Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Merkezi Yürütme Kurulu (MYK) Koronavirüs (Kovid-19) salgının birinci yılına ilişkin hazırladığı raporu kamuoyuyla paylaştı. Pandeminin sınıfsal eşitsizliği derinleştirdiği üzerinde durulan raporda, pandeminin “tüm insanlığı eşitlediği” iddiasının aksine toplumun her kesimini farklı düzeylerde etkilediği vurgulandı.
Pandeminin en çok işçileri, kamu emekçilerini, özellikle de kadın işçileri, işsizleri, düşük gelirlileri ya da geliri olmayanları, küçük esnafı ve bazı küçük sermayeli işyerlerini etkilediği belirtildi.
SERMAYE SALGINI FIRSATA ÇEVİRDİ
Pandeminin doğa, emek ve kadın karşıtı kapitalist sistem içerisinde sermaye grupları dışında hiç kimsenin yaşam ve iş güvencesi, insan onuruna yaraşır yaşam koşulları ve sosyal güvenlik hakkı olmadığını tüm insanlığa gösterdiği belirtilen raporda, salgında kazanılmış haklar budanmaya çalışıldığı kaydedildi.
BİNLERCESİ EVLERİNDE YAŞAMINI YİTİRDİ
Sağlığa erişemediği için binlerce insanın evinde yaşamını yitirdiği belirtilen raporda şunlar kaydedildi:
“Sağlık hizmetlerinin özelleştirmesi salgının başlamasıyla birlikte tam anlamıyla bir kaosa yol açmış, binlerce insan sağlık hizmetine erişemediği için evlerinde yaşamını yitirmiş, cenazelerine günler sonra ulaşılmış, cenazeleri TIR dorselerinde bekletilmiş, mezarlıkların dahi paralı hale getirilmesi nedeniyle gömülmeleri için uğraşlar verilmiştir.
HUZUR EVLERİ MEZARLIĞA DÖNDÜ
Birinci basamak sağlık hizmetlerinin neredeyse ortadan kaldırılması, yetersiz hastane ve tıbbi malzeme gibi nedenlerle kurtarılabilecekken on binlerce insan hastane bahçelerinde, yerlerde çırpına çırpına yaşamını yitirmiştir. Neoliberalizmin ‘sosyal güvenliğe yük olarak’ gördüğü yaşlılar salgında gözden ilk çıkarılanlar olmuş, huzurevleri mezarlığa dönmüştür.
EMEKÇİLER META OLARAK GÖRÜLDÜ
Devletlerin salgının pik yaptığı dönemlerde dahi binlerce işçiyi fabrikalarda çalışmaya zorlayarak işçi sağlığı ve güvenliğini değil mal ve sermaye üretimini öncelediğini, emekçileri girdi ve meta olarak gördüğünü en yalın haliyle göstermiştir. Pandemi sosyal koruma ve sosyal güvencelerin yetersizliklerini ortaya çıkardı. Pandemi, bireysel emeklilik sistemlerinin, özel sağlık sigorta şirketlerine yönlendirmenin salgında bir karşılığının olmadığını göstermiştir. Ülkemizde ve dünyada özel hastanelerin salgında adeta kepenklerini indirmesi ya da fahiş ücretler nedeniyle sadece yüksek geliri olanlara hizmet vermeleri bunun somut örneğidir.
ZENGİN ÜLKELER KENDİLERİNE DÖNDÜ
‘Bir kişinin güvende olmadığı bir yerde hiç kimsenin güvende olmayacağı’ gerçeğine rağmen sermaye ve zengin ülkeler bir kez daha ilkin kendilerini güvenceye alma yolunu seçmişlerdir. Ücretsiz, adil ve tam aşılama talebine kulaklarını tıkayan ülkeler aşı üretimini de şirketlerin insafına bırakarak şirketlerinin DSÖ’ye sundukları COVİD-19 aşısının patent haklarından feragat etmeleri çağrısına destek vermektedir.
EV İÇİ ŞİDDET YAYGINLAŞTI
Pandemiyle birlikte ülkelerin sınırları gibi evlerin kapıları da kapandı, buna paralel olarak ev içi şiddet, taciz ve tecavüz vakaları tüm ülkelerde yaygınlaştı. Evden çalışmaya ek olarak bakım hizmetlerinin de kadına yüklendi, dünya genelinde en az 30 milyon kişi işten çıkarılırdı, işten çıkarmalarda ilkin kadınlar akla geldi! Bu durum kapitalizmin foyasını açığa çıkardı, boyasını pul pul döktü. Bu nedenle cinsiyet temelli bütçe, toplumsal cinsiyet eşitliği talebinin haklılığı da daha iyi anlaşılmaktadır.
ESNEK VE GÜVENCESİZLİK
Bir yıllık pandemi süreci esnek ve güvencesiz istihdamın insanlığı yok oluşla karşı karşıya kalacak denli tehlikeli sonuçlar yarattı. Emekçilerin ‘yaşam güvencesi’, ‘insanca yaşayacak gelir’ ve ‘iş güvencesi’nin tek aracı ve yolu bağımsız sendikal örgütlenme ve dayanışmadır. Bunu esas alacak yeni bir toplumsal sözleşme şarttır.
SÜREÇ ŞEFAF YÜRÜTÜLMEDİ
İktidar vaka, ölüm ve aşılama konuları başta olmak üzere pandemi ile mücadelede başından itibaren şeffaf bir politika yürütmedi, açıklanan rakamlar gerçeği yansıtmamaktadır. Yaşamını yitirenlerin sayısının en az birkaç katı olduğunu düşünmekteyiz. Örneğin TÜİK verilerine göre; son 5 yılın ortalaması baz alındığında, 2020 yılında, 1950 ve daha önceki yıllarda doğmuş yurttaşlarımız açısından ortalamaya kıyasla 70.000’i aşkın fazladan ölümünden bahsetmek mümkündür. İktidarın Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği kriterlere uymadı, kodları değiştirdi, verilere ulaşımı engelledi. En sonunda da ‘her vaka hasta değildir’ gibi tıp otoriterlerinin şaşkınlıkla izlediği bir kriterle gerçek vaka sayılarını son bir iki aya kadar açıkça gizlediğini dolaylı olarak itiraf etti.
KİTLE BAĞIŞIKLIĞI STRATEJİSİ İZLENDİ
AKP iktidarı Covid-19 Salgınla Mücadele Stratejisi açıkça ifade etmese de başından itibaren ‘sürü bağışıklama’ stratejisi olmuştur. Üretimin duracağı ve devletin tüm topluma bir süre karşılıksız gelir sağlamak durumunda kalacağı kaygısı bu stratejinin tercih edilmesinde en önemli faktör olmuştur.
CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ DERİNLEŞTİ
Süreç şeffaf yürütülmemiş, Saray’ın kontrolünden geçmeyen hiçbir bilgi kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Bedelini ise en çok ‘yeter ki çarklar dönsün’ dayatmasıyla, gelirsiz ve işsiz kalmama kaygısıyla aynı çatı altında yüzlerce, binlerce kişiyle birlikte çalışmak zorunda kalan emekçiler ödemiştir. Dolayısıyla pandemi sınıfsal ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirmiş, ağır sonuçlar yaratmıştır.
6 milyon 200 bin işçi gelir ve iş kaybına uğradı
6 MİLYON 200 BİN İŞÇİ KAYIP YAŞADI
Dünyada Meksika’dan sonra işçilere en az mali kaynak aktaran ülkemizde en az 6 milyon 200 bin kayıtlı işçi gelir ve iş kaybına uğradı. Kayıt dışı çalışanlar ise son bir yıldır tümden yoksulluk ve açlık girdabında yaşamaya tutunmaya çalışmaktadır. İktidar başka gündemlerle gözlerden uzak tutmaya çalışsa da pandemide çok sayıda insanımız ekonomik zorluklar nedeniyle intihar etmiş, yaşamını yitirmiştir.
MESLEK ÖRGÜTLERİ DİKKATE ALINMADI
Emekçileri ve halk sağlığını korumayı odağına alan bir mücadele programına ilişkin önerilerimiz dikkate alınmadığı gibi iktidar kendisi gibi düşünmeyen hiçbir emek ve meslek örgütünü muhattap almadı, sürece dahil etmedi.
İŞSİZLİK MAAŞI DAHİ VERİLMEDİ
Her ne kadar işten çıkarmalar yasaklansa da özellikle son aylarda işverenler çığ gibi ‘işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı nedeni ile fesih’ denilen Kod-29 ile on binlerce işçiyi işten çıkarmış, bu şekilde işten çıkarılanlar bir daha iş bulamama kaygısıyla açlıkla baş başa bırakılmıştır. Bu kod ile işten çıkarılan işçiye kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gibi hakları verilmediği gibi işçi çıkarılma kodu nedeniyle işsizlik maaşı dahi alamamaktadır.
Salgında emekçileri, işçileri, emeklileri, kadınları, gençleri, işsizleri, göçmenleri, toplumun tüm kesimlerini koruyacak kaynakların oluşturulması için ek bütçe düzenlenmesi taleplerimiz karşılıksız kalmıştır.
PANDEMİDE SÜRGÜN
İktidar ‘başarı hikayesi’nin foyasını ortaya çıkaran emekçilere karşı bu süreçte de bir kez daha mobbing, soruşturma ve sürgün gibi baskı yöntemlerini devreye sokmuş, başta sendikamız BTS ve HABER SEN’in yönetici ve üyeleri olmak üzere onlarca kamu emekçisini sürgün etmiştir.
İZİN VE İSTİFA YASAĞI
Sağlık çalışanları salgından yeterince korunmamış, izin kullanmaları yasaklanarak dinlenme hakları ihlal edilmiş, istifaları yasaklanmış, emeklerinin karşılığı ödenmemiş, Covid-19’un meslek hastalığı sayılması konusunda ciddi direnç gösterilmiştir. İzin ve istifa yasaklarına karşı sendikamızın açtığı dava devam etmektedir. Sosyal hizmet çalışanları 14 gün boyunca kurumlarından ayrılmayacak şekilde çalıştırılmış, ek ödemelerden ve aşılanmadan muaf tutulmuşlardır. Sendikal faaliyetlerden kaynaklı 6 sağlık çalışanı açığa alınmış, onlarcasının görev yeri değiştirilmiştir.”
TALEP VE ÖNERİLER
Raporun son bölümünde ise KESK’in öneri ve talepleri şöyle sıralandı:
*En kısa sürede güvenilir ve nitelikli aşı temini ve aşılanma,
*Biliminin yol göstericiliğinde şeffaf salgın yönetimi,
*Halkın pandemi nedeniyle uğradığı mağduriyetlerin giderilmesi, ekonomik olarak desteklenmesi,
*Sağlık hizmetlerine ulaşımın önündeki kamu-özel ayrımı olmaksızın para başta olmak üzere tüm engellerin kaldırılması,
*Sağlıkta dönüşüm programı yerine halkçı-kamucu bir sağlık program hayata geçirilmeli.
*Eğitime İlişkin ise; eğitime ek bütçe oluşturulmalı, sağlıklı ve güvenli bir eğitim için ihtiyaç duyulan kadro atamaları yapılmalıdır.
*Eğitim emekçilerinin iki doz aşılanması süreci hızla tamamlanmalıdır.
*Seyreltilmiş sınıf uygulamasını ortadan kaldıracak düzenlemeler yapılmamalıdır.
*Maske ve hijyen malzemeleri konusunda sürekli ek takviyelerin yapılacağı bir düzenleme mutlaka planlanmalıdır.
*Kalabalık okullarda, öğretmenler odası sayısının artırılması konusunda çalışma yürütülmelidir.
*Kalabalık okullarda öğrenci ve öğretmen tuvalet sayılarının artırılması için çalışma yapılmalıdır.
*Okullarda bir sağlık görevlisine gereksinme bulunmaktadır, bu ihtiyaca dönük çalışma yürütülmelidir.
*Okullarda uygulanması gereken tedbirleri düzenli olarak denetleyecek ve eksikliklerin giderilmesi için çalışma yürütecek görevlendirmeler yapılmalıdır.
*Eğitim bileşenlerinin sağlıklı ulaşımı için valilikler ve yerel yönetimlerle birlikte kapsamlı bir planlama hızla hayata geçirilmelidir.
*Alınan önlemlerin kapsamı genişledikçe okullarımız kademeli olarak açılmalı, yaşamın tüm alanları kademeli bir şekilde normalleşme kapsamına alınmalıdır.”