Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Emirali Türkmen, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinin sonuçlarına ve seçimlerin ardından başlayan tartışmalara yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Birikim'den Aybars Yanık ve Sercan Çınar'ın sorularını yanıtlayan Türkmen, "TİP ile girilen ittifakın kurgusu da TİP’e kazandırırken HDP’ye kaybettirmiş görünüyor. İttifak kurulduktan sonra gerilimlere müsaade edilmemeliydi. Bu gerilim, kentli orta sınıfın ve gençlerin TİP’e yönelmesi ve bu durumun da Yeşil Sol oylarını parçalaması gibi netice doğurmuş görünüyor" diye konuştu.
'YEŞİL SOL, TİP'E ALAN AÇARKEN KENDİSİ KAYBETTİ'
Söyleşiden bir bölüm şöyle:
"Sercan Çınar: İttifak siyaseti hakkında genel olarak, getirisi ve götürüsüne dair düşünceleriniz nelerdir? Özellikle de TİP ile ayrı listelerden girilmesi en fazla tozu kaldıran mesele oldu. Sizin aday olduğunuz Ankara 1. bölgede TİP aday çıkarmadı ama bu kararın alınmasında Ankara’nın genelinden başlayarak diğer illerde de çok tartışıldı bu ortak liste meselesi.
Emirali Türkmen: Hiç kuşkusuz seçimler mücadele süreçlerinin önemli uğraklarından biridir. Yalnızca bir dönemin yönelimlerini, birikimlerini ve sonuçlarını açığa çıkarmakla kalmazlar, bazen bir yol ayrımının temel öncüllerine ve yön değişimine işaret eder, bazen bir sonun başlangıcına ışık tutarlar. Seçimler yalnızca farklı toplumsal kesimlerin bilinç ve örgütlenme düzeylerini gösteren bir 'barometre' veya olmuş bitmişlerin sonuçlarını ilan eden bir siyasi bilanço işlevi görmezler, yeni siyasi eğilimlere ve yönelimlere ayna tutar, mücadele potansiyellerini de açığa çıkarırlar. Sürece yön verecek temel öncüllere, önceliklere, iktidar ilişkilerine, güç dengelerine, saflaşma ve birleşmelere projeksiyon tutar, verili ittifak ilişkilerinin siyasi ömürlerinin sınandığı turnusol işlevi de görürler.
Genişlemek ve büyümek amacıyla geliştirilen ittifak üzerinden siyasetimizi söyleme dönüştürmek ve halka anlatmak yerine ittifaklarla yaşanan polemikler enerji ve zaman kaybına uğratmış, uzun süre gerçek gündeme girilmemiştir. TİP ile girilen ittifakın kurgusu da TİP’e kazandırırken HDP’ye kaybettirmiş görünüyor. İttifak kurulmasa TİP’in baraj sorunu olacağından bugün TİP’e giden oyların önemli bir kısmı gitmeyecek, Yeşil Sol’da kalacaktı. Dolayısıyla bu ittifak ya kurulmamalı ya da kurulduktan sonra gerilimlere müsaade edilmemeliydi. Bu gerilim, kentli orta sınıfın ve gençlerin TİP’e yönelmesi ve bu durumun da Yeşil Sol oylarını parçalaması gibi netice doğurmuş görünüyor. Günün sonunda Yeşil Sol, kendi baraj desteğiyle TİP’e alan açarken kendisi kaybetmiş oluyor.
'SOL PARTİ HİÇ GİTMEDİĞİ KÜRDİSTAN'DAN 30 BİN OY ALDI'
Sercan Çınar: Bunların (Yeşil Sol ve HDP) iki ayrı parti olduğu şeklinde bir algıyla karşılaştınız mı peki?
Emirali Türkmen: Evet HDP’ye gönül vermiş topluluklara Yeşil Sol Parti’nin yeni partimiz olduğunu anlatmakta zorlandık. Zaten sandık sonuçlarında bunu görüyoruz. ‘Bir Oy Yeşil Sol’a Bir Oy Kılıçdaroğlu’na’ kampanyası halk nezdinde Kılıçdaroğlu’na eğilimi arttırdığı için yanlış oy kullanımına sebep oldu ve oylarımızın önemli bir bölümü oy pusulasında bir oy Yeşil Sol’a bir oy CHP’ye şeklinde geçersiz oya dönüştü. Bunu Kürdistan kentlerinin tamamında gözlemlemek mümkün. HDP, Yeşil Sol Parti ismiyle seçime girdi. Pusulada Sol Parti de vardı. Bazı illerde isim karmaşası Sol Parti’ye oy kaptırılmasına sebep olmuş. Hiç gitmedikleri Kürdistan kentlerinden otuz bin oy aldılar. Hatta bu oylardan dolayı Batman’da bir milletvekli bizden Hüda-par’a gitti. Son anda HDP olarak değil de Yeşil Sol ismi altında seçime girmemiz seçimlerde oy kaybetmemizde önemli faktörlerden birisi oldu. Batıda büyük kentlerde daha önce Yeşil Sol Parti’ye oy veren orta sınıf bu seçimde tercihini Yeşil Sol’dan yana kullanmadı. Türkiye’nin bir rejim ve devlet krizi içinde olduğu bu dönemde iyi bir iletişim stratejisi batıdaki sıkışmayı aşmayı sağlayabilir miydi emin değilim.
İttifak siyasetimiz doğruydu ama bu süreci bizim de diğer partilerin de yeterince doğru yürütemediği açığa çıktı. Çünkü eğer bir ittifaka karar vermişsek ve aynı mahalleye seslenip aynı mahalle üzerine konuşuyorsak, bunun asgari gerekliliklerini yerine getirmemiz gerekir. Bu tartışmalar toplum tarafından yürütüldüğünde biz derdimizi çok iyi anlatamadık. Bir karar verecektik. Yani TİP tek listeye girmiyor, onun için biz ittifak yapmıyoruz, ittifakı bozduk hadi evinize gidin demek bir siyaset midir, yoksa bütün demokrasi güçlerinin ya da sosyalistlerin ve Kürt hareketinin toplu hareket edeceği politik bir atmosferi inşa etmeyi denemek mi bir siyasettir? Uzun vadede ben bunun ikincisinin daha kazanımlı bir şey olduğunu düşünüyorum.
'SOSYAL ŞOVENİZM'
Şundan dolayı: Türkiye sosyalist hareketinde temel iki ayrım noktası vardı ve o, dolaylı bir biçimde bugüne kadar hep gelirdi. Bunun bir tanesi demokratik Kürt hareketiyle Türkiye sosyalist hareketinin birleşik bir mücadelesinin Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin ana dinamiği olduğuna inanır. Ben bunu savunanlardanım. Bir de bunun karşısında Kürtler kendi toplumsal örgütlenmelerini gerçekleştiriyorlar, biz sosyalistler ayrı örgütlenmeliyiz, kendimizi parti yapmalıyız, büyütmeliyiz, ihtiyaç hissediyorsak seçim ittifakı yaparız diyenler var. HDP’deki buluşma bu ayrışmanın sonucuydu; yani aslında bu BSP’den, ÖDP’den gelen bir ayrışmanın farklı izdüşümleri. Doğru bulmayanlar kendi küçük partilerini kurup siyasetlerini yürütüyorlardı, Türkiye’nin hemen bütün enternasyonalist sol politik güçleri HDP’de bir tür birleşik mücadele ortaklığını kurmuşlardı. Geçmiş on yılın deneyimi de HDP deneyiminin hepimiz açısından bir kazanım olduğunu bize gösteriyordu. Şimdi TİP ile yaptığımız tartışmalar ve mesailerden sonra bu alanda bir tahribatın oluştuğu kanaatindeyim. Kürtlerin dışında siyaset inşa etme fikri doğal olarak kendisine yeniden bir örgütlenme zemini ya da büyüme zemini açtı. Biz buna yol vermiş olduk. Benim açımdan mesela eğer bir eleştirel süreç inşa edilecekse, bu hat güçlendiği içindir. Şimdi TİP’li arkadaşlar çıkıyor 1965’teki TİP’i parlamentoya taşıyacağız diyen bir yerden konuşuyorlar. Oysa o süreçten sonra o parlamentoya başka sosyalistlerin gittiğini göz ardı ediyorsun; mesela Ertuğrul Kürkçü’nün, Sırrı Süreyya Önder’in, SYKP, ESP, SODAP gibi sosyalist örgütleri temsilen birçok arkadaşın parlamentoya gittiğini saymıyorsun. Sosyalistlerin parlamentodaki varlığını 1965 kadar eskide bulmak, aslında bu saydığım yapılardan gelen sosyalist vekillerin sosyalistlik ruhsatını da iptal eden bir bakıştan ileri geliyor. Sadece sen parti olarak parlamentoya girince sosyalistler meclise girmiş oluyor. Kürt siyasetini ve onun içindeki sosyalist partileri sosyalist olarak tanımlamamak egemen ulus perspektifinden, sosyal şovenizm merceğinden bakmanın yansımasıdır.
'MARX'IN GRUDRİSSE'SİNİ TÜRK SOSYALİSTLERİ OKUR, KÜRTLER OKUMAZ'
Sercan Çınar: Az evvel sorduğumuz soruya bu noktada tekrar dönersek, HDP’nin sol-sosyalist olarak sayılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Emirali Türkmen: Türkiye sosyalist hareketinin önemli damarlarındaki Türklük fikriyatı, Barış Ünlü’nün kitabında Türklük Sözleşmesi olarak formüle ettiği Türklük algısı büyük oranda devam ediyor. Sosyalizm mi? Biz biliriz. Bir Kürd’ün sosyalist olabileceği, kendisi kadar onun da sosyalizm ideali için mücadele eden bir siyasal hareketin parçası olacağını kabul edemiyorlar ki... Marx’ın Kapital’i ya da Grundrisse’sini bu memleketin Türk sosyalistleri okur. Kürt mü? Asla olamaz. Oysa toplumsal hayatın içinde sollarına baksalar HDP’yi görürler.