Koronavirüs aşısını geliştiren BioNTech'in üst yöneticisi olan Prof. Dr. Uğur Şahin, Avrupa İlaç Ajansı ve AB Komisyonu'nun BioNTech ve Pfizer'in aşısına onay verdiği gün Hürriyet'in Almanca haber portalı yayın yönetmeni Christian Ehrhardt ve Hürriyet Berlin Temsilcisi Celal Özcan'ın sorularını yanıtladı.
Şahin'in verdiği demeç şu şekilde:
Aşının Türkiye'ye nakli için müzakereler yapıldığı haberleri var. Bu müzakereler hangi aşamada, görüşmeler daha ne kadar sürecek ve imzalar ne zaman atılacak?
Biz Türkiye'yle aylardır görüşüyoruz. Bana kalsa çoktan imzalar atılmış olurdu. Şu an ama son aşamalardayız ve bütün dileğim aşının Türkiye'ye de gitmesi için bu yıl içinde imzaların atılması.
Yani şu anda somut görüşmeler var?
Evet, görüşmeler devam ediyor.
Doz aşıların Türkiye'ye götürülmesinde soğutucu açısından lojistik bir sorun var mı? Bu soruna çözüm konusunda bir ilerleme ya da çözüm bulundu mu?
Aslında bir sorun olmaması gerekiyor. Doz aşıların kuru buzla nakliyatı yaklaşık 50 yıldır yapılıyor. Bu bugünün bir yüksek teknolojisi değil. Soğutucuları Türkiye'de muhafaza edecek şirketler var. Örnek kuru buz nakliyatçıları. Türkiye'de üniversiteler mükemmel bir altyapıya sahip. Ben bu konuda kesinlikle hiç şüphe duymuyorum. Aşı yerlerine nakliyat konusunda da. Bundan dolayı bir sorun yaşanmaz.
Türkiye'de tıbbi eğitimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Son yıllarda sizce bu alanda önemli ilerlemeler kaydedildi mi?
Kesinlikle, tıp alanında eğitim Türkiye'de kesinlikle mükemmel bir düzeyde. Türkiye'nin sağlık sistemi çok iyi işliyor.
Türkiye'de sizin ve ailenizle ilgili Hatay'dayken çekilmiş bazı fotoğraflar yayınlandı. Bu fotoğrafların ama sizinle hiç ilişkisi olmadığı ortaya çıktı. Doğru değil mi?
Evet, bu fotoğrafların ne benimle ne de ailemle bir ilişkisi var. Bunu özellikle vurgulamak isterim.
Şimdiye kadar siz daha çok kanserle ilgili araştırmalarınızla uzman çevreler arasında tanınıyordunuz. Şimdi koronavirüsle birden kamuoyunun odak noktasındasınız. Tüm Türkiye Hatay'dan gelen biri olarak sizinle gurur duyuyor. Bu olguyla nasıl hareket ediyorsunuz?
Ben büyük bir sorumluluk duyuyorum. Bir yanda tıbbi bir ilaç geliştirme konusu var. Bizim geliştirdiğimiz bu tıbbi ilaç insanlara uygulanacak ve bizim bunu en yüksek düzeyde yapmamız benim için çok önemli. Önemli olan aşıyla kimseye bir zarar vermemek ve insanlara yardım etmek.
İnsanların aşıyı aldıklarını ve bundan mutlu olduklarını görmek bana çok büyük enerji ve güç veriyor. Elbette bizim yaptığımızla bir çok insanın gurur duyuyor olmasının da bilincindeyim. Bunu anlıyorum. Özellikle biz Türkler, bizden birileri bir şey başarınca, çok seviniyoruz. Bu, Türk insanının çok güzel bir özelliği. Türkiye'de insanların gurur duyması bana güç veriyor. Ama aynı zamanda sorumluluk da yüklüyor.
Bu durumda insanın yaptıklarına iki kat daha fazla dikkat etmesi gerekiyor. Aynı zamanda belirli durumlarda insanlar için de örnek oluyor. Bu son şey benim için ikincil sayılır.
Benim prensibim her insana karşı samimi ve saygılı yaklaşmak. Bir bilim insanı olarak gerçeklerden sapmamak. O nedenle şimdi kamuoyu algısından hareketle benim kendimi değiştirmem gerekmez. Ben sadece ben olmaya devam ederim ve işime bakarım. Duruma göre davranmam veya değişmem söz konusu olmaz.
Koronavirüse karşı geliştirdiğiniz aşının etkileri konusunda çok şeyler söyleniyor. Gen bazlı bu aşı naddesi mRNA aşısı olan birinin vücudunda nelere yol açıyor?
MRNA her insan hücresinde olan doğal bir bilgi taşıyıcısından başka bir şey değil. Biz virüsün teknik planının bir parçasını insan hücresine göndermek için doğal biçiminden pek farklı olmayan temel taşıyıcının yapay biçimini kullanıyoruz.
Bu niçin önemli? Bununla bağışıklık sistemine bilgi veriyoruz ve diyoruz ki, "bak, virüsten bir parça bu, bunu tanı ve buna karşı bir bağışıklık cevabı vermen gerekiyor." Eğer bu bağışıklık cevabı başarılı olursa, virüsün vücuda girmesi durumunda insan vücudu virüsü hızla tanımaya ve onu etkisiz kılmaya hazırlanıyor.
Burada MRNA aşısını bilgi içeren ve ardından kendi kendini silen bir E-Mail haberiyle kıyaslayabiliriz. MRNA'da güzel olan, kalıcı olmaması. Kaybolup gidiyor. Bizim vücudumuzda bir haber formatının olması ve kendi kendini tekrar yok etmesi aslında bir devrim.
Bunun sonucu bilimsel olarak muhteşem bir özellik kazanıyor. Bu açıdan vücutta kalabilen gen bazlı diğer etkin maddelerden farklı. Bilgiler bir kaç gün sonra silinip gidiyor ve çok doğal olduğu için de insan genetiğini değiştirmiyor. MRNA genetiğe müdahale etmiyor. İnsan genetiği bildiğiniz gibi sabit. Ama bu madde kalıcı değil.
Siz bu teknik planın kendi kendini sildiğini, çekip gittiğini söylüyorsunuz. O zaman grip aşısında olduğu gibi her yıl yeniden aşı olmak mı gerekiyor. Nasıl işliyor sistem?
Ne kadar süre kalıcı olacağını şu an bilmiyoruz. MRNA bir kaç gün sonra kayboluyor. Ama bağışıklık cevabı bir hafıza işi.
Mail yoluyla üzerinde "önemlidir" işareti bulunan ve ne yapılması gerektiğini söyleyen bir haber aldığınızda, bu haber daha sonra tekrar yok olsa, silinse veya bir daha bulanmasa bile, hafızada tutuyorsunuz.
Bizim bağışıklık hafızamız da öyle çalışıyor. Bağışıklık sistemine bir haber geliyor ve o bu habere göre hareket ediyor. Bu bir tür hafıza olarak yıllarca kalabilir. Ama hafıza bu virüs antijeninde yıllarca kalır mı şu an bilmiyoruz.
Bunu bekleyip göreceğiz ve aşının bir yıl mı yoksa daha fazla mı koruyup korumayacağını ancak uzun bir yoldan sonra öğrenebileceğiz.
Şöyle diyebilir miyiz? Virüsün vücuda hücum etmesi durumunda hücreler virüsle aktif mücadele etmeleri için etkin maddeler salıyor. Etki daha sonra ne oluyor, kesiliyor mu yoksa antikor üretimi sürekli aktif mi?
Uzun bir süre devam ediyor. Sadece şu sayıları göz önünde bulundurun. Bizim bağışıklık sistemimiz binlerce milyar hücrelerden oluşuyor. Çok ama çok hücre var. Bu hücrelerin her biri çok farklı virüsleri tanıyor.
Vücudunuzda kızamık virüsünü tanıyan 100 bin, belki bir 50 bin kadar da kabakulak virüsünü tanıyan hücre var. Bunlar mücadeleye hazır birer küçük ordu gibi. Bir virüs tekrar çıkıp gelince, virüsle aktif mücadele etmek için bu 50 binden 500 bin veya 5 milyon hücre oluşuyor. Çoğalıyor ve virüse saldırıyor. İşte hafıza cevabı bu, virüsün vücuda girmesine karşı hazırlıklı olmak.
Yani bir nevi "nöbetçi" rolü görüyor, durumu fark edip, şimdi harekete geçmemiz gerekir diyerek hücreleri virüse karşı atağa geçiriyor?
Aynen, tamamen öyle. Tüm aşı maddeleri prensip olarak öyle çalışıyor.
Aşının verilmesinden sonra bir enfeksiyonun hafif geçmesi gibi yan belirtileri olacak mı? Yani kontrollü bir enfeksiyon mu hissedecek insan yoksa başka bir şey mi?
Hayır, bu hafif bir enfeksiyonla kıyaslanamaz. Semptomlar, bağışıklık sistemini harekete geçiren semptomlar. Elbette bir virüs de bağışıklık sistemini aktifleştiriyor, ama virüsün yol açtığı hastalık, elbette çok yönlü. Aşıyla koronavirüs enfeksiyonunu hafif alacaksınız demek yanlış olur. Öyle değil. Koronavirüs mesela tat alma duygusunu yok ediyor. Ya da koronavirüs akciğer ve iç organlara saldırıyor. Aşı bunları yapmıyor. Bunu hafif bir şekilde de yapmıyor. Aşı sadece ve sadece bağışıklık sistemini aktive ediyor, bunun sonucu insanın kendini biraz hasta hissediyor olması mümkün.
Dediniz ki, aşınız bugüne kadar bilinen 20 kadar virüse karşı etki gösterdi. Şimdi İngiltere'de yeni bir mutasyonu ortaya çıktı. Siz şimdi aşınızın buna karşı etkisini araştırıyorsunuz. Bu test süreci ne kadar sürer?
İki hafta sürer. O zaman bu konuda daha çok bilgi sahibi oluruz.
Kimin erken aşı olmasını, kimin olmamasını öneriyorsunuz?
Bu konuda şu an bir tavsiyede bulunamayız. Aşıya 16 yaşından itibaren onay verildi. Ama şimdi herkese yetecek kadar yok. Tavsiyeler sonunda sağlık bakanlığı tarafından düzenlenecek. O nedenle benim bu yönde bir tavsiyede bulunmam bir anlam taşımıyor. Bunu sağlık bakanlığı yapacak.