'Bölücü' sınır taşları

İrfan Sarı

Sınır taşları ile bölünen sadece toprak parçası değildi.

Saçma sapan hayaller kurup toprağı sınır taşları ile egemenlik alanına alırken üsttekiler, aslında bir halkın tırnaklarına kadar her şeyini parçalamışlardı.

Yani seçilmişlerin değil de atanmışların kurduğu devlet mekanizması, kendi yandaşlarıyla bir olup birinci derece akrabaları bile bölük pörçük etti.

Kan bağı ile birbirine akraba olanlar, konulan sınır taşları ile bir anda, komşu oldular.

Soy isimler değişti…

Konakladıkları yerlerde, aksanlar farklılaştı, lehçeler oluştu. Uzak kültürlere giden gelinlerin dili gibi acemi ve üşengen…

Tarlasının bir tarafı başka ülke toprağı sayıldı… Sulama arkı her gün o ülkenin toprağına yürüdü.

Ne demişti usta şair;

Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına...

Taylar ilk acemi koşmalarını sınır ihlaliyle öğrendi ve sonra karşı ülkenin kısraklarının kişnemelerine koştular.

Tavuklar başka ülkenin börtü böceğini yemiş oldular birden…

Mesela arılar sınır taşlarından bal yapamaz ve uçarlar polenlere doğru, sınır tanımazlar, sınırsızca sevişirler bitkilerle. Bal yaparlar. Kaçağa sayarsanız hangi mahkeme hangi hakim sorgular?

Akarsular bir kıvrımında karşı ülkenin bir dolanımın da kendi ülkesinin akarsuyu olur ve uzadıkça uzar onun kıvraklığı ve eşkıyalığı…

Sonra "fıkaralığın" belini kırmak için; çıkar yollara. Sınır taşının ötesi yasak topraklar ama umut ordadır.

Bazen 33 köylü olup bir generalin yargısız infazına uğradılar…

Tabakalarındaki tütün "kaçak" oldu.

Bazen 34 çocuk olup "operasyon kazasıyla teröriste" çıktılar, ölüm paramparça yakaladı onları.

Katırları “kaçakçı” kaçırdıkları okul harçlıkları oldu.

Ömürlerine doymadılar.

Bir başka ülkenin askerlerince hedef tahtasına koyuldular bazen, sınır taşlarının hizasına denk bir yerde.

Katırları benzin yüküyle yakıldı.

Yaratanın yarattıklarını yaktılar/öldürdüler be hey Allah!

Yokmu bu bölücü sınır taşları? Kaç annenin gözyaşına, kaç babanın feryadına, kaç yarin hasretine neden…

Sonra, mayına basanların kopuk bacaklarını, ömür boyu bir tahta tamamladı. Her kopan uzuv’un yaşam boyu acısı kaldı.

Zamane uçakları “Heronlar” boy boy fotoğraflarını çekti.

Kim kimin toprağına ayakbastıysa, hükmü kesildi: ölüm… Solin bebek yaşamıyor artık.

Onun annesinin yüzüne bakamaz bölücü sınır taşları, hele Solin’in bebek yüzüne hiç bakamaz.

Ayrı düşürdüğü sevdaların yüzüne bakamaz bu bölücü sınır taşları, bakamaz evlatların, anaların, aşıkların yüzüne…

İkiye bölünmüş yamaçlar, vadiler, tepeler, çayırlar… Ya ikiye ayırdığı dağların yüzüne nasıl bakar?

Sordum bir kere! Bölmeden, ayırmadan…

Ama o bölücü taşlar hala sopsoğuk durdukları yerdeler…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.