Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Aydın'daki Adnan Menderes Üniversitesi Atatürk Kongre Merkezi'nde bugün düzenlenen Mağdur Odaklı Adalet Buluşmaları Toplantısı’nda konuştu.
Temel görevlerinin, hangi görüş, hangi düşünce, hangi yaşam tarzına sahip olursa olsun herkesin hakkını ve hukukunu geliştirmek olduğunu vurgulayan Gül, bunun için çalışmalarına devam ettiklerini söyledi.
Adliyelerin kapılarının güven ve huzur vermesi gerektiğine işaret eden Gül, “Hiç şüphesiz adliyelerin içinden devletin koruyan, gözeten elini çekerseniz, geriye sadece ve sadece soğuk bir bina kalır. Bir binayı adliye yapan şey, üzerindeki asılı olan tabela değildir. Bir binayı adliye yapan şey o binanın içinde adalet duygusunun en temiz, en kesin en hızlı ve adil bir şekilde karşılık bulmasıdır” diye konuştu.
“Rüzgar hangi yönden eserse essin”
Hakimlerin kararını verirken, kimin ne dediği ne diyeceğiyle ilgilenmediğini kaydeden Gül, “Dışarıda rüzgar hangi yönden eserse essin hakim dosyasının yönüne bakar, dosyasındaki delillere bakar, ona göre karar verir. Mağdurun sesini duyan, haklıyı haksızı titizlikle gören, yalnızca anayasa ve kanunlara bakan bir duruş işte o kişiyi gerçek anlamda hakim ve savcı yapar. İşte o zaman vatandaş bu binaya 'adliye' der” değerlendirmesinde bulundu.
Yargıya yapılacak en büyük iyiliğin “tribün tezahüratı”nın bir parçası olmaktan sakınılmasından geçtiğini belirten Gül, şöyle devam etti:
“Bir taraf tutuklansın, diğer taraf tutuklanmasın diye tezahürat yaparken adaleti gerçekten isteyen birisinin yapması gereken yargı kararı sürecini saygıyla ve sükunetle beklemektir. Hukuk, sesi daha çok çıkanın değil, haklı olanın yanındadır. Öyle olması gerekmektedir. Hukukun üstünlüğü, hakkın ve haklı olanın üstünlüğüdür. Adalet, sessiz kitlelerin sesidir.”
“90'lı yıllar mağduriyet dönemiydi”
Türkiye'de 90'lı yılların vatandaşlar için mağduriyet dönemi olduğunu dile getiren Gül, milletin bu dönemde çok ağır bedeller ödediğini kaydetti.
“Sonra vicdanın ve hukukun sesini değil, örgütten aldığı talimatı dinleyerek hukuku itibar suikastlarına, iftira ve şantaj ajandasına alet edenler yine bu milletin masum evlatlarına, geleceğine, ufkuna, hayallerine karabasan gibi çöktüler. Ülkemizin tarih ve siyaset yerindeki müstesna yeri defalarca erozyona uğratıldı.”
“Bir grubun, imtiyazlı bir sınıfın değil…”
Hukuk devleti ilkesinin insan hak ve onurunu gözeterek ve bunları geliştirerek güçlendirilebileceğini kaydeden Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hukuk devleti bir grubun, imtiyazlı bir sınıfın değil, ülkedeki bütün vatandaşların kendisini emin ve güvende hissettiği bir devlettir ve hukuk devleti bir grup siyasetçinin, ideolojinin, bir grup idarecinin, bir kurumun değil, bizatihi milletin kararı ve tercihidir.”