Pırıl pırıl bir Gever sabahının güneşiyle Şerqo’nun yolculuğu başlıyordu. Annesi geceden azığını hazırlamış sabahla birlikte şehrin doğusundaki kayanın dibine kadar yolcu ettikten sonra dönmüştü. Şerqo, ilk defa 'celebini İran’a satmaya götürecekti. Döndüğü zaman kazançlı bir alışverişten elde ettiği karla sevdiği kız Hercai ile evlenecekti. Bunu annesine anlatmıştı dün gece. Bu sevinçle celebini Mor Dağları'nın eteklerinden otlata otlata sürdü...
Babası öldüğünde o daha bebek sayılacak yaştaydı öyle ki babasının yüzünü hatırlayamıyordu. Onun için annesi Pîrê, onun hem annesi hem de babasıydı. Küçük ve büyük baş hayvanlarının yanı sıra tarlaları da vardı. Çok niyet etmesine rağmen okula gönderemediği oğlunu büyütürken çok iftiralara göğsünü germiş ve oğlunun şerefine dil uzattırmamıştı.
Birinci Cihan Harbi'nden sonraki muhacırlıkta evvel ki ailesini kaybeden Pîrê, yeni hayatında Şerko’nun babasıyla on yıl yaşamış ve ondan kalma servetle hayatını devam ettiriyordu.
Pîrê, acılı hayat hikayesinin bu son yıllarını düzene sokmuştu. Komşuları beş Ermeni, dört Süryani ve on Müslüman aileden oluşuyordu. Her şeye rağmen hepsiyle ilişkileri çok sıcak ve çok içtendi.
Onların çocukları hep Pîrê’nın ellerine doğmuştu. Çoğunun isim annesi bile oydu. Diğer Müslüman aileler Ermeni ve Süryani komşularının kesmiş olduğu hayvanların etini yemezken Pîrê bu duruma karşın onlarla gönül rahatlığı ile aynı sofrayı paylaşıyordu.
Engin bir hoşgörüsü derin bir deneyim anlayışı vardı.
Hayatı adım adım hafızasına kazımış ve tarih sayfalarında yer almayan bilgileri bir bir çirok hesabı aktarıyordu ahaliye...
Uzun gecelerin tek dinletisi Pîrê’nın anlatılarından oluşuyordu. Mevsim kızgın güneşin dik yansımalarından nasibini fazlaca alıyordu.
Öyle ki büyükbaş hayvanlar bile sığınacakları bir kaya gölgesi arayıp bulmak ve orada güneş ışınlarından muhafaza olmak istiyorlardı.
Şerko’nun gidişinin üzerinden tam bir ay geçmişti ne ondan nede celebinden hiçbir haber alınamamıştı.
En son alınan haber onun sınırı aştığı yönündeydi.
Pîrê için uzun ve tasalı bekleyiş kendini giderek bir belirsiz üzüntüye sevk ediyordu. Bu bekleyiş onu adı 'Berê Pîrê' olarak alacak olan kayanın altında geceli gündüzlü bekleyişlere terk etti zamanla.
Her karartının ve uzak noktanın onun için umuda döndüğü bu bekleyiş sonunda Pîrê'nin giderek yorgun ve hastalanmasına sebep oluyordu.
Artık komşuları ‘Berê Pîrê’nın altına yiyeceğini taşımaya başladılar. Çünkü yemeye yemeye zayıf ve takatsiz düşen bu yaşlı insanı ayakta tutmak lazımdı.
Artık zamanın giderek daraldığı bu bekleyişlerde gelini olacak olan Hercai nöbeti devir almaya niyetlendi. Ancak buna tepkisi kesindi Pîrê’nın.
Beraberce bekleyiş zamanla kendini toplu beklemelere bıraktığı dönemleri getirdiği anda evvelce göndermiş oldukları ulaklarda geri dönmüşlerdi.
Ancak haber belirsizliğini ölüme terk etmişti.
Bu haberle evine dönen Pîrê, gelini Hercai'nin bakımına muhtaç hale geldi.
O gece rüyasında oğlu Şerko’nun döndüğünü ve kendisinin de onu karşıladığını gördü. Sabahla gelinine “beni oraya götür” deyince, çaresiz götürmek için yardım istedi ahaliden.
Gençler ağaçtan yaptıkları sedire yatırdılar Pîrê’yi ve omuzlarında taşıdılar doğudaki kayalığa.
O gün dünya bütün güzelliklerini taşımıştı Gever’in üstüne.
Masmavi gökyüzü, Pîrê’nın yüzüne düşen kırışıkların arasına oturmuştu.
Gençler halaya tutuştular.
Istranların yek ağızdan solosu ovayı baştan başa dolanıyor, değdiği kayalıklarda vahşi çığlıklara dönüşüyordu.
Bakir Gever ovası en güzel renklerini serdi bu gelişe. Namazlar dualarını bu kadar tekil ilk kez görmüştü.
Gel gelelim bu bekleyiş ve heyecan az önce Berê Pîrê’nın altında yeryüzüne çıkan sızağın kanlı akmasıyla kendini ölüm havasına bıraktı.
Hep birden Pîrê’ye dönen gençler Pîrê'nın oturduğu ve gözlerini diktiği yöne doğru betonlaşan bedeniyle karşılaştılar.
Rivayet olunur ki Pîrê'nin gözleri açık defnedilir.
Ve yine rivayet olunur ki, o kaya Pîrê'nin bekleyişlerinden ve ölümünden o kadar etkilendi ki tıpkı onun son oturuşu gibi şekillendi ve yönü sürekli doğuyu gösterdi.
Şerko’nun babasıyla yan yana ebedi istirahatgahında uyuyan Pîrê, bir gün oğlunun çıkıp geleceğini biliyordu. Bunu onu beklediği zamanlarda etrafındakilere söylemişti. Buna istinaden ahali hep kulağı kirişte bekledi Şerko’yu.
Ve nihayet annesinin ölümünden beş yıl sonra çıkıp gelmişti Şerko.
Bu geliş kendini ölümün soğuk yüzünden mutluluğun kucağına bırakmıştı.
Rivayet ediliyor ki Şerko ile Hercai Gever ovasına unutulmaz bir düğün miras bıraktılar.
Gever ovası, oldu olası bir daha böyle bir düğün görmedi.
Ancak bu düğünden sonra bu ovaya sırtlarını döndüler ve batıya doğru el ele kayboluşlarından günümüze kulaktan kulağa dolaşan değil tarih dinginliğinde kalan bu öyküyü haspel kader tanıştığım bir anlatıcıdan duydum.
Berê Pîrê'de o gün bu gündür çobanlar dinlenir, yolcular dinlenir.
Sızak ise hala sessiz ve sedasız akıp durur.
Sevgiler ve bilgiler paylaşıldıkça çoğalır.
Berê Pîrê
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.