Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) dünyada dilsel farkındalık yaratmak ve çok dilliliği teşvik etmek amacıyla 2000 yılında ilan ettiği 21 Şubat Dünya Anadil Günü'ne az bir süre kaldı. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da birçok dilin asimilasyon kıskacında olduğu bir süreçte söz konusu gün kutlanacak.
UNESCO'nun “Tehlike Altındaki Diller Atlası”nda bir lehçesi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Kürtçe de bu asimilasyon kıskacı içerisinde. Milyonlarca kişinin konuştuğu Kürtçe halen eğitim müfredatında "seçmeli" olarak veriliyor. Kürtçe'nin eğitim dili olması için kurulan platform ve oluşumların talepleri ise görmezden geliniyor. Aksine Kürtçe eğitim veren dernek ve enstitüler ya kapatılıyor ya da baskı altına alınıyor.
10 yılı aşkın bir süre cezaevinde tutuklu kalan Kürt yazar Hamit Dibahar, anadilin önemi ve Kürtçeye dönük politikaları değerlendirdi.
DİLİN ÖNEMİ
Dilin bir halk için belirleyici bir kıstas olduğuna dikkati çeken Dilbahar, dilin bir ulusun bedeni olduğunu kaydetti. Dilin aynı zaman ulusa şekil verdiğini dile getiren Dilbahar, "Dil sadece bir iletişim aracı değil aynı zamanda o halkın zihniyeti, cevheri ve ruhudur. Ondan dolayı dilsiz bir halk olmaz. Nasıl ki her hayvan farklı bir dile ya da sese sahipse her halk da kendine özgü bir dile sahiptir. Ondan dolayı bir halk veya ulustan bahsedeceksek her şeyden önce dilinden bahsetmeliyiz. Bir halkın ilerlemesi aynı zamanda diliyle ölçülüyor. Dil ne kadar ilerleyip kullanılıyorsa o halk da o kadar kendini geliştirir ve yaşamını onun üzerinde örgütler” diye belirtti.
DİL ÜZERİNDEKİ TECRİT
Bundan kaynaklı egemenlerin ilk olarak halkların diline saldırdığını söyleyen Dilbahar, dil yok edilmediği sürece o dili konuşan halkın da ortadan kaldırılamayacağına vurgu yaptı. Kürtçenin yüzyıllardır asimilasyon kıskacında olduğuna değinen Dilbahar, “İşgalciler, kültürel soykırımın tamamlanmadığı sürece halkı ortadan kaldıramayacığını biliyor. Dil de kültürün cevheridir. Onun için Kürtçenin üzerinde çok büyük baskı ve saldırı var. Kürtçenin ablukaya alındığını ve ortadan kaldırılmak istendiğini söyleyebiliriz" dedi.
'ASİMİLASYON TEHLİKESİ SÜRÜYOR'
Kürtlerin yürüttüğü özgürlük mücadelesiyle bu durumun engellendiğini ifade eden Dilbahar, "Ancak asimilasyon ve katliamların yol ve yöntemi değişti. Yani dil üzerindeki asimilasyon, saldırı ve tecrit sonlanmış değil. Bugün egemenler her alanda Kürt halkını tecrit ederek boğmak istiyor. Tecridin bir ayağı da dil üzerindeki tecrittir. Kürtçe serbest ve özgür bir dil diyorlar ya yok öyle bir şey. Bugün ana okuldan tutalım üniversitelere kadar Kürtçe eğitim var mı? Birçok alanda Kürtçe kullanılabiliyor mu? Toplumsal ve resmi alanlarda kullanılıyor mu? Hayır. Eğer bugün Kürtçe bir statüye kavuşmamışsa halen üzerindeki katliam ve yok etme kalkmamış demektir. Onun için Kürtçenin her yerde kullanılması ve geliştirilmesi için de önemli çalışmaların yürütülmesi gerekir" şeklinde konuştu.
'MÜFREDAT EGEMENLERE HİZMET EDİYOR'
Kürtlerin verdiği mücadele sonucu dil noktasında kimi kazanımların elde edildiğini anımsatan Dilbahar, bazı Kürdoloji bölümlerinin açılmasının da bu mücadele sonucu olduğunu kaydetti. Ancak bu bölümlerdeki eğitmen ve öğrencilerin de sonradan üniversitelerden uzaklaştırıldığına dikkati çeken Dilbahar, "Egemenler, üniversitelere egemenliklerini savunabilecek kişileri yerleştirmek istiyor. Yani Kürtçe ile özgürlükçü ve yurtsever çevreleri ortadan kaldırmak istiyorlar. Onu da Kürtçenin üzerinde bir katliam aracı gibi kullanıyorlar. Bir yandan üniversiteyi bitiren birçok genç işsiz kalıyor. Bu da bilinçli bir şekilde yapılıyor. Onun için birçok kişi koşul ve şartlardan dolayı o üniversitelerden uzaklaştırılıyor. Aynı zamanda Kürdoloji bölümlerindeki müfredatlar da egemenlere hizmet ediyor. Yani egemenlerin ideolojisini, politikalarını Kürtler üzerinde farz kılmaya çalışıyorlar" ifadelerini kullandı.
ANADİLDE SAVUNMA
Kürtçe için binlerce kişinin gözaltına alındığı ve tutuklandığını anımsatan Dilbahar, mahkemelerdeki anadilde savunma hakkının da mücadeleyle elde edilebildiğine işaret etti. Dilbahar, “Farklı yol ve yöntemlerle anadilde savunma hakkının önünü tuttular; ‘Tercüman yok’ veya ‘anlaşılmıyor’ denilerek. Bundan dolayı birçok özgür tutsak savunmalarını yapamadı. Zindanda tutulduğum zamanlarda mahkemelerde Kürtçe savunma yapmak daha serbest hale gelmemişti. Onun için de savunma dahi yapamadık. 11 yıl savunma yapmadan cezaevinde kaldım ve cezalandırıldım” dedi.
NE YAPILMALI?
Kürt halkı ve temsilcilerinin Kürtçe noktasında daha net bir duruş sahip olması gerektiğinin altını çizen Dilbahar, bunun olmaması durumunda Kürtçenin üzerindeki baskılarında sonlanmayacağı uyarısında bulundu. Siyasetçi, aydın ve entelektüellere "Kürtçeye öncülük yapmaları gerekir" çağrısı yapan Dilbahar, bütün konuşmalarda, basın açıklamalarında, propaganda, örgütleme ve eğitimlerin Kürtçe konuşularak gerçekleşmesi gerektiğini aktardı.
Kürtçenin üzerindeki tecridi kırmadan diğer tecritlerin de kırılmayacağını söyleyen Dilbahar, şöyle devam etti: “Bundan dolayı dil aynı zamanda evrensel bir değerdir. Dili savunmak evreni savunmaktır. Dili savunmak doğayı, kendini ve özünü savunmaktır. Gün dile sahip çıkma günüdür. Özgürlükçü, yurtsever, demokrat, ahlaklı, Müslüman, komünist, anarşist, doğasever, tüm Kürtlerin Kürtçeyi koruma ve geliştirme konusunda birlik olup bunu da Kürt ulusal birliği için büyük bir silah haline getirmeleri gerekiyor."