Birleşmiş Milletler'in (BM) Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki insan hakları ihlalleri ile ilgili raporu beklenirken Uluslararası Af Örgütü, bölgede tutulan 48 Kazak ve Uygur'a ilişkin yeni tanıklıkları paylaştı.
Bu kişilerin ailelerinden toplanan tanıklıkları uluslararası kamuoyu ile paylaşan Af Örgütü, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet'nin yakın zamanda Sincan'ı ziyaret etmiş olmasına rağmen bölgedeki duruma ilişkin raporunu hala yayınlamadığını ifade etti.
Uluslararası Af Örgütü, bu bağlamda BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri'ne yönelik harekete geçme çağrısını yineledi.
Bachelet, Mayıs sonunda Sincan'a kısa süreli bir ziyareti de içeren Çin ziyaretinin ardından basın toplantısında konuşmuş, fakat konuşması sırasında Çin'de, özellikle de Sincan bölgesinde yaşanan insan hakları ihlallerinden söz etmediği için eleştirilmişti.
Michelle Bachelet daha sonra Sincan'da gözaltında tutulan Uygurlar veya aileleriyle görüşemediğini ve bölgede geçirdiği süre boyunca yanında devamlı resmi görevlilerin bulunduğunu söylemişti.
"Seyahat etmek bile 'suç delili' olabiliyor"
Uluslararası Af Örgütü, Türkiye'de, Sincan'da gözaltında tutulan 48 kişinin sürgündeki yakınlarıyla yüz yüze görüşmeler gerçekleştirdi. Bugün (6 Temmuz) yayınlanan rapor da bu görüşmelerin neticesi.
Af Örgütü'nün aktardığına göre, "bu kişiler, yakınlarının, seyahat etmek veya çocuklarının yurt dışındaki eğitim masraflarını karşılamak gibi son derece sıradan pratikleri nedeniyle 'terörle' bağlantılı veya diğer türde uydurma suçlamalarla alıkonulduğunu" anlattı.
Dahası, bu kişilerin "bazılarının ise yalnızca dini inançları veya etnik aidiyetleri nedeniyle gözaltında tutulduğu anlaşılıyor."
Raporda paylaşılan yeni tanıklıklar özetle şu şekilde:
"Mahkeme yok"
- Kazak bir kadın, Gülayşe Oralbay, erkek kardeşi, emekli Uygur gazeteci ve çevirmen Dilşad Oralbay'ın 2017'de Çin yetkilileri tarafından Kazakistan'dan Sincan'a dönmeye ikna edilmesinin ardından yaşadıklarını anlattı. Sincan'a döndüğünde pasaportuna el konuldu ve Oralbay birkaç ay sonra gözaltına alındı.
- Gülayşe, "Mahkeme yok, direkt cezaevine kapattılar, 25 yıl sürebileceğini söylemişler. Kendisinin bile sebebini bildiğini sanmıyorum. Birisi Kazakistan'a gittiği için olduğunu söyledi. Başka bahaneler de var, açık bir gerekçe veya sebep yok" dedi.
- Gülayşe ve Dilşad'ın iki kız kardeşi, Bahtıgül ve Baila Oralbay da kampta tutuluyor.
- Abdullah Resul, Uluslararası Af Örgütü'ne, erkek kardeşi, Uygur çiftçi Parhat Resul'un Mayıs 2017'de bir gözaltı kampına götürüldüğünü belirtti. Ailesi o tarihten beri Parhat'tan haber alamadı ancak 2018'de, güvenilir bir kaynak, Parhat'ın dokuz yıl hapse mahkum edildiğini söyledi.
- Ailesi, Parhat'ın yalnızca dindar bir Müslüman olduğu ve hayır işleri yaptığı için gözaltına alındığını düşünüyor. Aile üyeleri, Parhat'ın eşi Kalbinur ve kayınvalidesi Parizat Abdugül'ün de hapsedildiğini bildirdi. Parhat ve Kalbinur'un 14 ve 16 yaşlarında iki kız çocukları ve 11 yaşında bir erkek çocukları var.
- Abdullah Resul, "[Çin hükümeti] kimliğimizi yok etmek istiyor, kültürümüzü yok etmek istiyor, dinimizi yok etmek istiyor. Umarım herkes vatanımızda neler olduğunu net bir şekilde görür" dedi.
"Ayrılıkçılık" suçlaması
- Medine Nazimi, kız kardeşi Mevlüde Hilal'in sesini en son 2016'da duyduğunu belirtti. Mevlüde Türkiye'de okuyordu ancak hastalanan annesine destek olmak için Sincan'a dönmesinin ardından 2017'de bir gözaltı kampına gönderildi. Daha sonra, "ayrılıkçılık" suçlamasıyla 10 yıl hapse mahkum edildiği söylendi. Mevlüde evli ve küçük yaşta bir kızı var.
- Medine, Uluslararası Af Örgütü'ne, "Kız kardeşimi götürdüklerinde yeğenim Ayşe daha bir yaşındaydı. Sadece günlük hayatlarımıza devam ediyorduk, mutlu bir aileydik. Kız kardeşim bir tek sebeple alındı; Uygur olduğu için" dedi.
"Ölüm tehdidi"
- Sincan'daki durumla ilgili konuşan kişiler bunu büyük bir riski göze alarak yapıyor. Alıkonulan kişilerin aile üyeleri yaşadıklarını kamuoyuyla paylaştıkları için yetkililer tarafından tehdit edildiklerini söyledi.
- Türkiye'de yaşayan Uygur iş insanı ve aktivist Abdurrahman Tohti, uluslararası basına, eşi ve annesinin cezaevine kapatıldığını ve babasının keyfi olarak gözaltına alındığını anlattı. Tohti, Uluslararası Af Örgütü'ne, basına konuştuktan sonra Türkiye'deki Çin Konsolosluğu'nun kendisini aradığını ve gözaltı veya bir "otomobil kazasında" ölümle tehdit ettiğini ifade etti.
"İhlallerin feci boyutu"
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard da, "Bu ailelerin anlattıkları, Sincan'da meydana gelen ve insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına giren korkunç olaylara dair fikir veriyor. Birçok kişi, çok sayıda aile üyesinin gözaltında tutulduğunu belirterek ihlallerin feci boyutlarını ortaya koydu. Bir erkek, 40 akrabasının gözaltında tutulduğunu söyledi" dedi.
Uluslararası Af Örgütü'nün topladığı yeni tanıklıklar, "Birbirlerinden koparılan Uygur ailelerin kabusu" başlıklı kampanyaya dahil edildi. Kampanya kapsamında, Çin'in Sincan'da kurduğu oldukça geniş cezaevi ve gözaltı kampları sisteminde kapatılan 120 kişinin hikayeleri anlatılıyor.