Ak Parti kurucularından ve eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, sosyal medya hesabından Fettullah Gülen Cemaati (FETÖ) soruşturması kapsamında cezaevinde bulunan ve dün koronavirüs nedeniyle hayatını kaybeden 84 yaşındaki tutuklu Nusret Muğla için “Nusret Ağabeyin ardından” başlıklı bir taziye mesajı yayınladı.
“Nusret Ağabey ile lise yıllarımda tanışmıştım” sözleriyle mesajına başlayan Arınç, Muğla ile tanışmasına ilişkin “Küçük berber dükkanlarında ortağı Kenan ile çalışırlardı. Zaman içerisinde dost olmuştuk. Güler yüzlü, tatlı dilli bir insandı... Risale-i Nur'ları okur, fırsat bulursa insanlara iman ve Kur'an hakikatlerini anlatır, herkese ikramda bulunurdu” ifadelerini kullandı.
Arınç, üniversite ve avukatlığa başladığı yıllarda da Muğla ile dostluğunun devam ettiğini, birlikte çay sohbetleri yaptıklarını anlattı.
‘Cezaevi hasta mahkumların tedavileri için uygun değil’
Arınç'ın cezaevlerinin hasta tutuklular için uygun yerler olmadığına dikkat çektiği mesajda şu ifadeleri kullandı:
“Hastalığı şiddetini artırdı ve maalesef kovide yakalanarak dün 84 yaşında hayata gözlerini yumdu. Bu güzel insanla olan hikayemin kısaca özeti budur: kendisine dair anılarımı kalbimin en müstesna köşesinde saklayacağım. Peki ardından söylenmesi gerekenler nedir? Cezaevi şartları hasta mahkumların tedavileri ve tedavi süreçlerinde gerekli koşullar açısından uygun değildir. Kalp ameliyatı olması gerekenler var, kanser hastaları var. Tedavileri mevcut şartlar altında mümkün değil. Bu insanların cezaevinde kalmasının kamuya hiçbir faydası yok. Cezalarının büyük bölümünü zaten cezaevinde geçirmiş insanlar. İnfazlarının ertelenmesinin kamusal faydalarının olduğu gibi bu insanların daha kolay şifa bulabilmelerine de imkan sağlayacaktır. Anayasamızın 17. maddesine göre cezaevlerinde dahi olsalar vatandaşların mutlaka insan onuruna yaraşır bir hayat yaşamaları gerekiyor.
ATK vurgusu
Çoklu ilaç kullanan, çocukları ile birlikte cezaevinde kalan kanser hastaları var, üstelik kovid riski altındalar. Bunların infazının ertelenmesi Adli Tip Kurumu’nun raporları onaylamasına bağlı. Eğer kurum, söz konusu raporları onaylar ise cezaevinden infazları ertelenerek çıkacaklar, belki iyileşmeyecekler ama ev ya da hastane şartları altında tedavileri mümkün olabilecek. Doktorlar inançlı olur, merhametli olur, adaletli olur. Onlar, Hipokrat yemini etmiş insanlardır. Bu insanların cezaevinde kalıp ölüme terk edilmesinin size, yargıya, toplumsal bütünlüğümüze ne gibi bir zararı olabilir? Lütfen bunları düşünün ve bu şekilde hareket edin. Burada sadece Anayasa'nın 17. maddesi değil, Cumhurbaşkanının da af yetkisi önem taşıyor. Sayın Sezer de, Gül de, Erdoğan da bazı hükümlüler için de bu yetkilerini kullanmışlardı. Kaldı ki Adli Tıp Kurumu, kendisine kanun ve yönetmelikler ile verilen yetkiyi hiçbir makam ve mevkiden korkmadan, hukuka uygun şekilde kullansa Cumhurbaşkanın af yetkisini kullanmasına dahi gerek kalmayacaktır."