IPI: Türkiye'de gazeteciler baskı kıskacında
Uluslararası basın örgütlerinin hazırladığı raporda "170 gazetecinin cezaevinde bulunduğu 2017'de, en yüksek seviyesine ulaşan tutuklu gazeteci sayısında ciddi bir azalma oldu.
Dokuz basın ve ifade özgürlüğü örgütü ile hak grupları Ekim’de Türkiye’de düzenlenen uluslararası basın özgürlüğü misyonunun raporunu kamuoyuyla paylaştı.
Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (International Press Institute/IPI) “Türkiyeli Gazeteciler Baskıların Kıskacında” başlığıyla yayımladığı raporda Avrupalı Gazeteciler Derneği (AEJ), Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF), Avrupalı Gazeteciler Federasyonu (EFJ), Osservatorio Balcani Caucaso Transeuropa (OBCT), Uluslararası PEN, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) ve Güneydoğu Avrupa Medya Organizasyonu’nun (SEEMO) imzası bulunuyor.
Raporda, basın özgürlüğüne dair Türkiye’deki beş farklı sorunu detaylı olarak ele alındı. Bu sorunlar ‘tutuklamalar, fiziksel saldırılar ve soruşturmalar’, ‘yargı bağımsızlığı’, ‘medyayı denetleyici kurumların kötüye kullanılması’, ‘sosyal medya yasası’ ve ‘uluslararası diplomasi’ şeklinde aktarıldı.
IPI’nin raporlarına göre tutuklu gazeteci sayısının 2017’de 170 olduğu, Ekim 2020 itibariyle de parmaklıklar ardında 77 gazeteci bulunduğu hatırlatılan raporda “Tutuklu gazeteci sayısındaki ciddi azalışa rağmen Türkiye, dünyanın en büyük gazeteci hapishanelerinden biri olmaya devam ediyor” denildi.
Konuyla ilgili şu yorum yapıldı:
“Yüzlerce gazeteci, adil yargılanma haklarını tanımayan, bağımsızlığını yitirmiş bir yargının elinde, kovuşturmalar ve seyahat yasaklarıyla karşı karşıya kalmaya devam ediyor.
“Tutuklu ve yargılanmakta olan gazetecilerin sayısındaki düşüş, kısmen 2016 darbe teşebbüsünün akabinde açılan davaların kapanmasından kaynaklanıyor. Fakat bu durum, aynı zamanda medyanın ne denli başarıyla susturulduğunun da açık bir göstergesi.
“Medyanın kontrol altına alınması için devam eden mücadele, son zamanlarda mahkeme salonlarından uzaklaşarak, bağımsızlığı baltalanmış ve muhalif medyayı hedef almak üzere araçsallaştırılmış olan denetleyici kurumlara doğru kaydı. Daha evvel yönetimindeki el değiştirmeler yoluyla devlet güdümüne sokulan bağımsız medya kuruluşları da düşünüldüğünde, bu durum eleştirel seslerin daha da boğulmasına neden oldu.”
Bir senelik süreçte yaşananlar
2019 misyonundan bu yana geçen bir senelik süre zarfında yaşanan gelişmelere odaklanan raporda şu özet yapıldı:
*Ekim 2019’da, Yargı Reformu Stratejisi ile birlikte terör propagandası tanımında çok kısıtlı bir daralmaya gidildi ve temyiz hakkı, beş seneden daha az süreli cezaya mahkum edilmiş kişileri de kapsar hale geldi. Ancak resmi makamlar, yargı bağımsızlığına dair temel sorunu ele almaktan imtina etti; hakim ve savcıların atanmaları, terfi ettirilmeleri ve cezalandırılmalarından sorumlu olan Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyelerinin aday gösterilme süreçleri yeniden düzenlenmedi. Mevcut sistem uyarınca, Cumhurbaşkanı ile hükümetteki parti, on üç kurul üyesinin büyük çoğunluğunu atayabiliyor, dolayısıyla, hakimlerin ve savcıların kariyerleri, yürütme organının direkt nüfuzu altında bulunuyor
*Tutuklu yargılanma sürelerine ilişkin daha net tanımlamalara karşın, gazeteciler keyfi olarak gözaltına alınmaya ve gazetecilik faaliyetleri nedeniyle aylarca cezaevinde tutulmaya devam ediyorlar.
* Terör propagandası tanımının tek cümlelik ekleme ile revize edilmesine karşın bu suçlama, gazetecileri kriminalize etmek ve aleyhlerinde dava açmak amacıyla kullanılmaya devam ediliyor.
*Hükümet tarafından hassas addedilen konuların kamuoyu nezdinde eleştirilmesi, genellikle cezai kovuşturmayı muhtemel kılıyor.
*Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Halk TV, TELE1, KRT ve Fox TV , gibi bağımsız yayıncıları pek çok para ve yayın cezasına çarptırdı. Televizyon kanalları, bu cezalar sebebiyle yayın lisanslarının iptal edilmesi tehdidi ile karşı karşıyalar.
* Basın İlan Kurumu’nun (BİK) bağımsız gazetelere yönelik reklam yasaklarında da keskin bir artış gözlendi. Hayati bir gelir kaynağı sağlayan kamu ilanları kesilerek, gazetelerin varlıklarını sürdürebilmeleri tehlikeye atıldı.
* Nisan 2020’de, Covid-19 dolayısıyla aşırı kalabalıklaşmış cezaevlerini rahatlatmak üzere bir infaz yasası çıkaran hükümet, hem gazeteciler aleyhinde dava açılırken sıklıkla başvurulan terörle mücadele ve milli istihbarat kanunu kapsamındaki suçlardan hüküm giyenleri hem de tutuklu yargılanan kişileri af kapsamı dışında bırakmak suretiyle, tutuklu gazetecilerin can sağlığı ve güvenliğini büyük riske attı.
* Temmuz ayında meclisten aceleyle geçirilen sosyal medya yasası, 1 Ekim itibariyle yürürlüğe girdi. Yeni yasa, sosyal medya şirketlerinin Türkiye’de yasal temsilcilik kurmalarını ve Türkiye’deki tüm kullanıcılarının kişisel verilerini ülkedeki servis sunucularına aktarmalarını zorunlu kılıyor. Yasaya riayet etmek, sosyal ağ sağlayıcılarını, ülkenin sansür mekanizmasının birer uzantısı haline getirecek. Yasaya uymamaları halinde ise Türkiye’de hizmet vermelerinin engellenmesine yol açacak.