Demokrasi ve insan hakları notu giderek düşen bir ülkenin yurttaşlarıyız. Ne gariptir ki buna rağmen hala çıkıp bu ülkede demokrasi ve insan hakları konusunda çok iyimser açıklamalar yapılıyor. Bununla da yetinilmiyor “eniyileri” arasında diyen talihsiz söylemlerle de karşılaşıyoruz.
Yaşam standartlarının yükseldiğinden dem vuranları hiç saymıyorum.
Bu gün Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu, gelişmiş ülke olarak açıklamak, meseleye kapalı gözle bakmaya benzer.
“Kamuoyunun ezici çoğunluğu” idamı geri ister diyen bir iktidarın ve ülkenin hangi demokrasisi ve insan hakları anlayışı vardır yeterince netken, böylesine bir demokrasi aldatmacasına inanan insanların, demokrasiden ne anladığını da sorgulaması gerekiyor.
Demokrasi, benim için ekmek, benim için su, benim için güç, benim için iktidar, benim için para, benim için ihanet, benim için kölelik! Yani sorgularken durduğu yeri bilmesi ve algılaması gerekiyor.
Keza aldatmaca demokrasinin: sarkıttığı ip, her boğazı sıkıp boğar, bunun bilinmesi gerekir.
Bu gün 59. gününde olan açlık grevleri konusunda yapılan açıklamalarda çok talihsiz. Berisi-ötesi yok bir durumda dahi politik malzeme aramak, doğacak ölümlere “bana ne” demekten başka bir şey değildir.
Böylesi bir aldatmaca karşısında tutum almak önemlidir.
Demokrasinin hiçbir emaresinden söz edilemez bu ülkede, yalnızca yarı açık cezaevi halinde ve bol bol demokrasi frikiklerinin verildiği alandan başka bir şey değil.
İzleyicilerini hipnoz etmiş bu demokrasi sihirbazlığı, almış başını gidiyor.
Tahribat nesiler boyudur sürüyor. Şiddet tırmandığı noktada durmayıp, çok açık adımlarla yoluna devam ediyor.
Sokaklar gaz bombası bombardımanında.
Düşünceye dair yapılan her açıklama, soruşturma ve tutuklamalara bahane oluyor.
Eskisinin, yenisinden başka şey değil kural ve yöntemler.
Ölüm dört koldan sürüyor.
Ne zaman barış denilse, balyoz ağırlığında açıklamalarla karşılaşmak mümkün.
Ülke, Koca bir şantiye. En öncelikli bitenlerse adalet sarayları ve sandık sandık cezaevleri.
Ne kadar demokrasi söylemi o kadar silah yatırımı. Arkasından zam şoku…
Giderek, ahlakla dövüşen tecavüz ve taciz havadisleri…
Kadın ölümleri.
Çocuk ölümleri.
Buna rağmen kürsülerden, yükselen demokrasi ve insan hakları havariliği, övgüleri.
Çözüme katkısı olmayan, anlaşılması güç görüşmeler, toplantılar…
Sonuç; kritik aşamalara dayandı.
Suriye konusu…
Kürt meselesinde gelinen aşama…
Açlık grevleri…
Özgürlükler konusu…
Ve alım gücü, yoksulluk, işsizlik.
Siyasetin kısır çeşmesinden akan ise söz kavgası da cabası.
Burası Türkiye siyasetinin esaslıca birbirine karışmış meydanı, çık çıkabilirsen içinden.