Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Karamollaoğlu, STK, dernek ve vakıflara kayyım atanmasının önünü açan kanunla ilgili "Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun getiriliyor. Ne olacak BMGK bir karar alacak; şu sivil toplum örgütleri kitle imha silahlarının yayılmasına destek veriyor diyecekler ve o STK’ların faaliyetleri durdurulacak. Bunu ASELSAN, TUSAŞ için yapabilirler! Bu itham karşısında ne yapacaklar? Sn. Erdoğan’ın bir sözü çok meşhur dünya beşten büyükmüş, hadi babayiğitliğini göster şimdi. Peki, neden dünya beşten büyük dedikten sonra o beşin talimatlarına uymak için karar almaya, kanun çıkarma yoluna gidiyorsun?" ifadelerini kullandı.
KADIN CİNAYETLERİ TAHAMMÜL EDİLEMEZ BİR SINIRA ULAŞTI: Dün meydana gelen ve bizi derinden üzen üç kadın cinayetini lanetlemeden sözlerime başlamak istemiyorum. Hakikaten hepimizi derinden yaralayan bu cinayetler artık tahammül edilemez bir sınıra ulaştı. Akademisyen Aylin Sözer korkunç bir cinayete maruz kaldı. Selda Taş ve Vesile Dönmez de vahşi cinayetlere kurban gittiler. Hayatını kaybedenlere rahmet diliyor, yakınlarına da başsağlığı dileklerimi iletiyorum. İnşallah önümüzdeki yılı bu cinayetlerin bütünü ile ortadan kalktığı bir yıl olmasını nasip eder temennisinde bulunuyorum.
GELECEK ADINA UMUDUMUZU YİTİRMEDİK: Bir yılı daha sevinciyle, hüznüyle geride bıraktık. Biz isterdik ki; 2020 yılını hatırlarken sevinçlerimizi, umutlarımızı, mutluluklarımızı konuşalım. Ama maalesef büyük oranda bu olmadı. Küresel bir salgının yanında, yaşadığımız doğal afetler, ekonomik kriz gibi etkenler sebebiyle zor bir yıl geçirdik. Ne yazık ki 2020 yılında umutlar karamsarlığa, beklentiler hayal kırıklığına dönüştü. Ama biz gelecek adına umudumuzu yitirmedik, geleceğe dair ümitvarız. Çünkü bizim inancımızda ve ahlakımızda ümitsizliğe kesinlikle yer yoktur. İnşallah 2021 yılı, “Yaşanabilir Bir Türkiye”, “Yeniden Büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya’nın” kurulmasına yönelik adımların atıldığı bir yıl olur… Yeni yılın ülkemizin ve tüm insanlığın saadetine vesile olmasını diliyorum.
TEKRAR TEK PARTİ DÖNEMİNE DÖNÜLDÜ: 2021 yılına girerken şu hususu vurgulamak istiyorum; 2020 yılında Türkiye’de yasakların arttığı, düşünce özgürlüğünün kısıtlandığı ve iktidar partisinin devletin her imkânından hoyratça yararlandığı bir süreç yaşanmaktadır. Geldiğimiz noktada Türkiye iktidarın çok dillendirdiği tekrar tek parti dönemine döndü. Farkına vardınız mı bilmiyorum? Bizim kadim devlet geleneğimiz, örfümüz, kültürümüz ölmüş de salasını okuyacak bir kimse kalmamış gibi; kanunun yerini talimatlar, Meclis’in yerini saray, 80 milyonun iradesini bir kişinin aldığı, bu süreçten, bu ortamdan ancak ciddi reformlar ile çıkabiliriz. Türkiye’nin 2021 yılında yapacağı en büyük reform ya bu yorgun iktidarın bütün yanlış politikaların terk etmesi ya da görevi yeni bir iktidara devretmesi olacaktır.
2020 YILININ KARNESİ: Yeni bir yıla girerken yapılması gereken en önemli işlerin başında şüphesiz geride bıraktığımız yılın muhasebesinin yapılması olacaktır. 2020 yılının karnesine bir göz atacak olursak karşımıza şu tablo çıkmaktadır: Ne yazık ki; Türkiye adalette, eğitimde, ekonomide sınıfta kalmıştır!
'ADALETSİZLİK MEDENİYETİ MAHVEDER': Adalet herkes için olmazsa olmazdır fakat bugün Türkiye’de adalete olan güven sarsılmıştır. Hâkimlerin talimat almadan veya etki altında kalmadan karar verdiği, AYM’nin kararlarının tanındığı bir Türkiye tablosunu bu ülke olarak hepimizin arzu ettiği bir tablodur. İbn’i Haldun’un dediği gibi; “Adaletsizlik medeniyeti mahveder. Zulüm, umranın harap oluşunun habercisidir.” Bizim 2021 yılı için en büyük amacımız, adalete güvenin tam olarak tesis edildiği, Ankara’da hâkimler var diyebileceğimiz bir adalet sistemini tesis etmek olmalıdır.
EĞİTİM POLİTİKALARI SINIFTA KALDI: Eğitim politikalarımız üzülerek ifade ediyorum ki 2020 yılında da sınıfta kalmıştır. Covid 19 ile başlayan pandemi sürecinde, planlama ve organizasyon eksikliği sebebi ile birçok öğrencimiz uzaktan eğitimden istifade edememişlerdir. Altyapısı eksiklerle dolu yetersiz bir eğitim sisteminden netice beklemek boş bir hayaldir. Bu sebeple Türkiye’de var olan eğitim eşitsizliği pandemi sürecinde katlanarak arttı. Adeta bir nesil heba edilme tehlikesi ile karşı karşıya bırakıldı.
MİLLETİMİZİ POŞETİ DOLDURAMAZ HALDE: 2020 yılının en çok hasar gördüğü alan ise şüphesiz ekonomi oldu… İktidarın yanlış ekonomi politikaları ile birleşen pandemi süreci; işsizlikte patlama yaşattı. Enflasyon TÜİK rakamlarının katbekat üstünde, alım gücünü düşürdü. Milletimiz, markette, pazarda ihtiyacı olan bir poşeti dolduramaz hale geldi. Bebek bezlerinin, ayçiçek yağların çalınmaması için alarm cihazlarının takıldığı bir ülke haline getirildik!
BAKAN HANIMEFENDİ HİÇ MARKETE ÇIKMIYOR: Âşık Ruhsati der ki / Bir vakte erdi ki bizim günümüz/ Yiğit belli değil mert belli değil / Herkes yarasına derman arıyor / Devâ belli değil dert belli değil…
Asgari ücret ile ilgili alınan zam kararına bu dizelerle başlamak istedim. Herkesin yarasına derman aradığı milletimizin geçim sıkıntısı ile boğuştuğu bir süreçte açıklanan 2825 lira milletimizi tatmin etmemiştir. Bu rakam, açlık sınırının altında bir rakamdır! Bugün açlık sınırı 2900-3000 lira civarında bir rakamı ortaya koyuyor. Ama iktidarın kararı 2825 lira! Tabi, sayın bakan hanımefendi sanırım hiç markete çıkmıyor, pazara zaten çıkmıyor! Onun için diyor ki “yahu siz kimden bahsediyorsunuz, bu ülkede aç olan var mı, ne açlık ne yoksulluk var” diyebiliyor! Elbette böyle bir kanaati olan bir kişinin vereceği karar da ancak 2825 lira olur. Bizim bu konudaki teklifimizi birkaç hafta dile getirdim. İktidar en azından bu dönemde başlamak üzere, asgari ücret üzerindeki vergileri ve primleri almasın! Bundan vazgeçsin dedik. Eğer böyle yapılsaydı rakam kendiliğinden 3000 liraya çıkacaktı. Enflasyon üstü%7 bir de zam verilseydi bugün verilmesi gereken miktar 3500 lira civarındaydı. Yeter mi? Kanaatimce yetmez, çünkü yoksulluk sınırı var! Bizim dışımızda hiç kimse yoksulluk sınırını telaffuz etmiyor. Gelişmiş ülkelerde insanlar yoksulluk sınırı üstünde ücret alır. Elbette Türkiye’de bu bir seferde olmaz ama belirli bir süreç içinde bu hedeflenirse Türkiye on sene içinde bu rakama hiçbir sarsıntı geçirmeden ulaşır. Dövizi psikolojik sınırda tutmak için 130 milyar doları eritenler, işçinin psikolojik sınırını yükseltmek için kılını kıpırdatmamıştır.
TÜRKİYE HER ALANDA KUTUPLAŞTI: Bu iktidar kutuplaştırmayı; kendisine bağlı olan kitleyi kendilerine bağlı olmanın tek yolu olarak görüyorlar. Ortağı da aynı kendileri de aynı! Onun için Türkiye’de bir husumet ortamı doğdu. Bilim insanları bile buna kapıldı. Bir bilim insanının çıkıp da “aşı olmayan vatan hainidir” diyebileceğini düşünebilir misiniz? Arkasından özür beyan etti ama bunu söyleyebiliyor! Neden? Çünkü kendisi farkında bile değil! Ben de şahsen vatandaşlarımızın aşı olmalarını tavsiye ederim. Birçok senaryo ortada dolaşıyor ama bir de gerçek var o da; bu hastalığın yayıldığı. Biz şimdi Çin’den aşı alacağız, onun için davul zurna ile karşılama yapıyoruz. Bugün uçak inmiş gözümüz aydın, biz bir zamanlar aşı üreten bir ülkeydik, belli bir süre önce biz Çin’e aşı gönderdik. Şimdi neden Çin aşısına muhtacız çünkü aşı üreten müesseseleri kapattık.
ÇİN'DE BİR VAHŞET YAŞANIYOR: Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin Çin’e iadesinin yolunu açmak için son günlerde atılan adımları endişe ve hayretle izliyoruz. Suçluların iadesi denilen bu anlaşmalara göre suçlu olduğunu nereden bileceğiz? O ülkenin mahkemelerinin verdiği karara göre. Peki, kim bu suçlular; Çin’in zulüm yapmakta zirveye çıkan tatbikatlarına muhatap olan Uygurlar. Çin’de bir vahşet yaşanıyor. Bu vahşet sözle ifade edilecek şekilde değil. Siz bir milyon kişilik kamplar hayal edebiliyor musunuz? Şimdi Türkiye, bu anlaşma geçerse, Çin’in talep edeceği Uygurları iade etme durumunda kalacak. Çin kapalı bir ülke orada neler yaşanıyor kimse bilmiyor. Türkiye’de bir arkadaş var gitmiş; burada Uygurlar eğitiliyor, çalıştırılıyor diyor! Git o halde sen orada çalış! Muhterem arkadaşlar Türkiye böyle bir faciayı 1945 yılında yaşadı. Rusya’dan Türkiye’ye sığınan 195 kişi iadesine karar verildi, maalesef bu kişiler Boraltan köprüsünü geçemediler, hepsi şehit edildi! Bu hükümette tek parti dönemini bu konuda hep suçladı, bu olayı da geçmişte dile getirdi. Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz, Çin’e teslim edilir ve Türkiye’ye ikinci bir Boraltan Köprüsü Faciası yaşatılırsa; buna sebep olanlar, bu vebalin altından kalkamazlar.
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINI TEHLİKEYE ATMAYIN: Geçen hafta bu konuda uyarılarımızı dile getirmiştik bir kere daha uyarmak istiyorum. Kıymetli milletvekilimiz Abdulkadir Bey bu konuyu mecliste de dile getirdi kendisine de teşekkür ediyorum. Zulmün üstünü örtmek için kullanılan ifadeler masumane ifadelerdir. Neymiş bu söz konusu olan kanunun; Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun getiriliyor. Ne olacak BMGK bir karar alacak; şu sivil toplum örgütleri kitle imha silahlarının yayılmasına destek veriyor diyecekler ve o STK’ların faaliyetleri durdurulacak. Bunu ASELSAN, TUSAŞ için yapabilirler! Bu itham karşısında ne yapacaklar? Sn. Erdoğan’ın bir sözü çok meşhur dünya beşten büyükmüş, hadi babayiğitliğini göster şimdi. Peki, neden dünya beşten büyük dedikten sonra o beşin talimatlarına uymak için karar almaya, kanun çıkarma yoluna gidiyorsun? Milli Gelire oranla en fazla insani yardımı Türkiye gerçekleştirmekte, STK’lar aracılığı ile. Şimdi bu STK’lar tehdit altında olacak.