Selahattin Demirtaş’ın, Halk TV’de yayımlanan Sözüm Var programı sunucusu Şirin Payzın'a konuyla ilgili gönderdiği mektup şöyle:
"Bırakın hakkında konuşmayı, düşünmesi bile zor, sarsıcı bir olayı, konuyu ele alıyorsunuz. Altı yaşında bir bebeğin, “evlilik”, “koca”, “tecavüz”, “gelinlik” “anne ve babasının rızası” gibi ifadelerle aynı cümle içinde geçmesi bile tüylerimizi diken diken ediyor. Öfkeden çıldırıyoruz, derin bir utanca gömülüyoruz.
Sene 2022 ve biz, Türkiye’de yaşayan insan türü olarak bebeklerimizi, yavrularımızı tavuklar kadar, balıklar kadar dahi koruyamıyoruz. Üstlerine titreyemiyoruz. O halde insan olarak aklımızla, icatlarımızla, yarattığımız teknolojik dünyayla böbürlenip övünmenin hiçbir anlamı kalmıyor. Bu nedenle insanlığımızdan utanıyoruz.
Bu dehşet tecavüz vakasının sarsıcı yönünü katmerleştirense cemaat, aile, hükümet, yargı, polis iş birliğinde gerçekleşmiş veya üstünün örtülmüş olması. İşte olayın bu yönü herkesi, hepimizi öfkelendirmenin yanı sıra haklı bir korkuya, kaygıya sevk ediyor. Bu organize, bu örgütlü kötülük şu anda ülkeyi yöneten zihniyetten güç alıyor ve işte bu nedenle “hiçbirimiz güvende değiliz” duygusu hepimizi teslim alıyor, hepimizi ürkütüyor.
Düşünün ki tivit atan öğrenci, bir sahnede şaka yapan sanatçı, bizler gibi düşüncelerini açıklayan siyasetçi, haber yaptı diye gazeteci, eşitlik ve özgürlük istedi diye Gezi direnişçileri işte bu yargının kararlarıyla hapislere atılıyor, yıllarca suçsuz yere tutuklu yargılanıyoruz, hukuksuzca cezalandırılıyoruz.
8 Martlarda, 25 Kasımlarda kadınlar, 1 Mayıslarda emekçiler, Newrozlarda Kürtler, “barınamıyoruz” diyen öğrenciler karga tulumba, işkence yapıla yapıla ters kelepçeyle göz altına alınıyorlar.
Yani bir bebeğe organize tecavüz gibi bir insanlık suçunun ortaklarına “emanetiz” hepimiz.
Örneğin bizim duruşmalarımız ayda 15 gün boyunca kesintisiz şekilde yapılıyor. Tutuklu şekilde, olabildiğince hızlı “yargılanıyoruz.” Ama altı yaşında bir bebeğe (çocuk demeye dilim varmıyor çünkü daha bebek) tecavüz edenler, bunun üstünü örtenler gözaltına dahi alınmıyorlar, duruşmaları altı ay sonrasına bırakılıyor.
Bu rezaleti yıllardır bilip de gereğini yapmayanlar bakan sıfatıyla halen bize, toplumsal muhalefete parmak sallıyor, hakaret ediyorlar.
Kendine din alimi diyenler çıkıp bu vahşeti açıklamaya çalışıyorlar.
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi pespayeleşmiş bir rant kurumu halen “ama”lı, “fakat”lı açıklamalar yapıp “dinimize saldırmayın” diyerek olayın vahametini dinle örtmeye çalışıyor.
İşte bu tecavüz dehşetinin korkunçluğunun katmerleşmesinin nedeni budur.
Kimsenin İslamiyet’i suçladığı yok. Ama birileri ısrarla “İslam’a saldırı var” deyip tüm inananları aynı safta toplanmaya çağırıyor. Bu tam bir rezillik, tam bir aymazlıktır! Tecavüz vahşetine tepki gösterenlerin İslam ile sorunu yok. Sorun, İslam’ı kullanarak tecavüzü, hırsızlığı, zulmü örtmeye çalışan aşağılık yaratıklardır.
Çözüm derhal seçimdir, çözüm bu çürümeyi durduracak ve erdemli topluma geçişi kolaylaştıracak köklü bir rejim değişikliğidir.
Çözüm demokratik, açık, özgür, eşit bir toplumu var edecek olan yeni bir devlet yapılanmasıdır.
Çözüm özgürlükçü laiklikte, bilimsel eğitimde, hakça bölüşümdedir.
Çözüm bağımsız, tarafsız yargıdadır.
Çözüm bu olayda da ortaya çıktığı gibi özgür basındadır.
Bu dehşet tecavüzü ortaya çıkarıp üstüne giden tüm gazetecilere, özellikle Timur Soykan ile Murat Ağırel’e gazetecilik cesaretlerinden ve emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum. Demek ki özgür basın olmasa olmuyor işte.
Umutsuz olmaya gerek yok, toplumsal muhalefet çok güçlüdür, bu gidişatı el ele vererek beraberce, mutlaka düzelteceğiz. Kimse korkmasın, enseyi karartmasın.
Herkese yürek dolusu selamlar, sevgiler.
Selahattin Demirtaş
Edirne Cezaevi"