Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi toplantısı, korona salgını nedeniyle bu yıl online olarak düzenlendi. Toplantıda enflasyon, faiz, ekonomi alanında kurumların zayıflatılmış olması, gelir dağılımı adaletsizliği ve Avrupa Yeşil Mutabakatı'na vurgu ön plana çıktı.
TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, uzun zamandır büyümenin sürdürülebilirlikten uzak olduğunu vurgulayarak, gelir dağılımındaki adaletsizliğin arttığını söyledi. TL'nin dolar karşısındaki kırılganlığının getirdiği risklere de işaret eden Kaslowski "FED kararı TL'nin küresel oynaklıkta ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi. İhracat potansiyelimizi tam olarak kullanamıyoruz" dedi.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan ise "Faiz indirimi enflasyon düştükten sonra gündeme gelmeli. Faizleri bir müddet düşüremeyeceğiz. Para politikası öngörülebilir şekilde uygulansaydı işimiz daha kolay olurdu" değerlendirmesinde bulundu.
Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu ve İcra Başkanı Prof. Klaus Schwab ve BM İklim Değişikliği Konferansı (COP 26) Başkanı The Rt Hon Alok Sharma da toplantıya konuk konuşmacı olarak katıldı.
KASLOWSKI: KURUMSUZLAŞMANIN MALİYETİ BÜYÜYOR
Toplantıda konuşan TÜSİAD Başkanı Kaslowski, Türkiye ekonomisine ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede, "Uzun zamandır büyümemiz sürdürülebilirlikten uzak. Enflasyonu düşürme hedefinde uzlaşamamamız fiyat istikrarını engelliyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik artıyor. Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu 'kurumsuzlaşmadır'" dedi ve şöyle devam etti:
Kurumlarımızın zayıflaması, karar verme ve uygulama süreçlerinde uzun vadeli, öngörülebilir, bilimsel plan ve aksiyonların yerini kısa vadeli karar ve uygulamaların alması, istişare mekanizmasının yeterince çalıştırılmaması gibi sorunlarımız var. Kurumsuzlaşmanın maliyeti sürekli yükseliyor. Her geçen gün, kurumlardaki bu eriyişin, idari sistemimizin işleyişine, toplumumuzun refah ve huzuruna, ülkemizin piyasalardaki görünümüne, itibarına, güvenilirliğine ne denli ciddi hasar verdiğini daha iyi görüyoruz. Resmi verilerin güvenilirliğinin sorgulanması, kurumların sorumluluklarını yerine getirecek yetkilerden yoksun olması, liyakat kriterinin tam anlamıyla sağlanamaması; güçlü bir iktisadi sürece geçişi, dış dünya ile sağlıklı iletişim ve etkileşimi zorlaştırıyor.
Kurumlar demokratik sistemin işleyişi açısından da önemlidir. Siyasetin etkin ve saydam olması demokrasimizin işlerliği için birinci koşuldur. Siyasi partiler demokrasilerin en önemli unsurudur. Siyaseti, parti kapatmalarla, siyasetten yasaklamalarla değil; demokratik kanalları açık tutacak şekilde ele alan, hesap verebilirliği geliştiren, siyasetin finansmanını siyasi etik ölçülerine göre düzenleyen, evrensel hukuk ve AB standartlarında bir yasal altyapı, demokratik sistemimizi hiç şüphesiz güçlendirecektir. Kurumlarımızı sağlam temellere oturtmamız hem ekonomide hem de demokraside bizi daha ileri bir noktaya taşıyacaktır.
'DERİN YALNIZLIKTAN KURTULMALIYIZ'
Kaslowski, “Uluslararası alanda derin yalnızlıktan kurtulmalıyız” ifadesini kullandığı konuşmasında, ihracat potansiyelinin tam olarak kullanılamadığını, ABD Merkez Bankası'nın (FED) aldığı kararın ise TL'nin küresel oynaklıkta ne kadar kırılgan olduğunu gösterdiğini vurguladı ve ekledi: "ABD Merkez Bankası FED de dün para politikasındaki değişim sürecine dair ilk sinyali verdi. Dünkü FED kararı, global para politikasında adımlar tersine döndüğünde, TL’nin en ufak bir küresel oynaklıkta ne denli korunaksız olduğunu bir kez daha net şekilde gösteriyor."
'REFAH KAYBI HIZLANARAK SÜRÜYOR'
Resmi verilerdeki enflasyon ile hissedilen enflasyon arasında fark olduğunu da anlatan Kaslowski, "Hissettiğimiz, aslında şiddetli seviyedeki refah kaybı. Enflasyon beklentilerinin yönetilemeyişi, Merkez Bankası politikalarının öngörülebilirliğinin kalmayışı ve enflasyonu düşürme hedefinde ülkece tam mutabakata varamamış olmamız, fiyat istikrarına ulaşmamızı zorlaştırıyor. Gün sonunda, ülke olarak refah kaybımız hızlanarak sürüyor" dedi.
Kaslowski, Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın sanayi ve hizmetler için sonuçlar doğuracağını da belirtti.
ÖZİLHAN: BU DÖNEMDE YAPMAK KUMAR OYUNUNA DÖNÜŞTÜ
Toplantının açılış konuşmasını yapan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan ise faiz indirimi tartışmalarına değindi. Faiz indiriminin enflasyon düştükten sonra gündeme gelmesi gerektiğini vurgulayan Özilhan "Faizleri bir müddet düşüremeyeceğiz. Para politikası öngörülebilir şekilde uygulansaydı işimiz daha kolay olurdu" dedi.
Enflasyonla mücadelenin kolay olmadığını da söyleyen Özilhan, "İş dünyası yüksek enflasyon ve TL'nin eriyen değerinden şikayetçi. Bu dönemde çiftçilik yapmak kumar oyununa dönüştü" benzetmesinde bulundu.
'ÖDEME ZORLUKLARI DÜŞÜNDÜRÜYOR'
Özilhan, "Esnaf, KOBİ’ler ve iş dünyasının diğer mensupları yüksek enflasyon, TL’nin eriyen değeri ve tüm bunların sonucu olan yüksek faizlerden dertli. Yüklü kredi borçlarının geri ödenme zorlukları iş insanlarını düşündürüyor. Para politikası enflasyonla mücadele hedefi doğrultusunda öngörülebilir biçimde uygulanabilmiş olsaydı TL’nin değerini korumak, enflasyonu ve faiz oranlarını daha düşük tutmak mümkün olabilirdi. TL’nin değeri ve enflasyon küresel gelişmelerden etkileniyor. Enflasyonla mücadele için para politikasında sıkılığa bir süre daha devam etmemizi gerekebilir" değerlendirmesini yaptı.
'DOLAYLI VERGİLER PAHALILIĞI ARTIRIYOR'
Özilhan, yüksek dolaylı vergilerin hayat pahalılığına sebep olduğunu belirterek, "Aşırı yüksek vergiler, satın alma gücünü düşürdüğü gibi kaçakçılığı, taklitçiliği ve sahteciliği de besliyor. Dış politikadaki gelişmeler de fon girişini ve dolayısıyla TL’nin değerini etkiliyor. Dış politikamızın uzun vadeli ve istikrarlı bir çizgiye oturması ve liberal küresel sistem yönünde seyretmesi risk primini düşürerek faiz-kur kapanına düşmemizi engelleyebilir. Bu sayede TL’nin değerinde önümüzdeki aylarda yükselme ve enflasyonda bir miktar gevşeme umudumuz olduğunu düşünüyoruz" görüşünü paylaştı ve ekledi:
"GSYİH verilerine göre gayet iyi büyüyoruz. Türkiye pandemi karşısında izlenen parasal genişleme ve kredi genişlemesi sayesinde 2020’de ve bu senenin ilk çeyreğinde iyi bir büyüme performansı gösterdi. Ama bu büyüme istihdam yaratmıyor. Nisan ayı itibarıyla evine ekmek götürebilenlerin sayısı üç sene öncesine göre 750 bin azalmış. Üstelik bu performansı devam ettirebileceğimiz konusunda bile kaygılarımız var".