Paletler tankları yürütürdü tanklar ağır demir kokusu
çocukların ödünde bir keman yırtılması
kemiklerimizi saran şu deri tabakası
sarı tütün tabakası
ağızlığın duman yerinde kirli bir düşman
çatışması
sen gelirdin şehre
mavi gökyüzünde beyaz parçalı bulutlar
gözlerine ayna tutardı
içini sarardı kaldırım taşlarının
sicim sicim uzayan yağmur şarıltısı
pencereye değen ıslantılar
uçardı
dudaklarında pembenin ayak izi
fırtınaya tutulurdu kalbim
kurşun yarısı bir kefem
bir yanım
dinim imanım benim
telefon direklerinde haki elbiselerden konuşurdu
potinlerinin burnu kan tekmeleri
şarap dökerdin kanser yaramın üstüne
badem ve incir döverdi havanda Asmin
parçalanmış ağzından yeminle
bağlamanın akorduyla kıyım kıyım ciğer tanem
ölürsem ezberen olsun istemem
akşam üstü
bir asker kurşunuyla mesela
sihri boşalmış imam palavralarıyla ya da
bir virgül kadar olsa bile ölüme kafa tutmalıyım
bir çingene mememin üstüne kırmızı karanfil takmalı
falıma iki liralık soytarılık çekmeli
iki vakte kadar
ya da şimdi
sen gelirdin şehre
bastonu kiraz ağacı günahlar
forsuna ebonit taraklar ve kokulu kehribar
ibriğinden idrar ve sarı saman damlar
mancınığa germe bağırsaklar
oracıkta hemen
ve çocuklara
ikram ettiğin o sıcak gülüşlerin fotoğrafları
mayınsız topraktan yapılmış memelerin
isminin kolyesi oldu
savaştan adresini sormayı unuttular
aynalarını ayalarında sakladıkları bilinmedi
sıratın ince telini koparmaya kudretti hepsi
onları astığın kolyede kaldın
sen gelirdin şehre
bir biber acısı dolanırdı sokakları
gözyaşlarına limon suyu sıkılırdı
tavan aralarına ölü güvercinler toplanırdı
bir bütün olurdu küçük taşların fırtınası
hortum suyu sıkardı boğazından
işte o vakit sen gelirdin şehre
falcılar falıma bakmaya korkardı
benden sorulurdu yeryüzü ve gökyüzü
Asmin açardı her yer
2009 Yüksekova