Son anda araya girenlerin gayretiyle o büyük kavgadan ucuz kurtulmuştu Temêr. Ancak üstü başı darmadağın olmuştu, üst dudağı patlamış kan çenesinin altına kadar akmış ve pıhtılaşmıştı orada. Gözü ağrıyordu, sol eli de giderek acı vermeye başlamıştı.
Bu halde eve gidemezdi çünkü annesi onun bu halini görse dayanamaz yığılırdı yere bunu biliyordu. Onun için hastaneye gitti önce. O şaşkın bakışların arasından hastaneye varıncaya kadar ne kadar utanmıştı. Şimdi biri çıkıp bu ne hal dese kahrından ne cevap vereceğini bile düşünemiyordu.
Yaraları pansuman edilirken bir yandan da bu olanları ev ahalisine nasıl anlatacaktı onu düşünüyordu. Hastaneden çıkarken yırtık elbiselerle ve pansumanlarla komşu kızları olan hemşireyle karşılaştı. Durumunu bir bir anlattı oracıkta. Kızcağız Temêr"in durumunu biliyordu zaten. Çok ısrar ederek ikna ettikten sonra mağazaya gitti ve giyecek bir şeyler aldı ve eve kadar beraber yürüdüler. Evden içeri girer girmez annesinin feryadı koptu. Saatlerce anlattıktan sonra yatıştırabildiler ve fırlayan tansiyonunu da kontrol altına almış oldular.
Temêr, babasının hamallık olan mesleğine devam ediyordu. Babası daha o 12 yaşındayken iki aracın arasında kalmış ve hayatını yitirmişti. O annesi ve kardeşleri o günden beri babadan kalma evde yaşıyorlardı. Kolu komşuları onların komşuluk ilişkilerinden oldukça memnundular bu yüzden de onların her zaman yanında oldular. Haksız görünmesine karşın bu kezde öyle oldu.
Haksız görünmesinin arkasındaki nedeni bir o ve hemşire olan komşularının kızı biliyordu.
Babasından sonra hayatını adamış olduğu ailesine asla söz ettirmeyen Temêr hayatında ilk kez kendisi için arzuladığı bir şeyden dolayı dayak yemiş ve hakir görülmüştü.
Bu olayın üzerinden epey zaman geçmiş artık mesele neredeyse unutulmuşken annesi hastalanmış ve hastaneye yatırılmıştı. Olayın içi yüzünü orda hemşire olan komşu kızından öğrenmişti. Bu hastalıktan kaç zaman sonra şehri kasıp kavuran bir söylenti çıktı pazara. Önceleri söylenti olan ancak çok kısa zamanda anlaşılan mesele sonrası Temêr"ın düştüğü hal korkunçtu.
Elini eteğini hayattan çekti. Omzuna binen yüklerin dayanmadığı bu adam duvarların dibine düştü sinekler ona alay etti.
Bende de gönül yarası var ya!..
Düştüm onun oturduğu yere ve sordum gamlı gamlı
Dedi ki; kimseler duymasın diye sakladığım o alev gözlü kız için sokağın ortasında evirile çevrile dövüldüm. Omzumun derisini yüzen en ağır yüküm oydu. Ve ciğerime en içli çektiğim cigaram da o oldu. Yüreğimde en çok kanı o içti.
Dedim ki: sonra?
Dedi; kaçtı, hem de beni döven adamın üçüncü eşi olarak.
Eli elime kavuşunca kavradım, kalk dedim gidiyoruz sana göstereceklerim var. Onların evinin az ötesinde durduk gösterdim bahçedekini. Dedim bu kır saçlı kadın da beni öyle bırakmıştı şimdi yalnız. Her sabah bir pide götürecek kadar sadığım hala ona. Aslında onu ağlamasına hiç şahit olmak istemiyorum da. Çünkü o ağlasa benim gözlerimden yaşlar taşar o nehire
Gittik evlerinin önüne birkaç lokma sözden sonra Annesi kollarını dünya kocamanlığında açmış onu bekliyordu. Durmadı düşünmedi hiç koştu Yirmi sekiz yaşındaki bu hamal onu taşıyacak bir kucağa kocaman gövdesiyle koşarken ardından bakmak o kadar hafifti ki