evi yolu ve ölüm görünüyor. Ya tek tip Kürt ya da ölüm… Barışa, barışmaya bu atmosferde nasıl gidilir hangi yol buraya doğru gider bilemem
Ama bir yol bırakılmalı. Ama barışa doğru. Ama yaşamaya doğru. Çünkü Kürtler ölebilir, bir kesimi her şeye razı olabilir.
Ama meseleleri mahşere kalmaz. Mesele hep kanayarak duracaktır yerinde. Biri akıl edip kandan çekmeli bu meseleyi. Ölümden çıkarmalı.
Yoksa bu ülkenin büyükbabalarının çözemediği mesele torunlarına bela olur.
Dağlara ölüm düştü
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.