Acele edip,ömründe bir karıncayı incitme ihtimalini bile yaratmayan kalbine; yenildiğin günden bu güne, yaklaşık iki ay geçti.diyeceksin ki onca zaman geçmesine rağmen şimdimi anımsadın.,haklı olarak.ama öyle aceleci davranmayıp, her şeyi kendi gözünle görme fırsatı bulsan ve şahit olsan, böyle demezdim eminim.
Kaç kere seni balkondan izledim,bahçeyle uğraşırken.toprağa eşelediğin tohuma,suyu verişini dakikalarca izledim.tutup küçücük domates şitillerini öpmediğin kalırdı.aranızda sessiz bir iletişim varmış gibi gelirdi bana.senden sonra en prestijli günlerini yaşadığına şahit olduğum prestij sigarası gibi paketini eksik etmediğin hayatının en önemli dostlarından biri olan pine nin dumanı onlardan uzak dursun diye havaya yüzünü çevirir ve üflerdin ağzındaki dumanı.hele kışın,kar yağan gecelerin sabahında yatak sıcaklığı ile pencereye geldiğimde, 160 boyuyla bulutları parçalayıp karla birlikte evimizin bahçesine düşen bu sıcak yüzlü insanı görmek her babayiğidin harcı olmazdı.ama ben görürdüm
ve seni izlemek için kışın geç bitmesini bile isterdim.Sobanın kovasını okula giden çocuğunmuş gibi özenle bezenle yerleştirirdin
ve ben bu manzara karşısında yüzümü yıkamadan dakikalarca dururdum...
Dedim ya ! acele etmeseydin keşke. İnan ki inan sırf senin için İstanbul dan kalkıp buralara geldi ve ona şaka yaptığını sandı.böyle de yapılmaz ki.ister inan, ister inanma bende senin şaka yaptığına inanıyorum. Ne gariptir, hayatımda ilk defa bir insanın morg ta ve teneşirde cansız halini görmeme rağmen, böyle inanıyorum. bir hayalet gemi gibi olmayan denizimizde, evimizde,sokağımızda,dükkanımızda yarım asır deviren,gür bıyıklarının altına olmayan dişlerini gizleyen adam bir gün gelecekmiş gibi geliyor bana
çıkıyorum pencereye bazen balkona ve sen hala yoksun
biliyorum aslında seni kendi ellerimizle babanın mezarına çok yakın defin ettik.benimkide delilik belki...
Biliyor musun? Şu benim seçim,senin tahmin ettiğin gibi geçti. Üçe katladım,o gün bu gün yok ortalıkta adam
seçimi kazanmanın havasıyla, bizim yan taraftaki yarım inşaatta,senin yokluğundan dolayı okurken fatihayı,üşüdüğümü fark ettim.sımsıcak çay bardağı elimde soğudu birden,bu garipliği yanımdakilere titrediğim için söyleyemedim
onca yaşanmışlığın arasına yerleştirdiğin sayısal loto kuponları bile ısıtamamıştı ortalığı.ustaca makasladığın ve tarakla şekillendirdiğin, fönlendirdiğin o dünyan bile ısıtamadı gözlerimden akan soğuk yaşları...
Aslında , Bir sessiz film gibi oynadığın hayatı, yine bir sessizlikle noktalarken.sensiz geçen günlerdeki olayları da görmeni ne isterdim. Sol yanında taşıdığın o cevahir belki yenilmez,nasır bağlardı ve sen bize hep hayatına nakş eden olayları bir bilge edasıyla anlatırdın
o kadar canlı anlatırdın ki,kafanın üstünde vınlayan mermiden sakınırdı insan.bazen olayların içindeymiş gibi ter yuvarlanırdı suratlarından ve soluk soluğa kalırdı dinleyenler.
Senden sonra; her seferinde anlattığın Şemdinli olaylarına bir yenisi ilave edildi ve bence bir milat oluverdi.senin görmen gerekirdi bunu.bir gece eve giderken taciz ateşleri altında geliştirdiğin akıl almaz kurtulma çabaların vardı ya!
onun gibi bir şey
insan öldürmek üzere dişlerini bileyen vampirler gün ortası göründü ve suçüstü yakalandılar.senin sessiz yaşamının mütevazı şehri bu sefer,bir imza attı ki anlamı çok yüce oldu.birde yanı başımızda bir kıyametler koptu.bir fırtına kopturuldu üç fidanımızı kökünden kazıdılar
ebediyete
yüreğimize gömdük
ağlamadık
dünya gözlerimizde aradı kendini
görmeliydin
anlatmalıydın.
Neyse,sana arada bir yazarım tasalanma,sen cevap vermezsen de,bilirim yazıyla hiç aran olmadı.lakin bir isteğim var, arada bir balkondan seni görmem için bahçeye çık
kimseye söylemem vallahi
hani senin sinema sokağında ki dükkanına özene, bezene çerçevelettirdiğin ve en gösterişli yere astığın yılmaz güneye resimleri gibi,sır gibi saklarım.anlatmam.çıkar kışla tepesine haykırırım
Esat ağabey ölmedi!...
İrfan SARİ.Yüksekova. 30/11/2005