Türkiye susmalı diyenler bu raunda gazetecileri aldı.
Ajanslara bu kez kendi mesai arkadaşlarının gözaltına alınma haberlerini geçtiler geri kalanlar.
Susmalı Türkiye.
Grizu patlamalarında yaşanan ölümler, toprağın bilmem kaç bin metre altında suskunluğa terk edildi ya işte o zamanlardan kalma bir cesaret bir umursamazlık. Hani failleri efsaneleşen ölümler oldu ya o zamanlardan kalma bir kopya. Susmalı Türkiye.
Lal olmuş bir Türkiye istenilmekte. Evle cami arasına sıkıştırılmış kaderine razı kılınmış bir halk topluluğu yaratmak istiyorlar. Böylece muasır medeniyetlere ulaşılacak.
Yargıçların masalarında dağ gibi yükselen dosyalara yenileri havale edildi evvelki gün.
Polisler kelepçelerini bellerinden söktüler, ellere geçirdiler. Eller ki deklanşöre, objektife hayat veren eller. Kaleme/klavyeye tutunan eller. Ne silah ne barut ne kurşun tutmuş. Öfkesiz, kinsiz eller.
Ülkem demiş, demokrasi havzasına dönsün.
Ülkem demiş, nerde olursa olsun, kim olursa olsun, gelip insan haklarına kapansın.
Ceza, mahpusluk sırası şimdi gazetecilerde…
Ne imiş, KCK’li.
Ne imiş, örgüt propagandası yapıyorlarmış.
Sabahlara kadar süren yargılamalar, yargıçlar, hâkimler, savcılar, avukatlar…
Mevsim kış ve kar yağıyor. Kar havasında yürüyemeyecekler belki çok uzun zaman. Duvarları betondan cezaevlerinde ömür eskitecekler. Mektup yazacaklar belki, belki kitap yazacaklar belki ömürleri orda tükenecek.
Kar zamanından mahpusluk sabır ister.
Artık makineleri fotoğraf kareleri yakalayamayacak. Çekemeyecekler insanları, doğayı, taş atan çocukları, gaz bombası atan polisleri, sınır boylarında vurulan kaçakçıları çekemeyecekler. İnfaz edilen kadınları, devlet yurtlarında tecavüze uğrayan kimsesizleri teşhir edemeyecekler.
Trafik canavarının parça parça ettikleri bedenleri göremeyecekler. Kırmızı ışığı ihlal eden kanunsuzları yakalayamayacak makineleri.
Üretimden düşürülmüş bir Türkiye fotoğrafı yakalayamayacaklar. Fabrikatörlerin ekmeğine yağ süren yönetmenlikler, kanunlar çıkacak ama onlar göremeyecek.
Onlar için karavanadan ne çıkarsa.
İaşe bedeli, elektrik bedeli alınacak onlardan. Hani üretemedikleri yerde tüketici olacaklar. Üstüne üstlük onların fotoğrafları başkaları tarafından çekilecek.
Yani fotoğraf çekmemeye mahkum edildiler onlar.
Yazı yazlamamaya, haber yapamamaya çarpıldılar.
Ama Fransız mallarını boykot edebilecekler içeride. Renault arabaya binemeyecekler mesela, bu açıdan devletin başı göğe erecek.
Böylece ermeni meselesi de çözülecek. PKK meselesi de.
Zaten dememiş miydi devletin ikinci ası “bu ülkede Kürt meselsi yok.”
Olsa ne yazar. Hepsini içeri atar geri kalanları da korucu eder, devletin disiplininden geçmiş tüysüz Kürt eder meseleyi kökünden halederler.
Bombaların, tankların, savaş uçaklarının, heronların ve ceza evlerinin canı sağ olsun.
Yani ona getireceğim. Bütün herkesi yakalamak devletin hangi öncelikli meselesini çözer onu merak ediyorum. Kendi içinde vatandaşıyla barışık olmayan bir devlet otoritesinin sancıları çok olur.
Bakıyoruz etrafa hakikaten bu böyle. İsrail’e kafa tut, Suriye’ye, Fransa2ya, Ermenistan’a, Azerbaycan’a… kimler kaldı ki.
Yani artık biri çıkıp adam akıllı politikalar uygulamalı.
Bu gün ülkemizin fotoğrafına bakarak barışın yada savaşın hakimiyetini görmek mümkündür. Bu fotoğraf bu ülkeye yakışmıyor. Harbiden yeter artık.