Selahattin Demirtaş: Onursuzluğu kabul etmedik, etmeyeceğiz
Dönemin başbakanı “Davutoğlu’na hakaret”ten yargılandığı davada 2015 yılında yaşanan olayların fotoğraflarını göstererek savunma yapan Demirtaş, “Size bir korku filmi anlatmıyorum, bunların tamamı bu ülkede yaşandı. Onursuzluğu kabul etmedik, etmeyeceğiz”
Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında Mersin’de 27 Şubat 2016 yılında düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada dönemin Başbakanı olan Ahmet Davutoğlu’na hakaret ettiği iddiasıyla açılan davanın duruşması, Mersin 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Demirtaş, tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Cezaevi’nden, bazı avukatları ise Diyarbakır’dan Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden duruşmaya katılırken, Demirtaş’ı savunmak için çok sayıda avukat ise duruşma salonunda hazır bulundu.
Pandemi gerekçesiyle duruşmayı izlemek için gelen 4 gazeteci ile HDP Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ve beraberindeki 3 kişiye izin verilirken, gelen çok sayıda izleyiciye ise izin verilmedi. Bunun üzerine çok sayıda kişi mahkeme salonunun bulunduğu koridorda beklemek zorunda kaldı.
Önceki duruşmalarda mütalaa verildiğinden kaynaklı esasa karşı savunma yapması istenilen Demirtaş, savunmasına usul hatalarına dikkati çekerek başladı.
Demirtaş’ın yaptığı savunma şöyle: “Şimdi bu dosyada esas hakkında savunma alınmadan mütalaa oluşturulmuş bu dosyada. Cumhuriyet Savcısı benim savunmamı dinlemeden mütalaa vermiş. Hukuka aykırılığı bir tarafa bırakıyorum. Cumhuriyet Savcısı için savunmaya dair ne söyleneceği ne tür deliller ortaya konulacağı hiç bir anlam ifade etmiyor olmayacak ki, savunmayı beklemeden cezalandırılmam yönünde mütalaa oluşturmuş. Bu hususa özellikle dikkat çekmek istiyorum. Çünkü insanların savunması alınmadan savcı sadece iddianameye bakarak cezalandırılmasını istiyorsa, savunma açısından ortaya konulacak hiç bir delil cumhuriyet savcısını bağlamıyor anlamına gelir.
‘SİYASİ OPERASYONUN DEVAMI’
5 yıl önce 4 Kasım 2016 günü kendisi ve Figen Yüksekdağ’ın yanı sıra 12 milletvekilinin siyasi operasyonla gözaltına alınıp tutuklandığını hatırlatan Demirtaş, “Bunların hepsi AİHM’in kararlarıyla siyasi saiklerle tutuklanma olduğu tescillendi, kesinleşmiş oldu. Bu davada da yani dönemin başbakanı Davutoğlu’na hakaret gerekçesiyle açılan bu dava da 4 Kasım’da başlayan siyasi operasyonlar çerçevesinde yürütülen yargı tacizinin bir parçasıdır” dedi.
Kendisi hakkında açılan davalara dikkat çeken Demirtaş, tamamının cumhuriyet savcılarının hükümetten aldıkları açık siyasi talimatlar sonucunda hazırlanmış iddianameler olduğunu, bu davanın da bulardan yalnızca biri olduğuna değindi. Demirtaş devamla, “O dönemin fezlekelerini ya da iddianamelerini hazırlayan savcı Ahmet Davutoğlu’nun AKP’den ayrılıp ayrı parti kuracağını muhalefet partisi olarak faaliyetlerine devam edeceğini öngörebilmiş olsaydı yine bu davayı açar mıydı? Benim deneyimime göre açmazdı. O dönem Erdoğan’a ve başbakan Davutoğlu, hükümete dönük her türlü eleştiri fezlekeye ve iddianameye dönüştürüldü ve HDP’liler üzerinde siyasi baskı aracı olarak kullanıldı. Bu da onlardan birisidir.Peki Ahmet Davutoğlu kim, ben kimim? Bun burada sanığım, kendisi müşteki. O dönem görev yaptığım TBMM’de temsili bulunan 3’üncü büyük partinin eş genel başkanıyım Davutoğlu da o dönem iktidar partisinin genel başkanı hem yürütme organının başı hem başbakana. Mahkemenizde bir muhalefet partisi liderinin hükümete yönelik eleştirileri bir suç olarak addedilmiş ve ondan dolayı benden hesap soruluyor. Geçen duruşmada ifade etmiştim bugün tekrarlamak durumundayım. Demokratik ilkelere haiz devletlerde veya sistemlerde hükümeti yani devleti denetleyen merciler vardır. Bunların en önemlisi parlamentodur. Yani halkın oyuyla seçilmiş milletvekilleri ve siyasi partiler hükümeti icraatlarından dolayı denetlerler, bu denetim raporları meclise sunulur, iç tüzüğe dayalı denetim faaliyeti yürütülürken aynı zamanda basın toplantıları miting ve yürüyüşler gibi sivil demokratik baskı yöntemleriyle hükümet denetlenir. Kamuoyunun bilgisine sunularak hükümetin faaliyetlerinin anayasaya uygun bir şekilde yürümesi için denetim faaliyeti icra edilir” ifadelerini kullandı.
YARGI, HÜKÜMETİ DENETLEYECEK MERCİİDİR’
Hükümeti denetleyecek bir başka merciinin yargı olduğuna dikkat çeken Demirtaş, “Yürütmenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir. İktidarın bütün idari işlemleri yargı denetimine tabidir. Yani şuanda yasamanın bir üyesi olarak yaptığım denetim faaliyeti nedeniyle devletin bir başka erki olan yargı tarafından sorguya çekiliyorum. Şöyle bir benzetme, metaforla anlatmaya çalışayım. Diyelim ki siz idare mahkemesisiniz ve bir yurttaş idarenin bir işlemi nedeniyle size iptal davası açtı. Siz bu davayı iktidarı denetleme adına anayasadan kaynaklı yetkilerinizi kullanarak millet adına yürüttünüz, yaptınız. Ben de yasamanın bir üyesi olarak sizin yaptığınız bu yargısal denetimi parlamentoya taşıdım. Mersin İdare Mahkemesinin hakkında soruşturma açılmasına yani bir başka denetim organı olan parlamentoyu devreye sokmaya çalışıyorum ve sizin yaptığınız denetim faaliyetti nedeniyle sizi suçluyorum. Bu ne kadar abes ve anti demokratik olur ise bu da dava ve yargılama da o kadar abes ve anti-demokratiktir. Yürütmeyi meclis denetlemeyecek de kim denetleyecek. Yürütme onun işlemleriyle hükümet ve milletvekilleri ilgilenmeyecekse kim ilgilenecek? Ancak parlamentonun ve anayasanın hiçe sayıldığı rejimlerde yürütme organının eylem ve işlemleri sınırsız ve sorumsuz bir baskıya dönüşür ki şuanda onu yaşıyoruz. 2016 4 Kasım’ında bize yönelik yürütülen siyasi operasyondan beri Türkiye bunu yaşıyor” diye konuştu.
‘SÖZLERİM UYGULAMA VE KARARLARA YÖNELİKTİR’
Konuşmasının devamında “Müşteki Ahmet Davutoğlu’nun iş ve işlemleri dışında neyine hakaret etmişim?” diye soran Demirtaş, “Söz konusu konuşmanın tamamındaki Ahmet Davutoğlu eleştirisi başbakan olmasından dolayı aldığı ve uyguladığı kararlara yöneliktir. Örneğin konuşmamın içeriğinde hiç şöyle bir şey var mı? ‘Ahmet Davutoğlu ticarette güvenilmezdir ya da özel yaşamında şöyledir.’ Ahmet Davutoğlu arkadaşlarıyla dedikoducudur. Ahmet Davutoğlu çocuklarına karşı vurdum duymazdır mı demişim? Ahmet Davutoğlu’nun siyasi faaliyetlerinden ve başbakanlık görevlerinden kaynaklı eleştiri yapmışım. Bu eleştirileri yaparken kendi üslubumla, sert bir şekilde kamuoyunun dikkatini çekecek bir yöntemle ve özellikle gündeme taşıyabilecek şekilde kendi üslubumu kullanmışım. Bunu nerede yapmışım? Mersin’de yaptığım konuşmadan 3 gün önce TBMM çatısı altında meclis grup toplantısında bunları söylemişim. Dosyanızda bilirkişi raporu var. Söz konusu grup toplantısı 23 Şubat 2016 tarihinde gerçekleşmiş, bundan 4 gün sonra Mersin’deki mitingde benzer düşüncelerimi neredeyse aynı cümleleri orada da söylemişim. Yani anayasada bana tanınan milletvekili olmamdan kaynaklı meclis çatısı altında ifade ettiğim sözleri ya da düşünceleri dışarıda da tekrarlamakla mutlak sorumsuzluk hakkımı kullanmışım. Mutlak sorumsuzluk tekrar hatırlatmak istiyorum dokunulmazlıktan ayrıdır kaldırılamaz sınırlanamaz, ömür boyu devam eder. Yani meclis çatısı altında ifade ettiğim düşünceleri ömrüm boyunca dışarıda tekrarlayabilirim; suç teşkil etse bile. Altını çizerek söylüyorum suç teşkil etse bile soruşturulamaz. Bunun anlamı şudur, anayasa 83/1 soruşturulamaz derken bu konuda milletvekiline soruşturma açılamaz diyor, soru sorulamaz. Bırakın kovuşturmayı, sanık durumuna düşürülmeyi, bugünkü gibi sanık sıfatıyla ifadesinin alınmasını. Soruşturulamaz” dedi.
Demirtaş, davaya konu olan geçmiş konuşma ve açıklamalarına dair fotoğraflar göstererek şu savunmayı yaptı:
SAVCI ANAYASA’YI TANIMIYORUM DEMİŞ
Şimdi bunu Cumhuriyet Savcısı’na da söylemişiz, mecliste ifade ettiğim sözleri dışarıda tekrarlamışım. Anayasanın 83 maddesi iddianameyi hazırlayan cumhuriyet savcısının umurunda değil. Anayasa bizi bağlamaz diyor. Yetmemiş mahkemenizden istemişiz, inceleyin demişiz. Soruşturma yürütülemez. Buradaki düşüncelerim suç teşkil etse bile kamu davasına konu edilemez. Dolayısıyla düşme kararı verin benim savunmamın alınmasına gerek yok dedik. Onu da yapmamışsınız yetmemiş cumhuriyet savcısı mütalaasını hazırlarken yine anayasayı tanımıyorum demiş milletvekillerinin sorumsuzluğu beni ilgilendirmez demiş ve savunmamı talep etmiş. Dolayısıyla dosyanızda bulunan bilirkişi raporunun dikkate alınarak düşme kararı verilmesi gerekiyor.
FOTOĞRAF KARELERİNİ GÖSTERMEK ZORUNDAYIM
Gelelim konuşmamın içeriğine yani ben sorumsuzluğun arkasına saklanarak düşme talep etmiyorum. Ben düşüncelerimi, düşünce ve ifade özgürlüğü, eleştiri hakkı ve parlamenter yetkim kapsamında olduğunu iddia ediyorum. Şimdi cumhuriyet savcısı iddianameyi ve fezlekeyi hazırlarken bu eleştirilerimi yönettiğim dönemde neden yaptığımı araştırma gereği duymamış. Duruşma savcısı da araştırma gereği duymamış. Birazdan göstereceğim fotoğraflar için herkesten özür diliyorum. Bu fotoğraf karelerini bir kez daha göstermek zorundayım. Bakın konuşmamın içeriğinde var. Örneğin 8 Eylül 2015 tarihinde konuşmayı yapmamdan birkaç ay önce Cizre’de Cemile Çağırga isimli 10 yaşındaki çocuk evinin önünde güvenlik güçlerince açılan ateş sonucunda öldürülmüş, defnedilmesi için aile mezarlığa gitmek istiyor.
YALVARDIM AMA DEFNETTİREMEDİK
Sokağa çıkma yasağı var ve bu yüzden çocuğun cenazesinin defnedilmesine izin verilmemiş. Bu benim iddiam değil hem dava konusudur hem de gerçek. O günde kamuoyunun gündemine geldi, Silopi teşkilatımız Şırnak milletvekillerimiz bizi bilgilendirdi olay doğru. Onun üzerine başbakana milletvekillerini gönderdim. Meclis grubundan çağrı yaptım, basın toplantısı yaptım ama Cemile Çağırga’nın defnedilmesine izin verilmedi. Bakın fotoğrafı burada bu bir derin dondurucudaki çocuk cenazesidir. Gördüğünüz derin dondurucu içinde kefene sarılı Cemile’nin cenazesidir. Başbakan Ahmet Davutoğlu’na rica ettim, adeta yalvardım, defin ettiremedik. Günlerce burada kaldı cenazesi 10 yaşındaki Cemile Çağırga. Cemile Çağırga kim? Bu işte, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, Kürt kızı. Defnettiremedim.
Bir başka konuşmamda geçen eleştiri. Ekim 2015. Şırnak kent merkezi. Hacı Lokman Birlik. Şırnaklı bir genç şehir içindeki operasyonda öldürüldüğü söyleniyor panzerin arkasına bağlanıyor ve sürükleniyor. Bu görüntüler herkes tarafından görüldü. Ondan dolayı polislere soruşturma açıldı görüntülerin doğru olduğu ortaya çıktı ben de Ahmet Davutoğlu’nu bundan dolayı eleştirmişim. Bu polislere hiç bir işlem yapılmadı sadece soruşturma açıldı kapatıldı ve 2015 Türkiye’sinde bu görüntüler ülkeye izletildi. Tarih 22 Aralık 2015, konuşmayı yaptığım konuşmanın tarihi ne 3 ay önce.
BİR DEHŞET FİLMİ ANLATMIYORUM
Taybet İnan, 68 yaşında Silopi’de evinin önünde güvenlik güçleri tarafından öldürüldü. Tam 7 gün cenazesi kaldırımda kaldı sokağa çıkma yasağı var denildi. Eşi almak istedi ateş açıldı oğlu almak istedi ateş açıldı onlarda yaralandı. Sayın hakim ben bir dehşet filmi anlatmıyorum, 2015 Türkiye’sinde yaşlı bir kadının cenazesi tam 7 gün sokakta çürümeye terk edildi. Ahmet Davutoğlu başbakandı ben muhalefet lideriydi. Bu kadın müslüman bir kadındı velev ki dinsiz de olabilir. Bu kadın Silopili bir Kürt kadını. Cenazeye saygı istedim cenazeye. Bu yapamazsınız insanlık onuru çiğneniyor yapamazsınız dedim. Bunu söylemeden önce milletvekili arkadaşlarımı yine Ahmet Davutoğlu’na gönderdim rica ettim dedim ki gidin deyin ki bakın siyasi rekabet başka bir şey, gerilim var doğru, sokaklarda çatışma var, hendek barikat var doğru, ama insani bir durum yapmayın dedim. Aldırmadı cenazenin oradan alınmasına izin vermedi.
YAPILANLARIN HEPSİ VAHŞETTİR
Başka bir fotoğraf, çok özür diliyorum bu fotoğrafı da göstermek zorundayım. O günkü öfkemin nedeni anlaşılsın. Ağustos 2015 yer Varto. Kader Kevser Altürk. Bu fotoğraf yayınlandı. Varto kent merkezinde öldürüldü denilerek çıplak bir kadının fotoğrafı JÖH hesaplarından yayınlandı. Valilik soruşturma açtı. Soruşturma açan vali merkeze alındı. Vali beyin eşi vicdanımız bunu kaldıramaz demiş. Vali bey ahlakım bunu kaldıramaz dedi. Benim ahlakım da kaldıramaz sayın hakim. Kim olursa olsun bunu yapamaz. Bunların hepsi 3 ay içerisinde oldu. Ahmet Davutoğlu başbakandı, ben eleştirdim diye yargılanıyorum bunları yapanların hiçbiri yargılanmıyor. Soruşturma bile açılmadı. Yer Türkiye Cumhuriyeti ben Türkiye cumhuriyeti vatandaşıyım bunların hepsi vatandaşımız, ben vatandaşım Ahmet Davutoğlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. İsrail’den söz etmiyorum, Bosna’dan da bahsetmiyorum, ki orada da yapılanların tamamı vahşettir. Cizre’den Şırnak’tan, Silopi’den söz ediyorum. Peki ben dile getirmeyeceğim de kim dile getirecek, Bahçeli mi bunları dilecek. Yok umurunda bile değil. Sorunlu muhalefet biziz. Bunu yapmak zorundaydık yapmazsak onurumuzu insanlığımızı kaybederdik.
SANIK SANDALYESİNDE OLMASI GEREKENLER BAŞKALARIDIR
O gün orada yaptığım eleştirilerin arkasındayım. Ahmet Davutoğlu bunların hepsinin üstünü örtmüştür. Bugün muhalefettir hiç fark etmiyor. Çıkıp anlatsın bunlar nasıl oldu nasıl üstü örtüldü? toplum nasıl bunlarla korkutulmaya, onursuzlaştırılmaya çalışıldı. Biz bunu kabul etmedik. Düşünün bu kadar vahşet yaşanmış, yargı sizsiniz burada yargılanması gereken ben miyim? Bütün bu olup bitenlerden sonra ortaya çıkan tek sanık ben mi olmalıyım? Bu mudur, Türkiye Cumhuriyetinde Kürde sunulan adalet bu mudur? Bu bir ayrımcılıktır Anayasanın ayrımcılık eşitlik ilkelerine aykırıdır, AİHS’nin 14’üncü maddesinin eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu kız (Cemile) terörist diyor ya. 10 yaşında. Bu yapılamaz burada sivil insanlardan söz ediyorum. Ayrımcılık yapılmıştır. Kürtler kimliklerinden dolayı katli vacip görülmüştür. Bunu savunduğumuz için biz ne terör yandaşı oluruz ne ırkçı oluruz. Sadece insan oluruz. Ben insanlığımı yaptığım için bugün sanık sandelyesine oturtulmuşum. Sanık sandalyesinde olması gerekenler başkalarıdır ben değilim hakim bey. Ayıptır, günahtır, zulümdür.
SUÇLANMASI GEREKEN BEN DEĞİLİM
Bizim için değil temsil ettiğimiz halk adına zulümdür, yapmayın etmeyin. Biz bunu hak etmiyoruz, bu hakareti hak etmiyoruz. İnsanlarımız yurttaşlarımız öldürülecek katledilecek üstüne soruşturma açılmayacak onların derdini dile getiren haykıran siyasi temsilcileri yargılanacak. Olacak iş mi nasıl bunu vicdanınız kabul edecek. Siz hakimsiniz vicdanıyla konuşur. Bu dosyada benim savunmamı almadan düşme kararı vermeliydiniz. Ben şuan yargılanıyorum oldu bitti. Ceza verseniz, düşme verseniz, sonuç değişmez. Ben bundan suçlandım suçlanması gereken ben değilim.
YÜREĞİME DOKUNAN BİR DOSYA OLMASAYDI SAVUNMA YAPMAYACAKTIM
Bakın bir başka muhalefet partisi CHP ile ilgili bir örnek vermek istiyorum. CHP milletvekili Mahmut Tanal hakkında bir suç duyurusu olmuş. Buradaki herkesin affına sığınarak bu cümleleri okumak istiyorum. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın burada hakaret yok deyip takipsizlik verdiği cümleleri okuyorum. (...) Denilmiş ki bu ifade özgürlüğü kapsamındadır. Çok sayıda örnek var. Ahmet Atilla Şentürk “Her şehide karşılık bir HDP milletvekili indirmelisiniz” demiş. Açık kimlikle yapılmış, takipsizlik kararı verildi. Yüzlercesini okuyabilirim. Cinsiyetçi küfürler, hakaretler… Bir kez mi yargı bizimle ilgili adil işlemez. Bir tane mi pamuklara saracağımız, adalete hukuka uygun karar çıkmaz mı ki diyelim bu ülkede adalet var. Bunları söylemek için bugün duruşmaya katıldım. Bu dosya bu kadar beni inciten yüreğime dokunan bir dosya olmasaydı emin olun savunma yapmaya gerek duymazdım. Savcılık ceza istemiş ceza verecekseniz de takdir sizindir.”
Demirtaş’ın avukatları ise müvekkillerinin yasama sorumsuzluğunu hatırlatarak dosyanın düşmesini, aksi durumda tevsi tahkikat taleplerinin araştırılmasını talep etti. İddia makamı ise taleplerin ret edilmesini istedi.
Daha sonra söz verilen Demirtaş, iddianamedeki IŞİD ve El Nusra’ya dönük söylediği hususların suç unsuru olarak gösterilmesine değinerek, “Hükümetin dış politikasını eleştirmek nasıl hakaret olabilir? Hükümet, çıkar ‘bu bunları desteklemiyorum’ der. Biz de desteklediğini iddia ediyoruz ve bunun yanlış olduğunu söylüyoruz. Beslemeyin bunları diyoruz. AKP hükümeti Suriye’de çeteleri desteklemiştir, silah göndermiştir. Türkiye de lojistik, istihbarat desteği sunmuştur. Bu bir hatadır. Türkiye, Suriye iç savaşına böyle dahil olmuştur” dedi.
Hakim, müdafilerin tevsi tahkikat taleplerini ret edilmesine, önceki duruşmada talep edilen somut norm talebinin Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vererek, duruşmayı 31 Aralık’a erteledi.