Kürt siyasi hareketinin 1980’li yıllardan bu yana yürüttüğü örgütlü siyasal mücadele bütün diğer kazanımlardan öte çok önemli bir işi başardı.
O da şu: Ulusu belirleyen en önemli faktör olan Ruhi Şekillenme Birliği. Dil, toprak, pazar, ortak vatan; bunlar elbette ulus olmak için önemli kriterler. Ama eğer ruhi şekillenme birliği yoksa bütün diğerleri tevatür oluyor.
Bu sebeple otuz küsur senedir yürütülen mücadele amiyane tabiriyle Kürtlüğün adını dahi telaffuz etmekten aciz ve çaresiz bir kavmin, küllerinden, yeniden Kürt ulusunun ayakları üzerinde dik durmasını sağladı. Artık Kürt halkı hançeresini doldurarak Kürtlüğünü dillendiriyor. Ve kimliğinden kaynaklı haklarına sahip olmak gerektiğini ve hakkı olduğunu, bu hakların vazgeçilmez ve ötelenemez haklar olduğunu eşit, özgür hak ve halk temelinde taleplerini dile getiriyor.
Kolay olmadı tabii…
1925 Şêx Saîd Kıyamı sonrasında Kemalist cumhuriyetin Takriri Sükûn Kanunu suskun ve lâl bir toplum yarattı. Ardından gelen katliamlar, sürgünler ve 1937’ye kadarki 12 yıllık zaman dilimi içinde hayata geçirilen (Mecburi) İskân Kanunları ise mazlum ve mağdurlar üzerinden devasa bir Küskün kitlesi yarattı.
Son yüzyıla; Suskunlar ve Küskünler ile katliama, soykırıma uğrayan / uğratılanların trajedilerinin paylaşıldığı anlatılar damgasını vurdu.
Şimdi Kürt halkı, Türkiye Halklarının hassasiyetlerini de dikkate alıp, kendi hassasiyetlerine de dikkat çekerek süreci heyecana ve amiyane tabiriyle “ne oldum deliliğine boğmadan” kazasız belasız yürütmeye çabalıyor. Elbette zorlu bir süreç, savaşmaktan çok daha zor bir süreç. Ama rehavete kapılmadan adım adım varması gereken menzile varılması elzem olan bir süreç.
İşte bu gibi durumlarda bihakkın aydın sorumluluğuna sahip olanların vicdanlarının sesine kulak vererek, sorumluluklarının olanca bilinciyle davranmaları ve seslerini kamuoyuyla paylaşmaları, hatta kamuoyunun yeniden oluşumu için gayret göstermeleri anlamlı ve önemli.
Bu sebeple aralarında benim de yer aldığım, 111 şahsiyetin; “Barışın güvencesi, çoğulcu, özgürlükçü ve eşitlikçi demokrasidir” şiarı dikkate değer.
Askeri değil, siyasi yönteme referans. Kalıcı Barışın tesisi için yeni bir Anayasa. Sadece Kürt Sorununun eşitlikçi ve adil demokratik yöntemle çözümüyle sınırlı değil, Türkiye için de demokratikleşme. Özgür siyaset yapılabilmesinin önündeki engellerin kaldırılması ve anti demokratik yasaların temizlenmesi. Felsefesi barış ve yüzleşme olan birlikte yaşamayı, birbirinin hakkı hukukuna saygıyı öne çıkaran yeni ve barışçı bir dil. Farkındalık yaratan ve halkları-kimlikleri ötekileştirmeyen bir barış dili.
İşte hepimize gerekli olan bir yeni toplum sözleşmesinin satır başları.
“Barış İçin Özgürlükçü Demokrasi” ana başlığı altında 111 imza yer alıyor. Aralarında olması gerektiği gibi kimileri vekil 30 dolayında Cumhuriyet Halk Partili de var. Önce beklendiği gibi partilerinden tepki aldılar. Dik durmaları şart. Barışın sesine soyunmak kolay değil.
Osman Kavala, Ahmet Saymadı, Ahmet Şık, Büşra Ersanlı, Can Dündar, Eşber Yağmurdereli, Hosrof Dink, İrfan Aktan, Leyla Erbil, Osman Akınhay, Özgür Mumcu, Tarık Ziya Ekinci gibi şahsiyetlerin de aralarında olduğu değişik kesimlerden oluşan ciddi imzacılardan oluşuyor grup.
Çatışma kaosu yerine barış kültürüyle toplumu yeniden onarma büyüsüne inananların sesi gür çıkmalı / çıkacak. Çünkü “Çatışmasızlık ortamı Türkiye’de demokrasi mücadelesi verenleri zayıflatan değil, güçlendiren bir adım” olacaktır. Bu arzulanan ortam her şeyden önce “sürdürülebilir”liğe ihtiyacı olan bir fiili duruma işaret ediyor. Silahların sustuğu ve kanın dökülmediği bir ortamda demokrasi tartışmaları çok daha anlamlı olacak, kuşku yok.
Bu sebeple süreci barış ve özgürlük için omuzlamak gerek…
* Fotoğraf: Özge Özgüner