Çok dolu bir günün ardından yorgun ve argın eve dönerken helikopter sesi yine yüksek binaların arasında korkunç bir gürültü yaratıyordu. Şehir zangırdıyor beşik gibi sallanıyor adeta. Ama alışmış bir edayla yola koyuluyoruz hep bir adımla. Sokağın altı üstü dopdolu dönüp bakma gereği bile duyulmuyor.
Savaşın soluğu ensemize çarpacak kadar yakın ve gündem sadece savaş kurguları hamaset edebiyatı üzerine yoğrulurken akşam karanlığı çatılara değmeden eve varmak lazım diye geçiriyoruz içimizden.
Kurulup evdeki televizyonun karşısına elimizde kumanda o kanaldan bu kanala savaş açıyoruz. Bu değil diğeri derken haber saati gelip çatıyor. O zamana kadar her dizinin bir parçasından yüreğinize arabesk bütün bulutlar çökmüştür zaten. Ya da hangi mankenin kırmızı şifon geceliği ve frikikli resimleri derken haber saati çatıyor
Saatler bölgede cereyan eden hareketliliği ekranlara taşımaya başlıyor. Hakkâri, Şırnak ve Habur"da muhabirler gün boyu izlenimlerini aktarmaya başlıyor. Haber spikerleri sordukça onlar da ballandıra ballandıra askerlerin şehit haberlerinin ardındaki kurgulu haberlerini ezberden sunuveriyorlar.
Televizyonları başındaki bizler bu yalan dolan haberlere kıvranarak şahit olurken bu yalan haberleri uzaklardan seyreden batı yakadaki insanların ise milliyetçilik damarları pompalanıyor. Bu gidişe kendini kaptırıp marş okuyanlar gözyaşı dökenler bir yana
Televizyonları başında bizlere bu acıyı izleten esas haber sahipleri de muhtemelen en eğlenceli yerindedirler akşamın.
Elektriği yüksek, tansiyonu hiper bu izleme artık gına getirirken düşünmeden de edemiyor insan. Bu işin sonu nereye varacak diye. Kürtler ve Türkler fitili tutuşturulmuş bu bombayı ne zaman fark edip dur diyecekler diye.
Aslında savaştan getirim elde etmek öyle bildik yöntemlerin dışında da gelişiyor bilmeliyiz. Hatta bildik yöntemlerin dışındaki gizli getirimin en kaymaklısı televizyonlar üzerinden elde ediliyor diyebiliriz.
Tüm zamanların en izleniliri olabilmek için ya entrikalar dolu yaşam hikâyelerini ya alt üst olmuş aile anlatımını gerçekleştiren diziler ya da mankenlerin hayal üstü yaşam tarzları, bedenleri veyahut da savaş haberlerinin ajitasyonunu en çok da bildik şehit asker haberlerini işlemek lazım ki televizyonculuk etiğini laiğiyle sunabilmek, böylelikle de getirimini aslan payı ile kapmak meselesini hayata geçirmektir.
Ama müziğe de bu tarz yaklaşılacağı hiç aklıma gelmemişti.
Açıkçası müziğin dili evrenseldir diye bilmek isterim. Ancak o bildiğimiz ve anılarımızla depreştiğimiz sol yanımızdan kayıp giden kimi zaman sol yanımızın en kabarık rüzgarı olan musikinin de buna alet edilmesi korkunç bir durumdur diye düşünmüyorum.
Türk sanat müziği ve halk müziği icraları yapılırken, stüdyolarda şarkının bitiminde alkış yerine bayrak açmak milliyetçiliğin geldiği boyutu gözler önüne seriyor. Adeta savaş için hazırlanan jüriler ve konuklarla toplumu buraya angaje etmeye çalışan kanalların çalışmalarına her gece şahit olmak korkutucudur.
Türkülerin de bu oyunda sıkça kullanılması açıkçası beni oldukça düşündürmektedir.
Amaçlarını sahnelere yeni yüzler ve müziğe yeni soluklar kazandırmak olarak açıklayan bu gibi yarışmaların esas amaçlarının da bu alması lazımken. Türkiye"de siyaset kurallarının da olağan üstü mantıkla yürütüldüğü bu zaman da tutup siyasetçiyi de egale etmek onu da saf dışı etmek topluluğu top yekün savaş çığırtkanı yapmak uçuk bir duruştur ve davranıştır.
Alaturka milliyetçilik yaratmak kimseye kazandırmayacaktır. Aslında itibarı olan musikinin özünden uzaklaşmasına ön ayak olmaktan başka bir şeye yarayamayacaktır.
Ama bir şey daha; son yıllarda musikiye bir tek kazanımı olmayanların ayıplarını ve bin bir emek verilerek doğumu gerçekleştirilen eşsiz eserleri tükettiği ve artık dar alanda kaldıklarını da söylemekte fayda vardır. Bu gibi davranışlara fırsat tanıyarak hem toplumu acıya sürüklemek ve hem de oluşacak bir tepkiyi savurmak yani ayıplarını kapatmak istemekteler.
Ama er geç bu savaş kültürü ve pazarı yok olacaktır.
Alaturka Milliyetçilik
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.