CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreteri olduğu dönemde yolsuzluk yaptığı iddia etti.
"Ulaştırma Bakanlığı yapan kişi eskiden İBB'de Genel Sekreter Yardımcısıydı. İş olmuş gibi tutanak tutuyor, düzenliyor, para veriyorlar. İhale yok, bina da yok. İhale yapılmış gibi tutanağı tutup adama para veriyorsunuz. Bunun hesabı sorulacağına bu adamı bakan yapıyorsunuz. Getirdiniz, bakan yaptınız, ne oldu? Dokunulmazlığı oldu" dedi.
Habertürk Televizyonu'nda Fatih Altaylı'nın "Teke Tek" programına katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gündemdeki konuları değerlendirdi ve soruları yanıtladı.
CHP'li belediyelerde "terör örgütleriyle bağlantılı kişilerin işe alındığı" iddiasını ve İçişleri Bakanlığı'nın inceleme başlatmasına değinen Kılıçdaroğlu, "Elbette denetlenebilir. Hiçbir zaman 'Niye müfettiş gönderdiniz' diye şikayet etmedik. Bir suçlama yapıldı, suçlamanın gerekçesi havada, teröristleri alıyorlar, istihdam ediyorlar vesaire. Eğer soruşturma açacaksanız, iyi hal kağıdı verenlere açacaksınız" diye konuştu.
'İBB PEK ÇOK YOLSUZLUK DOSYASI HAZIRLADI, ÜSTÜ ÖRTÜLDÜ'
"İBB Milli İstihbarat Teşkilatı mı var?" diyen soran Kılıçdaroğlu, "Yapılan kumpas, işin Türkçesi, İstanbul'u almamızı bir türlü hazmediyorlar. Nasıl olur da İstanbul'un rantını 16 milyona Ekrem İmamoğlu'na verir? Hiçbir şikayetimiz yok, istedikleri kadar denetlesinler. Ama önyargıyla gidiliyorsa... Önce bir bekle bakalım müfettişlerin raporunu" ifadelerini kullandı.
İBB'nin İçişleri Bakanlığı'na yolsuzluklarla ilgili dosyalar verdiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "İBB soruşturma açtı, pek çok yolsuzluk dosyasını düzenledi, İçişleri Bakanlığı müsaade etmedi. Ne oldu bu yolsuzluk dosyaları? Üstü kapatıldı. Söylüyoruz, bunu ama dosya onların ellerinde. Rakamları kamuoyuyla paylaşıyoruz. Ama önümüzde bir duvar var" dedi.
BAKAN KARAİSMAİLOĞLU'NA YOLSUZLUK SUÇLAMASI
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismaloğlu'nun daha önce İBB'de görev yaptığını hatırlatan Kemal Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Şimdi Ulaştırma Bakanlığı yapan kişi eskiden İBB'de Genel Sekreter Yardımcısıydı. İş olmuş gibi tutanak tutuyor, düzenliyor, adama para veriyorlar. İhale yok, bina da yok. İhale yapılmış gibi tutanağı tutup adama para veriyorsunuz. Bunun hesabı sorulacağına bu adamı bakan yapıyorsunuz. Belgeler var, imzası var. Getirdiniz, bakan yaptınız, ne oldu? Dokunulmazlığı oldu. Kimsenin hakkını yemek istemem. Müfettiş olmak kolay değildir. Herhangi partiye sempatisi olabilir. Müfettişin vicdan taşıması lazım. Olaylara bakacak, soru soracak, tabii ki Ekrem Bey'e değil ilgili kişiye soracak. Olayların birilerinin beklediği noktaya ulaşacaklarını hiç sanmıyorum. Bunu AK Parti'nin içindekiler de söylüyor zaten."
'SAVCILARA MÜFETTİŞLERE GÜVENİYORUM'
"Terörist" suçlaması yöneltilen kişilerden tazminat davası açmalarını isteyeceğini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Teröristse şimdiye kadar neredeler? Tutsunlar, mahkemeye versinler. Yakalarsın, götürürsün, ifadesini alır, gereğini yaparsın. Bu adamlar şu anda çalışıyor. Ya iftira atılıyorsa. Bunlardan hepsinin tazminat davası açmasını isteyeceğim. Yerel seçim öncesi Ankara'da Mansur Bey'e iftira attılar. Kazanırsa su paralarını teröristler toplayacakmış. Akla ziyan şeyler. Ben eski denetim elemanıyım. Denetimin bir ahlakı vardı. Ben buna rağmen savcılara, müfettişlere güveniyorum" dedi.
'ÖNCE KENDİ BELEDİYELERİNE BAKSINLAR'
"Teröristler var diye suçluyor. Beyefendi sen orada armut mu topluyorsun?" diyen Kılıçdaroğlu, "İftira ile devlet yönetilmez, akıl, bilgi ve birikimle yönetilir. Bu adam teröristleri istihdam ediyorsa yakala kardeşim. Önce kendi belediyelerine baksın. Olmayan işi olmuş gibi gösterip, tutanak düzenleyip, olmayan işin parasını veren adamı getirip bakan yaptı. Bakanın 'bana iftira atıyorlar' demesi lazım. Dava bile açamıyor" şeklinde konuştu.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Milli Eğitim Bakanlığı ziyaretine izin verilmemesini de değerlendiren Kılıçdaroğlu, bu duruma TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un tepki göstermesi gerektiğini belirtti.
Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları şöyle:
TBMM BAŞKANI'NIN GÖSTERMESİ LAZIMDI: TÜİK Başkanı'yla görüşseydim neye göre saptıyorsunuz diye soru soracaktım. TÜİK'in internet sitesinde 'Herhangi sorunla karşılaştığınızda bizi ziyaret edebilirsiniz' diyor. Ben bir sorunla karşılaştım. Bırakın ana muhalefeti, genel başkanlığı, bir milletvekili bir yere gidecek, siz kapıyı kapatıyorsunuz. Tepkiyi TBMM Başkanı'nın göstermesi lazım. Niye gösteremedi? Çünkü saraydan talimat alması lazımdı tepki gösterip, göstermemesi için.
EMEKLİLER HALA OY VERİYORSA MEMUNLA DEMEKTİR: Ben oraya işçinin, emeklinin, asgari ücretlinin, milyonlarca kişinin hakkını aramak için gittim. Sonuçta asgari ücretlilere bir rakam verildi ama emekliye ne verildi? Yüzde 25, enflasyon kaç? Emeklinin suçu ne? Bütün emeklilere diyorum, sandığa gidip hala AK Parti'ye oy veriyorsanız o zaman memnunsunuz. 10 milyona yakın emekli, yine benim dillendirmem sonucu iki bayram ikramiye alıyor. Bazı emekliler PTT'de kuyruğa girmişlerdi. 'Ey Kılıçdaroğlu biz rahat geçiniyoruz diye bana telgraf çekmişlerdi'.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI'NA 'BU HAKSIZLIK NEDİR' DİYE SORACAKTIM: Milli Eğitim Bakanlığı'na niye gittim? Bir tweet gördüm. Dereceye girmiş birisi KPSS sınavında, sözlü de eleniyor. Bunun üzerine hemen arkadaşlarla konuştum, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan randevu istedim. Özel kalemime söyledim. 'Bu haksızlık nedir?' diye soracaktım. 'Bir insanın elinden ekmeği alınır mı?' bunu soracaktım. Bekledik, yanıt yok. 15. saatin sonunda ben oraya gittim. Ben sınava girip, hakkı elinden alınan insanın hakkını savunmayacaksam niye siyaset yapıyorum o zaman. Danıştay kararlarına baktım. Daha önce benzer uygulamalar olmuş. Danıştay kararı 'hayatın olağan akışını aykırıdır' diye iptal etmiş. Bunlar tekrar alınmış ve eklenmiş. Bir kadın öğrenci şunu söyledi; 'Annem öldüğü zaman babam ağlamadı ama ben dereceye girip sözlüye girince babamın ağladığını gördüm, içime sindiremiyorum' dedi. Onun hakkını savunmayacağım da kimin hakkını savunacağım?
BAKANLIĞIN KAPISINDA KONUŞACAKTIM AMA KORKUDAN ZİNCİR TAKMIŞLAR: Ben Milli Eğitim Bakanlığı'nın önünde konuşacaktım. Saray 'Randevu vermeyin' demiştir. Benim oraya gidişim sadece ve sadece bu olayı kamuoyuna ve daha geniş kitlelere duyurmak. Kapı açık da olsa zaten girmeyecektim. Ama onlar korkularından oraya zincir takmışlar. Ben bu meseleye dikkat çekmek için gitmiştim. Bu öğrencilere söz verdim, sizin için internet sitesi açacağım dedim. Artı onlara her türlü hukuki desteği vereceğimizi söyledim. Bütün illerde avukat arkadaşlarımız çalışıyor, bunların dilekçesini yazacağız, haklarını sonuna kadar savunacağız. Biz iktidar olursak KPSS'yi yapacağız, sözlüyü kaldıracağız. Bazı alanlarda sözlü olabilir, o zaman kamera koyacağız.
GÖSTERİLERDE ANAYASA ASKIYA ALINDI: Sokağa çıkmaktan kast ettiğim şu; bunlar şunu istiyor; biz sokağa çıkacağız, camı pencereyi kıracağız, Erdoğan bunlardan hoşlanacak, OHAL ilan edecek. Oh ne güzel istediğim kararnameyi çıkaracağım. Sokağa çıkmaktan kastımız buydu. İzin alarak miting yapıyoruz zaten. Mitingin korumasını polisler yapıyor. Sonuçta bu ülkenin güvenlik güçleri. Bizim ülkede demokrasi yok ki! İnsanlar çıkıp, bildiri okuyacaklar. Baskı, cop her şey var. Nasıl yapacaklar? Demokrasi olsa zaten sorun olmaz. İnsanlar düşüncelerini söylerler, yürüyüş yapabilirler. Anayasa diyor zaten, silahsız ve saldırısız önceden izin almaksızın yürüyüş yapabilirsiniz. Anayasa da askıya alınmış. CHP ve kendi tabanımız adına konuşuyorum. Mersin'de şu meydanda değil burada dediler, yaptık. Meydan belediyeye ait. Bir gerginlik olmasın diye.
GİDİCİ OLDUĞUNU BİLİYOR, ÇATIŞMA İSTİYOR: Gidici olduğunu gayet iyi biliyor, çatışma, gerginlik istiyor. O nedenle her türlü hakareti yapıyor. Sadece gülümsüyorum. Bütün yetkilere sahip olan birisi rakibine hakaret ediyorsa bu acizliğin görüntüsüdür. Artık gülüyorum. Kesinlikle artık ülkeyi yönetme kapasitesi bitmiştir. Gerginlik, kavga üzerinden varlığını sürdürmek istemektedir. Devletin güçlerini kullanarak bunu yapmak istemektedir. Cesareti varsa televizyonda karşıma çıkar. Cesareti yok, bilgisi yok, birikimi yok. İstersen promteri de getir. Vereceği çok hesap var.
ÖNÜMÜZDEKİ EYLÜL AYINDA ERKEN SEÇİM BEKLİYORUM: Erdoğan'a ne söyledim; mal varlığını araştırırım. Tek kelime bile etmedi. İktidardan gitmenin onun için ciddi maliyet doğuracağını biliyor. Devlet endişe ile yönetilmez. Önümüzdeki Eylül ayında seçim bekliyorum. Ekonomiyi götüremezler. 20-27 Aralık arası Türkiye'nin en büyük soygunu gerçekleşti. Dolar alanların büyük kısmı kaybetti. Sağ olsun Nebati Bey açıkladı kamuoyuna, biz de oradan öğrendik, "Küçük tasarruf sahipleri zarara uğradı" diye.
DEMOKRATİK YOLLARDAN GİDECEK: Bir korku iklimi yaratmak son derece tehlikeli. "Bu gitmez, sandığı koymaz?" deniyor. Niye gitmesin, niye sandığı koymasın? Demokratik yollardan gidecek. Bu ülkede ilk kez sandığa gidecek 6 milyon 200 bin genç gönderecek. Bundan daha güzel başarı olabilir mi? Onun tuzağına düşmeden inandığımız yoldan kararlılıkla devam etmeliyiz. O gerginlik yaratacak ama biz oraya takılmayacağız. Her türlü hakareti yapacak, yapsın sabahtan akşama, istediği kadar yapsın.
ERDOĞAN'A EN BÜYÜK İYİLİĞİ BEN YAPIYORUM: Ona en büyük iyiliği ben yapıyorum. Hatalarını ben söylüyorum. Yakın çevresinden hiçbirisi buna cesaret edemiyor. Bizim MYK'da arkadaşlarımız bana söyler "Sayın genel başkanım bunu yanlış yaptık" der. Zaten bizde bunu söylememek eşyanın tabiatına aykırı. Biz gerginlik yapacak eylemin içinde olmayız.