Mardin-Midyat'ta bulunan Mor Gabriel Manastırı Vakfı tarafından açılan mülkiyet davasının temelinde Mardin'in Dargeçit ilçesinde yüzyıllardır Süryani cemaati tarafından kullanılan 140,47 metrekarelik bir taşınmaz bulunuyor.
DW’nin haberine göre Mor Gabriel Manastırı Vakfı, kendisine ait olduğunu söylediği mülkün 1986 ve 2007 yıllarında gerçekleştirilen kadastro çalışmalarıyla "kargir dükkan" olarak Hazine adına kaydedilmiş olmasına karşı ulusal mahkemelere başvurmuş, ancak sonuç alamamıştı.
Ulusal mahkemeler bu süreçte aynı bölgede vakfa ait kimi mezarlıkların iadesine hükmetmiş olsa da AİHM gündemine taşınan mülk "mezarlık olmadığı" gerekçesiyle vakfa iade edilmedi.
Vakıf 2013 yılında, iç hukuk yollarını tamamladıktan sonra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) mülkiyet, din ve vicdan özgürlüğü ve adil yargılanma hakları ile ayrımcılığın yasaklanmasına ilişkin maddeleri temelinde Strasbourg merkezli AİHM'de Ankara'dan davacı oldu.
Vakıf davaya konu olan parselin yol genişletme çalışmaları sırasında yaratıldığını ve 2006 yılında üzerine mağazalar inşa edilmeden önce Süryani cemaatine ait mezarlığın parçası olduğunu savundu. Kadastro mahkemelerinin 2008 ve 2009 yıllarında bölgede gerçekleştirdikleri incelemelerde tüm tanıkların kadastro ile parsellenen arazinin geçmişte Süryani cemaati tarafından kullanılan bir bütün oluşturduğuna tanıklık ettiğini bildirdi.
Türkiye başvurunun reddini istedi
Türk hükümeti ise AİHM önündeki savunmasında davacı vakfın AİHS'nin mülkiyet hakkı maddesi çerçevesinde "mülk sahibi" sayılamayacağı tezini işledi. Bu mülkün 1936 yılında gayrimüslim vakıflardan talep edilen mülk ve varlık beyannamesinde yer almadığını savundu. AİHM gündemine taşınan parsel üzerinde kilise ya da mezar taşı olmadığını ileri süren Ankara, yerel makamların 18 Haziran 2020 tarihli bir raporuna atfen "yöre belediyesinin eskiden yol olarak kullanılan bu parsel üzerinde mağazalar inşa ettiğini" belirtti. Davacı vakfın söz konusu taşınmazın iadesi için Vakıflar Genel Müdürlüğüne talepte bulunabileceğini savunan Hükümet, iç hukuk yollarının tükenmediği gerekçesiyle başvurunun reddedilmesini istedi.
AİHM ‘yeni bir dava’ mesajı verdi
AİHM ise yargı sürecindeki usulsüzlüklerden ötürü AİHS'nin mülkiyet hakkıyla ilgili maddesinin ihlal edildiğine hükmetti. Mahkeme, ulusal yargı organlarının davaya konu olan parselin 2006 yılından önceki durumunu dikkate almadığı sonucuna vardı. Kadastro mahkemeleri tarafından 2008 ve 2009'da kaydedilen tanık ifadelerinin önemine işaret etti. Türk hükümetinin, tezlerini savunurken dile getirdiği 18 Haziran 2020 tarihli raporun örneğini AİHM'ye sunmadığını bildirdi.
Mahkeme davacı vakfın din ve vicdan özgürlüğü ve ayrımcılık temelindeki başvurularının incelenmesine gerek duymadı.
AİHM vakfın maddi tazminat talebine de olumlu yanıt vermedi. Ancak, mülkiyet hakkının ihlali hükmü temelinde en uygun hak arama yolunun "yeni bir dava" ya da "yargı sürecinin yenilenmesi" olacağı mesajı verdi.
Mahkeme buna karşılık, oy birliğiyle aldığı kararda, davacıya 5 bin euro manevi tazminat ve 7 bin euro gider ve mahkeme masrafı ödenmesini kararlaştırdı. Karar, taraflardan birinin itiraz etmemesi halinde üç ay içinde kesinleşecek.