HDP Hakkari Milletvekili Sait Dede, meclis konuşmasında koruculuk sistemini dile getirdi.
Dede, “Devletin gücünü arkasına alarak çoğu zaman bir çete mantığıyla hareket eden, yurttaşların can ve mal güvenliğini tehdit eden koruculuk sistemi bir an önce lağvedilerek buna harcanan kaynakların daha verimli yerlere aktarılması gerekiyor.” dedi.
Sait Dede konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Kanun Teklifi'ne baktığımızda maddenin muğlak, yoruma açık ifadelerle dolu olduğunu görüyoruz. Yine, cezalara ilişkin bir esneklik sağlayan keyfiyeti idareye bırakan bir anlayışın hâkim olduğu göze çarpmaktadır. Maddede "fiilin konusunun önem ve değerine", "ağırlığına göre", "durumun ağırlığına ya da zararın derecesine göre verilmesi gereken cezalar" gibi kavramlar sürekli olarak tekrar edilmiştir. Bir fiilin önem ve değeri ne demektir? O fiil ya suçtur ya da değildir. Hangi eylem ve işlemlerin suç olduğu ayrıca kanunlarla açık, net olarak belirtilmiştir. "Geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları olumlu olan veya ödül alan güvenlik korucuları hakkında bir derece hafif olan disiplin cezası uygulanabilir." ifadesi ise hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Esasında adına ister güvenlik korucusu deyin ister geçici köy korucusu, bu yapının varlığı dahi hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Yapının etkinleştiği tarihten günümüze koruculuk sistemi faaliyet gösterdiği alanlarda yarattığı olumsuz sonuçlarla ülke gündemini sürekli işgal etmiştir. İç barışı bozan koruculuk sistemi hem devletin hem de sivil toplum kuruluşlarının hazırladığı birçok raporda lağvedilmesi gereken bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan öldürmeden işkenceye, kaçırmadan gasba, silah kaçakçılığından dolandırıcılığa, tecavüzden köy yakmaya, köy boşaltmadan uyuşturucu madde kaçakçılığına kadar işledikleri suçlara bakıldığında 86'dan bugüne kadar korucuların yasa tanımazlığı artarak devam etmektedir.
1996 yılında dönemin İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan bir belgeye göre her 3 köy korucusundan birinin suç işlediği ortaya çıkmıştır, İçişleri Bakanlığının belgesi bu. Sadece 1986 ile 1996 arasında on yıllık sürede 23.222 geçici köy korucusunun görevine işledikleri çeşitli suçlar nedeniyle son verilmiş hatta dönemin Başbakanı "Güneydoğuda koruculuk sistemi âdeta eroin şebekeleri gibi çalışıyor." demiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin siyasi cinayetleri inceleyen 1995 tarihli Meclis araştırması komisyonu ile yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin iç göçü inceleyen 1998 tarihli Meclis araştırması komisyonu köy koruculuğu sisteminin kaldırılması çağrısında bulundu, bu da kayıtlarda mevcuttur. Yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin Susurluk olayını inceleyen 1997 tarihli Meclis araştırması komisyonunun bulgularına göre "Doğu ve güneydoğudaki feodal yapının olumsuzluğuna yönelik ilişkilerin bulunması, geçici köy koruculuğu sistemi içerisinde toplumsal boyutuyla yarattığı mahzurların yanında aşiretlerin uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapmasına zemin hazırlamıştır. Geçici köy koruculuğunun kaldırılması, bu gerçekleşinceye kadar da sınırlandırılması ve bu sağlanıncaya kadar da sıkı bir kontrol altında tutulması gerekmektedir." ifadeleri tehlikenin boyutunu göstermektedir.
Günümüz Türkiye’sinde ise güvenlik görevlilerinin ya da korucular gibi yapıların denetlenmesi söz konusu dahi olamamaktadır.
Teklifte bireysel silahlandırmayı desteklemeden tutun da yargı kararıyla memuriyetten ilişiği kesilen kişilerin açıktan atamalarının yapılmasına, iç güvenlik fakültelerinin kurulmasına kadar birçok düzenleme yer almaktadır.
Uluslararası insan hakları hukuku, tüm ayrımcılık biçimlerini kesin suretle yasaklar. Hiç kimse ırksal aidiyeti, toplumsal cinsiyeti, cinsel yönelimi veya cinsiyet kimliği, dini veya inancı, siyasi veya diğer türden düşünceleri, etnik aidiyeti, ulusal veya toplumsal kökeni, engellilik durumu ve diğer türden bir statüsü nedeniyle kolluk güçleri tarafından farklı muameleye uğramamalıdır. Herkes yasalar karşısında eşit muamele görme hakkına sahiptir. Devletin gücünü arkasına alarak "Kimse bize karışamaz." mantığıyla hareket eden yapılara karşı durmak, öncelikle yasama işlevi gören bu Meclisin görevidir. Yurttaşların anayasal haklarını savunmak elbette bizim görevimizdir. Bugün yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini kullanması sürekli olarak engellenmeye çalışılarak bir korku iklimi yaratılmak istenmektedir. Ancak iktidar, yaratmaya çalıştığı bu duvarın altında kalacak ve tüm bu hukuksuzlukların hesabını yargı önünde verecektir, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Polis, neredeyse her gösteriye müdahale ediyor. Milletvekillerini, avukatları, gazetecileri, emekçileri, çiftçileri, halkın her kesiminden herkesi darbediyor. Okul kantinlerinde, yemekhanelerinde yemeği protesto eden öğrenciler dahi bu şiddetten nasibini alıyor.
2008-2022 Ocak itibarıyla 1'i motosikletli olmak üzere polis timlerinin neden olduğu, 92'sininse zırhlı araç çarpmaları ve zırhlı araçlardan yapılan ateş sonucu, 94'ü Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı kentler olmak üzere 96 vaka yaşanmıştır. Söz konusu vakalarda en az 24'ü çocuk olmak üzere 56 kişi hayatını kaybetmiş, en az 23'ü çocuk olmak üzere 142 kişi de yaralanmıştır.
Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı kentlerle birlikte Türkiye'nin genelinde hak ihlallerinin artmasının önemli bir nedeni de olağan hâle gelmiş bu cezasızlık politikalarıdır. İşledikleri cinayet ve benzeri olayların yanı sıra taciz, tecavüz olaylarıyla da sık sık gündeme gelen korucular da cezasızlık zırhından yararlanmaktadırlar. Devletin gücünü arkasına alarak çoğu zaman bir çete mantığıyla hareket eden, yurttaşların can ve mal güvenliğini tehdit eden koruculuk sistemi bir an önce lağvedilerek buna harcanan kaynakların daha verimli yerlere aktarılması gerekiyor.”