Sivil toplumla, yasanın emri mucibince kurulmuş meslek odaları arasındaki duruş, kararlılık, ilkesellik ve doğal olarak sivillik mantığının ayrımı, tam da yaşanan orman yangınlarında kendini ele veriyor. Bunu iki hafta evvelki Beni kendini, her şeyi yak yazımda konu ile doğrudan ilgili bir çerçevede dile getirmiş ve yazıyı şöyle bağlamıştım:
Bu yazı tümüyle orman yangınları konusundaki 'çifte standarda' bir ses olsun diye yazıldı. Batıdaki orman yangınlarına karşı an be an, haber yapan medya nedense doğudaki orman yakmalara karşı sessiz kalıyor. Elbette sadece medya değil. Adı tumturaklı bir dolu çevreyle, doğal hayatla ilgili sivil toplum örgütleri de öyle. Politikacılardan da ses seda yok!
Bilinir! Öteden beri tartışma konusudur. Meslek örgütleri, hatta sendikalar sivil toplum örgütleri midir, değil midir? Anayasanın ilgili maddesi 135'e göre tarifi yapılmış ve örgütlenmiş olan Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları Barolar, Tabip Odaları, Mühendis Mimar Odaları, Ticaret Sanayi ve Esnaf Odaları, Eczacı, Muhasebeci ve benzeri örgütler; anılan meslek mensuplarının çıkarlarını korumak amacıyla ve yasal zorunlulukla üye yaptırımı uygulayarak örgütlenmiş kuruluşlar.
Tek başına bu mantığa dahi baktığımızda anılan meslek örgütlerinin, tümüyle gönüllülük esası üzerine ilgili bireylerin bir araya gelmesi sonucu örgütlenmiş sivil toplum kuruluşları ile arasındaki fark kendini anında ele verir.
"Terörle mücadele" kapsamında çıkan yangınlar!
Kanun koyucunun emri gereği mecburen üye olunan meslek örgütünden, gelin de sivillik bekleyin. Elbette buna rağmen zaman zaman kimi bölge barolarından, tabip odaları, mühendis odaları hatta işadamı örgütü olan ticaret odalarından sistemle çatışan açıklamalar ve tepki mesajları duyulsa bile bu örgütlenmeleri sivil toplum örgütleri olarak değerlendirmemek kanımca en doğrusu.
Bunun somut örneği yakın günlerde basına da düşen Orman Mühendisleri Odası Genel Başkanı Ali Küçükaydın'ın basın açıklamasında gizli. İşte sanki önceki yazımda ve alıntıladığım paragrafta vurguladığım ses seda yok sözüme tersten bir ses olmuş Orman Mühendisleri Odası Genel Başkanı. Batıdaki yangınlar için komisyon oluşturduklarını, rapor hazırlayacaklarını, yangın söndürme çalışmalarının canla başla yürütüldüğünü söylerken, bölgedeki yangınları terörle mücadele kapsamında çıktığı için normal karşıladıklarını belirtiyor ormancı Küçükaydın.
Batı'daki yangınlar için Önemli olan mücadele yöntemleri ve bilinçlendirme çalışmalarını genişletmektir diyen Küçükaydın'ın bölgedeki yangınlara ilişkin yorumunda ise bakın Ormancı ne diyor: Doğu ve Güneydoğu'daki yangınlar terörle mücadelede konusunda oluyor. Burada insan yaşamının ön planda tutulması gerekiyor. Güvenlik görevlilerinin bazen yangınları engellediklerini düşünüyorum. Ama zaman zaman terör kaygısıyla yapılan birtakım şeyler de olabiliyor. Soğukkanlı olmak gerekiyor.
İşte hikâyenin bam teli!
Sormazlar mı insana meslek etiği diye bir kavram var
Bir tıp doktoru için Hipokrat Yemini, bir hukukçu için evrensel hukuk ilkeleri neyse; herhalde bir ormancı için de siyasal düşüncesi ne olursa olsun, ya da etnisitesi ve etnisitesinden kaynaklı siyasal tercihi neyi dayatırsa dayatsın, varlık nedeni eğer yeşili, doğayı korumak ve geliştirmek ise bu sözleri sarfetmek tek kelimeyle meslek etiğini hiçe saymak değil midir?
Yazık ettin ormancı
Sevdiğim bir şarkıdır. Benim zamanlarımın en iyi kadın seslerinden biri olan ve hâla yaşayan Müzeyyen Senar'dan dinlemeyi ısrarla sürdürdüğüm bir şarkının sözleridir bende çağrışım yapan: Ormancı da gelir ise yıkar masayı / Söz anlamaz ormancı çekmiş kafayı.
İşin esası, ben, bizim ormancı Ali Küçükaydın'ın kafayı çekip çekmediğini ve o kem / talihsiz sözleri ayık kafayla mı söylediğini! elbette bilemiyorum. Aynı zamanda bir meslek mensubunun; kendisiyle, işiyle nasıl bu denli çelişkiye düşebileceğini, hatta çatışabileceğini de hâla ve ısrarla anlamış değilim. Ve bu açıklamaya karşılık kendi meslek mensuplarından ciddi ve anlamlı hatta örgütlü bir tepkinin gelmediğini de anlamış değilim.
Ama ne anladığımı çok açık olarak söyleyebilirim: Yazık ettin ormancı, yazık