İran'da 16 Eylül 2022'de Jîna Mahsa Amîni'nin (22) "ahlak" polisi tarafından öldürülmesinin ardından başlayan "jin, jiyan, azadî" (kadın, yaşam, özgürlük) eylemleri, gözaltı, tutuklama, idam ve tehditlere rağmen devam ediyor.
Gazeteci-yazar Kakshar Oremar, Jîna Mahsa Amîni'nin öldürülmesiyle başlayan ve zamanla rejim karşıtı bir renge bürünen kitlesel protestoları bianet'e anlattı.
Rejime karşı yeni bir karşıtlık süreci
Önceki yıllarda da "İslami rejime" karşı protestolar olduğunu söyleyen Oremar, "Ancak 'jin, jiyan, azadî' adı altında Jina'nın isyanı kadar yaygın bir vadiye sahip değillerdi. Diğer bölgelerinin farkındalığı yoktu, yereldi. Jina'nın ölümü ile birlikte rejime karşı yeni bir karşıtlık süreci başlamıştır. Bu isyanın en büyük kazanımı, sonuçların bir daha kaybedilmeyecek olmasıdır. Çağın ihtiyaçlarına uymayan katı kanunlar ve bunların insanların hayatlarına uygulanması, bu çatışmaların sebebidir. Hayat ekonomik, sosyal ve siyasi alanda ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır" dedi.
İsyanın bilançosu
Rejimin "devrim ateşini söndürmek için" birçok şiddetli yola başvurduğunu ifade eden Oremar, "Kürdistan ve Belucistan'daki tepki çok daha şiddetliydi ve kadın ve çocukların öldürülmesiyle devam etti. Bu kez eskisinden daha ağır vahşetlerle halkla iktidar arasındaki düşmanlığın derinliği artmıştır. Şimdiye kadar 500'den fazla kişi öldürüldü ve 20 bini aşkın insan gözaltına alındı ve tutuklandı. Kimi tutuklular, uzun süreli hapis cezalarına, kimileriyse idam cezasına çarptırıldı. Urmiye, Sine ve Kırmanşah cezaevlerindeki çok sayıda tutsak gizlice idam edildi. İdam oranı, önceki yıllara göre ikiye katlandı ve 2008'den bu yana yaklaşık 8.000 kişi idam edildi. İdamlar çoğu zaman soruşturma yapılmaksızın ve iki-üç dakikalık mahkemelerde onaylandı. İdam rejiminin cinayetlerinin ve vahşetlerinin perde arkasında, ancak rejimin yıkılmasından sonra yüzde yüz gün ışığına çıkacak pek çok görünmeyen vaka var. O zaman son 7 aydaki acımasız suçların sonsuz yüzeyi daha net olacaktır" belirtti.
"Jîna başkaldırısı, rejimin tahtını sarstı"
Rejimin halkların taleplerine kulak vermediğini belirten Oremar, "Ulusal-siyasi talepleri olan birçok ulus var. Hiçbir siyasi partinin faaliyet göstermesine izin vermeyen milliyetçi bir iktidar var. Jina isyanının asıl çağrısı, kadınların özgürlüğü ve haklarıyla ilgilidir. Bu isyanı öncekilerden ayıran ve ayakta tutan en önemli nokta budur ve kimliğini de öncekilerden ayırıyor. Bu başkaldırı, rejimin tahtını sarstı ve tehlike çanlarını yüksek bir desibele çıkardı" diye konuştu.
"Bu isyanla rejimin ömrü artık son yıllarına ulaştı"
"Ayaklanmayla tarihi değişiklikler oldu" diyen Oremar sözlerini şöyle sürdürdü: "Rejim, içeride ve dışarıda meşruiyetini kaybetti. Halk artık rejimin yasalarına ve yetkililerinin sözlerine değer vermiyor, umurlarında değil. Rejim, etnik grupların da tarihsel taleplerinin olduğu gerçeğinin farkında. Bu gruplar arasında Kürtler, öncü ya da 'jin, jiyan, azadî' devriminin rehberleri olarak tanınıyor. Kürtlerin tarihi ve meşru taleplerine karşı iktidardaki yöneticilerin yüreklerine büyük bir korku girdi. Ancak tüm halk, özellikle de Kürtler ve Beluciler, isyan ve başkaldırıyı sürdürmekte ısrarcı. Bu isyanla birlikte İslam Cumhuriyeti'nin ömrü artık son yıllarına ulaştı. 2023, iki yıl sonra Muhammed Rıza Pehlevi rejiminin yıkıldığı 1956'ya benziyor."
"Rejim baş aşağı gidiyor"
Rejimin kız okullarındaki öğrencileri zehirleme ve gizli idamlarla halkı tehdit etmeye ve korkutmaya başladığını kaydeden Oremar, "Bu da büyük bir sosyo-politik kriz yarattı. Böyle iddialı bir devlet nasıl olur da kendi ülkesindeki okullarda ve üniversitelerde zehirli madde dağıtımının gerekçesini bulamaz? Yani bilinçsizliklerini, apolitikliklerini ve rahatsızlıklarını 85 milyona ispat ediyorlar. Özetle, rejim baş aşağı gidiyor. Artık önceki yıllarda olduğu gibi kanlı yasalarını ve sözlerini halkın yaşamı üzerine uygulayamaz" dedi.
İsyanın devrime evrilememesinin nedenleri
Protestoların bir devrime yol açamamasının birçok nedeni olduğuna vurgu yapan Oremar, "En bariz olanı, ülke içinde ve dışında talepleri ve kimlikleri farklı olan rejim karşıtı güçlerin bölünmüşlüğü. Bu güçleri birleştiren ortak nokta, hepsi rejimin bitmesini istemesidir. İdam cumhuriyetinin muhalifleri arasında en hazırlıklı ve gelecek için strateji ve planları olan güç, Kürdistan'daki siyasi partilerdir. Kürtler, 1978'den beri siyasi güçlerinin öncülüğüyle direniyor. Kürtler ulusal ve doğal haklarını talep ettiğinde, hiçbir İran siyasi gücü bu taleplere ferah bir yürekle yaklaşmıyor ve hepsi Kürtleri hemen bölücülükle suçluyorlar. Toplumun muhafazakârlığı da isyanların sessizliğe uğramasının kısmen nedenidir ancak bu sessizlik de böyle sürmez. Yani halkın gücü, küllerin altındaki ateş gibi bir gün yine gürleşecektir. Halkın cesareti ve korku duvarının yıkılması, artık bazı büyük tabuların yıkılma nedeni oldu. İsyanın bir nebze olsun yatıştığını söyleyebilirim ama durmuş değil. Gün gelecek halklar yeniden ayağa kalkacak ve işte o gün rejim son nefesiyle yüz yüze kalacaktır" kaydetti.
"Rejim, içeride ve dışarıda meşruiyetini kaybetti"
İran rejimin hem içeride hem de dışarıda bir meşruiyeti kalmadığını söyleyen Oremar konuşmasının devamında şöyle dedi: "Onlar için demokrasi ancak güzel söz ve deyimlerde anlam taşır. İran'ın şu anki politikası Güney Kürdistan, İsrail ve Azerbaycan gibi ülkelerle sosyo-ekonomik krizler yaratarak ve zaman zaman tehditler savurarak İran halkını konsolide etmektir. Yine, Kürt güçlerine karşı askeri operasyonlar yürüterek bu şekilde güçlü bir devlet olduklarını göstermek ve ülkenin parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söylemek istiyorlar."
"Bu yıl diktatörlerin güneşinin batma yılı olacaktır"
"İran'la ilişkileri iyi olmayan ülkeler, durumun farkında, bu yüzden İranlı diplomatlara saygı duymuyorlar ve taleplerini onlara dayatıyorlar. En son, Rusya dışişleri bakanının İran dışişleri bakanını karşılama şekli ilginçti. Ayrıca Suudi Arabistan, İran ile diplomatik görüşme talebini önceden hazırlanmış şartlarla kabul ettirdi. Yani İran'da sadece bir gün daha iktidarda kalma amaçlı kof bir politika var. İran, iç baskılar ve komşu ülkelerden gelen rahatsızlıklar nedeniyle artık Suriye, Irak, Lübnan, Arabistan, Yemen vb. ülkelere müdahale politikasını sürdürememektedir. İslami rejim büyük sorunlarla karşı karşıya. İktidarlarını diktatörlük yöntemleriyle uzatmaya çalışan tüm rejimlerin ömrü kısadır. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'daki 14 Mayıs seçimleri, Doğu Kürdistan ve İran'daki duruma etki edecektir. 2023, Hamaney ve Erdoğan gibi diktatörlerin iktidarlarının güneşinin batma yılı olacaktır."