Bir açılımdır gidiyor. Herkesin açılımı bir diğerinkinden daha iyi ancak ete kemiğe bürünen somut bir şey yok daha ortada. Ardı ardına yapılan açıklamaların bir yerleri kızdırdığını ve kızdırılanın da diğerini kızdırmak için sivrildiğini görüyoruz. Ülkede yaşayan insanlar hep böyle kızanla kızdırılan arasında ezilip ufalacak mı kestiremiyorum. Ancak ne olduysa ufalmamak için reaksiyon göstermeyen vatandaşa olduğu açık. Diş doktorlarının sinir damarlarına uyguladığı tedavi gibi tepkisiz bırakılan vatandaşın hali bir anlamda açılımın gideceği noktaya işaret ediyor.
Ortak yaşam paydasının adına açılım denmiş çok mu? Din, devlet, vatan elden gidiyor diyenler ve demokrasi isteyenler. Bırakın açılımdan insanın mutluluğu için ne varsa geçsin. Bırakın açılımla birlikte düşmanlık kültürü, küfür dili, önyargı kemikleşmesi kaybolsun. Çünkü neredeyse yüz yıllık cumhuriyet bu anlamsız kutuplaşmadan dolayı kalbura döndü.
İşsizlik, yoksulluk, üretimden düşürülme feryadıyla çalkalanan gazeteler ve televizyonlardaki beyanatlar bir yana süren savaşın en çok acısını yaşayan kesimi de bu feryadın sahipleridir. En verimli çağında oğullarını savaşa kurban veren ailelerin burkan yaşam görüntüleri de bir başka boyut. Ancak savaşta oğullarını kaybeden babaların takındıkları tutum hiçte açılım istiyor görünümü vermiyor.
Peki, açılım bu kadar tehlikeli midir? Yani açılımı destekleyen Türkiye bölünür/ parçalanır mı? Babaların oğul acısı diner mi? İntikam için “beni de askere alın” demek bu sorunu çöze mi? Oğullar geri gelir mi?
Benim bildiğim adı “açılım” olan bu demokratik projenin hayata geçmesiyle Türkiye de çocuklar artık ölmeyecek. Ülke toprakları işlenerek genç insan potansiyelinin üretim kabiliyeti hızla ülkeyi ekonomik bir istikrara taşıyacak. Yani ülke kendi meseleleriyle ilgilenerek sorunlarını ortadan kaldıracak.
Bunun neresi kötü peki? Eğer bu kötü değilse bırakın bu kör inadı.
Kürtler tarafından istenilen şeyler de çok insani talepler. Demokrasi istenilmesi masum değilse hak vermeyin lütfen. kürtçenin eğitim dili olması ülkenin hangi gelişimi önünde engel olabilir ki. Çocukların taş atma meselesini onur meselesi yapmak onları cezalandırmak bu ülkenin hangi meselesini çözer?
Zorla kabul ettirilmeye çalışılan yöntem doğru olsaydı bu gün açılım gereği duyulmazdı. Sorunun kaynağındaki inkâr, ret etme, intikam, yok sayma, bastırma, sindirme anlayışını görmek ve bu tarihi hatadan geri dönmek gerekir.
Futbolu kavgalı, sineması sancılı, tiyatrosu ayakta durma çabasında, memuru çaresiz, işçisi zorda, trafiği ölüm mekaniği, eğitimi yarışmaya dönüştürülmüş, sağlığı sağlıksızlaşmış, kentsel altyapı yetersizliği, deprem duyarsızlığı ve programsızlığı, hava kirliliği, deniz kirliliği, doğa katliamı, orman yangınları derken listelerce uzayıp gidecek sorunlar durup dururken çıkmadı.
Hala önüne getirilip sunulan kişiyi vekil tayin etmekten başka seçenek bırakılmayan bir siyasi partiler yasası. Ve darbe anayasası ile sürdürülen bir katı inat.
Neredeyse beşte üçünde ateşli silah bulunan yetmiş milyonluk bir ülke gerçeğini de görerek artık demokratik bir yapının uygulanırlılığı için fedakâr olmak gerekir.
Al sana maaş ve al sana silah! Demek kırk bin cana mal olan savaşın üstüne barut serpmekten başka bir şey değil.
Politika, proje adına ne dersek diyelim bu güne kadar uygulanan yöntem sadece günlük yaşam kaygısı (günü kurtarama) getirdi beraberinde. İleriye yönelik (en azından yüz yıla dayalı) politika çok daha zahmetsiz olmasına karşın tercih edilmedi.
Geldiğimiz yol ayrımı tercihlerimizi yeniden düşünmemizi dayatıyor. Çünkü savaşın ve şiddetin getirisi olsaydı şüphesiz ki ülkemiz dünyanın en süper gücü olurdu. Her gün insan hakları mahkemelerinde cezaya çarptırılmazdı. Bu kadar insan da ölmezdi. Silah çöplüğüne dönmezdi.
Bu da yeterli kadar açıklayıcıdır sanırım. Hiçbir açılım silahtan tehlikeli değildir.