Hem ABD'li George Floyd'un polis tarafından öldürülmesi, hem de geçen ay Başakşehir Futbol Kulubü'nün Afrikalı antrenörü Pierre Webo'ya yapılan ırkçılığın ardından tüm dünyada siyahlara yönelik ayrımcılığa tepki olarak gösterilen dayanışma ve hassasiyet, gözlerin bir kez daha tüm dillerdeki ırkçı ve ayrımcı ifadelere çevrilmesini sağladı.
Türkiye'de de Türk Dil Kurumu'nun (TDK) resmi sözlükleri de siyahlara yönelik ırkçılık olarak algılanabilecek ifadeler içerip içermediği tartışmasıyla gündeme geldi.
TDK Başkanı Gürer Gülsevin, bu kapsamdaki bazı kelime ve kelime gruplarıyla ilgili DW Türkçe'ye açıklamada bulundu.
Prof. Dr. Gülsevin, söz konusu kelimelerin incelenmek üzere Sözlük Kurulu'na iletileceğini söyledi. Geçmişte bazı kelimelerin siyahlara yönelik ırkçılık içerdiği gerekçesiyle TDK sözlüğünden çıkarıldığını kaydeden Gülsevin, önceki yıllarda kaldırılan sözcüklerin hangileri olduğunu belirtmedi.
DW Türkçe'nin edindiği bilgilere göre, incelenmesi beklenen ifadeler arasında "arapsaçı", "arap olmak", "arap gibi olmak", "anladımsa arap olayım" gibi sözcük ya da sözcük öbekleri var.
Türkiye'de halk ağzında "arap" tabiri siyahlar için kullanıldığından bu ifadeler de siyahlara yönelik ırkçılık olarak kabul ediliyor.
TDK'nın resmi internet sitesindeki Güncel Türkçe Sözlük'te "arapsaçı" kelimesinin mecaz anlamı, "çözümlenemeyecek kadar karışık durum" olarak ifade ediliyor.
TDK'nın Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü'nde ise "arap gibi olmak"; "simsiyah olmak, kararmak" diye tanımlanırken "arap olayım" deyimi için de "söylenen bir şeyin doğruluğuna inandırmak için 'söylediğim söz doğru değilse kararayım, esmerleşeyim' anlamında kullanılan bir söz" tanımı yapılıyor.
"Anladımsa arap olayım" deyimininse "Hiçbir şey anlamadım" anlamında kullanılan bir söz olduğu belirtiliyor.
"Irkçı bir ifade olduğu yazılmalı"
Peki, uzmanlara göre bu ifadeleri sözlüklerden çıkarmak mı yoksa başka bir uygulamaya gitmek mi daha doğru?
DW Türkçe'ye konuşan siyasal iletişim uzmanı Prof. Dr. Ülkü Doğanay, bu tip ifadeleri sözlükten çıkarmak yerine, yanlarına bunların ırkçı ifadeler olduğuna dair uyarılar koyulmasının daha doğru olacağı görüşünde.
Doğanay, "Bir sözcüğü sözlükten çıkarmak o sözcüğü yok etmek anlamına gelmez. Onun ardındaki zihniyeti yok etmek anlamına da gelmez. Çünkü o sözcükler dilde yaşamaya devam ederler. Yapılması gereken sözlükten çıkarmak değil, tam tersine o sözcüğün ırkçı bir ifade olduğu, ayrımcı bir ifade olduğu ya da cinsiyetçi bir ifade olduğu bilgisini sözlüğe sokmak gerekir" dedi.
Bunun "çok daha doğru bir mücadele yolu" olacağını belirten Doğanay, dilin ancak böyle dönüştürülebileceğini, bir ifadeyi silerek ya da yok sayarak değil, "onun ırkçılık olduğunun adı koyularak" yol alınabileceğini söyledi.
"Arapsaçı" örneğini değerlendiren Doğanay, "Bu kelimenin TDK sözlüğündeki mecaz anlamı aslında ırkçılık içeriyor. Orada yapılan benzetmede, insanların fiziksel özelliklerinin çözümlenemeyecek kadar karışık bir durumla özdeşleştirilmesi var. Burada 'Kelimenin mecazi kullanımı ırkçı bir gönderme içermektedir' denilebilir mesela. Sözlükte yanına eklenebilir. Dolayısıyla insanlar da o ibareyi gordüklerinde aslında bu sözcüğü kullandıkları zaman ırkçılık yaptıklarının ya da bunun ırkçı olarak yorumlanabileceğinin farkında olurlar" diye konuştu.
"Yeni ırkçılık" uyarısı
Ancak sadece siyahlara yönelik ırkçı kelimelerin sözlükten temizlenmesinin yeterli olmayacağının altını çizen Doğanay, şu ifadeleri kullandı:
"Bizim ırkçılık dediğimiz şey artık sadece ten rengi ya da soya çekim üzerinden yapılan bir şey değil. Türkiye'deki temel yanılgılardan biri aslında bu. Çünkü 'Bizde siyah yok veya varsa da biz onlara zaten iyi davranıyoruz' gibi bir noktaya getiriliyor. Ama bu doğru değil. Siyahlara yönelik ırkçılık tüm dünyada çok ağır sonuçlar doğurdu. Maalesef hâlâ var. Ama ırkçılık sadece bu değil. Irkçılık aslında kimlikler, inançlar, cinsiyet, cinsiyet kimliği, hepsinin üzerinden yapılan bir şeye dönüştü. Biz buna 'yeni ırkçılık' diyoruz."
Prof. Dr. Doğanay, "Bunların hepsi söylemsel olarak birlikte yaşayan ve dilin içinde de birbirine eklenerek yürüyen ayrımcılık türleri" diye ekledi.
"Yeni ırkçılık" üzerine çalışmalar yürüten ve kalabalık bir akademisyen grubuyla beraber bir ayrımcılık sözlüğü hazırlayan Munzur Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hatice Çoban Keneş de değişen ırkçılık biçimiyle ilgili uyarıda bulundu:
"Irkçılık günümüzde biçim değiştirdi ve gündelik olarak dilde, söylemde işliyor. Kelimeler, cümleler aracılığıyla işliyor. Bu noktada da bu kavramların hâlâ resmi bir kurumun yayımladığı bir sözlükte var olması ciddi bir sorun. Çünkü ilkokuldan itibaren insanlar bilmediği kavramlara, deyimlere, atasözlerini nereden bakıyor? En yetkili kurum olarak algıladığı TDK'dan bakıyor."
"Sözcükler masum değil"
DW Türkçe'ye konuşan Keneş, "Dolayısıyla küçüklükten itibaren bu kavramları duya duya zihnimiz belli bir ön yargıya sahip oluyor. Bu ön yargılar da bir noktadan sonra kafamızdaki, zihnimizdeki şeyle ilişkili olarak şiddet eylemlerine, linçlere de varabiliyor. O yüzden sözcükler masum değil. TDK bu anlamda da düşünmeli" diye ekledi.
TDK'nın "belli bir kesimi, topluluğu topyekûn etiketleyen, damgalayan kavramları ve açıklamaları kesinlikle gözden geçirmesi gerektiğini" belirten Keneş, Prof. Dr. Doğanay'ın önerisine katılarak "TDK'da bulunan bazı kavramlar, yanına eklenecek açıklamayla 'Bu ifade şu kesimler icin aslında aşağılama, ikincilleştirme ya da ayrımcılık içermektedir' gibi yer alabilir. Böyle bir adım, hem öğretici olur hem de bu ifadeleri kullanmamaya özendirebilir" dedi.
Cengiz Özbek