29 Ekim cumhuriyet bayramı görkemli kutlanırken, Şemdinli’de bir çocuk araziye bırakılmış mühimmatla oynuyor ve hayatını kaybediyor.
Yine çeyizlik bir battaniyeye toplanıyor Kürt çocuğun parçalanmış bedeni. Yıl 2013 ve uzay çağını çıldırmış teknolojiyle buluşturan dünyanın gözleri önünde hem de.
Ve çılgın projeler sultanlar edasıyla imzalanırken, ilan edilirken yedi düvele.
Oysa sözüm ona barış zamanıydı.
Barış zamanında çocuklar babalarını defnetmeliyken bir baba dağların arasında kalmış memleketinde toprağın soğuk yüzüne teslim ediyor evladını.
Bir anne sütten kestiği yavrusunu bir daha saramayacak bağrına…
İçin için gözyaşlarına kalacak.
Günlerce… Aylarca… Yıllarca…
Bitmeyecek hiç burnuna düşen evlat kokusu ta ki kendisi de toprak olana dek.
Yavrusunun hasretinden, içtiği her bardak su boğazından kan tadıyla akacak, her lokma şarapnel gibi yırtacak boğazını.
Çaresizce uyandığı sabahlar kasvetli, vardığı akşamlar canavarlaşacak.
Kazayla da olsa gülemeyecek o anne.
Çünkü gördüğü her çocuk yavrusunu anımsatacak.
Her çocuk giysisi, yavrusunun üstündeki son giysiyi aklına getirecek, son giydiği ayakkabı gelecek fikrine hep.
Hep olmadık zamanlarda uyanacak çocuğu, rüya gibi…
Haram olacak uykusu, harap olacak hep.
Gayri ihtiyarı çağıracak çocuğunu hep. Behzaat!
Örneğin Behzat’nı kim vurdu, kim parçaladı, eline o patlayıcıyı kim tutuşturdu bilemeyecek.
Ulu orta yere atılmış bu patlayıcının bir ruhsuz tarafından bırakıldığını bilecek ama o ruhsuzu hiç tanıyamayacak.
Hiçbir mahkeme o ruhsuzu yargılayamayacak.
Hiç öğrenemeyecek Behzat’nın katilini.
Kimdi oğullarının katili? Kimlerdi?
Ne istiyorlardı çocuklarından?
Ne idi düşmanlıkları?
Kusursuzca hazırlanmış bu cinayetin ipuçları, hiçbir tutanağa geçmeyecek. Devlet zabıtlarına bir faili meçhul daha eklenecek.
576.
Dağların arasında, oyuncağı hiç olmamış çocuğun eceli…
Bir bomba.
Çocuk 8 yaşında kalacak hep.
Katiller yaşayacak ama! Vicdanlarında pis bir pas izi ile.
O bombayı oraya bırakırken, çocuklar gelir bulur, oynar diye düşündüğü için pis bir yürekle yaşayacak o katil ya da katiller…
Behzat’ın katilleri, Kürt çocuklarının cellâtları…
Sözüm ona barış zamanlarıdır…
Yani kimse ölmeyecek, kimse yaralanmayacak, kimse parçalanmayacak, kimsenin burnu kanamayacak, bir karınca bile incinmeyecek…
Kuşlar özgürce uçacak…
İnsanlar mutlanacak…
Çocuklar gülecek…
Bu ne berbat bir barıştır böyle…
8 yaşında bir çocuk araziye bırakılmış mühimmatla hayatını kaybediyor.
Çocuk onu oyuncak sanıyor belki ama onu oyuncak sansın diye bırakan belli ki, belkisiz bırakmış…
Ölsün diye Behzat ya da diğer Kürt çocukları…