Yaptığı birçok başarılı filmin yanı sıra “Yol” filmiyle 1982 yılında Fransa’da Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü’nü alan ve sinemanın “Çirkin Kralı” olarak tanınan Kürt yönetmen ve senarist Yılmaz Güney, doğumunun 86’ncı yılında "Halkın Sanatçısı, Halkın Savaşçısı" isimli programla anıldı.
Güney Dergisi’nin Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi'nde düzenlediği anma programına birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi katılırken, salon Yılmaz Güney’i sevenlerle doldu, taştı.
Sunuculuğunu Güney dergisinden Burcu Özkaradeniz’in yaptığı anma programına, Fatoş Güney, Güney Dergisi Yazı İşleri Müdürü Tuncay Özkaradeniz, yazar Temel Demirer ve yazar Pakrat Estukyan konuşmacı olarak katıldı. Program, Yılmaz Güney’ın anısına saygı duruşuyla başladı.
‘BİRÇOK FAŞİST DİKTATÖRLÜK NASIL YIKILDIYSA…’
Tuncay Özkaradeniz, Güney’in filmlerinin önemine değinerek konuşmasına başladı. Ardından Güney’in sürgünde olduğu dönemde katıldığı bir toplantıdaki, “Faşizmi yıkmaya, siyasi hak ve özgürlükleri kazanmaya, demokratik bir Türkiye kurmaya kararlıyız. Bu kavga mutlaka demokrasinin zaferi ile sonuçlanacaktır. Hitler, Mussolini, Franco, Salaza, İran Şahı ve daha birçok faşist diktatörlük nasıl yıkıldıysa bunlarda yıkılacaktır” sözlerini hatırlattı.
‘HÜZNÜMÜZ ÜLKENİN YANSIMASIDIR’
Özkaradaniz’in ardından söz alan Fatoş Güney ise anma programında bulunanları selamlayarak söze başladı. Ülkedeki siyasi atmosferden dolayı Yılmaz Güney’in doğum gününün coşku ve sevinçle kutlanmasının mümkün olmadığını söyleyen Güney, “Ne yazık ki hepimiz de bir hüzün, keder ve bir endişe var. Bu bireysel bir şeyin ötesinde, ülkemizin içerisinde bulunduğu durumun bir yansımasıdır. Yılmaz doğalı 86 yıl, öleli ise tam 39 yıl oldu. Aradan geçen bunca uzun yıla rağmen ülkemiz hiç olmadığı kadar kötü ve endişe verici bir durumda. Yılmaz’ın, ‘Kazanacağız, mutlaka kazanacağız’ sözünün gerçekleşmesine az kaldı diyemeyeceğim maalesef” diye konuştu.
‘ÜLKESİNDEN AYRILMAK ZORUNDA KALDI’
Yılmaz Güney’in de Türkiye'de "köhne" düzen uygulamalarına maruz kaldığını belirten Güney, Yılmaz Güney’in devletin kıskacına alınma süreçlerine işaret etti. Güney, “27 Mayıs 1960 Darbesi özgürlük balonları uçururken, Yılmaz henüz 20’li yaşlarında kaleme aldığı bir hikayede 'komünizm propagandası' yaptığı gerekçesiyle 2 yıl ceza alarak cezaevine girdi. Ardından 6 ay da sürgün cezasına çarptırıldı. 12 Mart 1972 Darbesi’nde, devrimci öğrencilere para ve silah yardımı yaptığı ve Mahir Çayan ile arkadaşlarını evimizde sakladığı için 15 yıl ceza istemiyle yargılandıktan sonra 2 yıl Selimiye Askeri Cezaevi’nde tutuklu kaldı. 12 Eylül 1980 Darbesi’nde ise Güney dergisinde yazdığı yazılardan ötürü 100 yıl ceza aldığı için ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı” dedi.
‘YILMAZ GÜNEY HALA YASAKLI’
Yılmaz Güney hakkında yaşamını yitirdiği 1984 yılı sonrasında da çeşitli ceza ve yasaklamaların getirildiğine dikkati çeken Güney, yasaklamaların bugün ki AKP-MHP iktidarında da devam ettiğine dikkat çekti. Güney, şöyle devam etti: Süregelen Kenan Evren cuntası döneminde Yılmaz’ın filmlerinin gösterimi yasaklanırken, adından söz etmek dahi suç sayıldı. Daha sonra bu yasakların devamı oto-sansür olarak devam ettirilecekti. Yani artık kurumlar, televizyonlar bu yasaklamalar hukuki olmasa bile yasağı sürdürecek ve asla Yılmaz Güney filmlerini göstermeyeceklerdi. Recep Tayyip cuntasında da Yılmaz Güney’in filmleri gösterilmeyecek, fikirleri yasaklanacaktı.”
Anma programı Güney’in konuşmasının ardından Yılmaz Güney için hazırlanan belgesel gösterimi ile devam etti.
‘ULUSUNUN DAVASINI HAYKIRAN SAVAŞÇIYDI’
Daha sonra konuşan Temel Demirer ise ilk olarak Güney ile tanışma sürecine değindi. Güney ile tanıştıktan sonra aralarında güçlü bir dostluğun yaşandığını söyleyen Demirer, Güney’e dair izlenimlerini paylaştı. Demirer şöyle konuştu: “O günlerin içerisinde sürgünlük, o günlerin içerisinde ülkedeki faşizme karşı 'hayır' diyenlerin yürüyüşü vardı. O günlerden aklımda kalan tek şey; Yılmaz Güney’in hepimize nasıl insan olunacağını anlatmasıydı. Yılmaz Güney’e dair birçok tanım yapılabilir ama bana sorarsanız onun en temel özelliği; aşkların, tutkuların, bir komünizm davasının, insani olabilmenin tüm gereklerini yerine getirdiğiydi. Eğer bir gün bir yerde boyun eğmeyen, diz çöktürülmeyen birisini görürseniz; o, Yılmaz Güney’dir. O bir Kürt’tür ve her zaman Kürt ulusunun davasını her koşulda en gür sesiyle haykıran işçi sınıfı savaşçısıdır.”
Anma programı sanatçı Devrim Kavallı ve Baran’ın seslendirdiği ezginlerin ardından son buldu.