HDP Eş Genel Başkanı Sancar: Geçmişi konuşmak için normalleşmeliyiz, geleceği konuşalım
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar muhalefette uzlaşma için İYİ Parti dahil bütün partilerle diyaloga açık olduklarını ve 'şu partinin şu bagajı var' demeyeceklerini söyledi.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, siyasette 'temas etme'nin önemli olduğunu belirterek, “Temas etmeden dönüştürmek de çok zordur. Eğer şimdi bu ağır dönemden çıkmak istiyorsak geleceği konuşalım. Geçmişi konuşabilmemiz için normalleşmeye ihtiyacımız var” yorumunda bulundu.
Artı TV’de Hayko Bağdat'ın sorularını yanıtlayan Sancar ‘Muhalefet ile uzlaşabilmek mümkün mü?’ sorusuna “Gelecek Partisi'nin şu bagajı var, CHP'nin bu bagajı var… Kabul ediyorum doğrudur başkalarının da var. Biz İYİ Parti ile de diyaloğa açığız” yanıtın verdi.
Uzlaşabilmenin koşullarına değinen Sancar, "Bu kadar olağandışı şartlarda hiç kimse, ne kendisinin ne de başkasının suçlarıyla samimi bir hesaplaşma yapamaz. O nedenle uzlaşmayı geleceğe dönük belli temel kurallar çerçevesinde gerçekleştirebilirsek, hesaplaşma yüzleşme hakkımızı saklı tutarsak bunu yapabiliriz" ifadelerini kullandı.
“Nefret siyaset değildir” diyen Sancar, “Almanya'da bir konferansta sorulmuştu. Bu kadar büyük bir sorumluluğu olan bir parti ile yerel seçimlerde nasıl ittifak yapabildiniz. Daha doğrusu nasıl destek verdiğimizi soruyorlar. Ben de dedim ki nefret siyaset değildir. Nefret bir duygudur, siyaset yerine geçmez. Öfke de önemli bir duygudur ama nefret farklı bir durumdur. Öfke farklı şekillerde siyasete aktarılabilir. Ama nefreti siyasete geçirirseniz siyaseti yok edersiniz. O nedenle nefret üzerinden değil, normalleşme, diyalog ve geleceğe dair iyi şeyler üzerinden yürümek gerekir. Çabamız bu” dedi.
‘ANNEMİN AKRABALARININ BİR TARAFI KAMIŞLO'DA YAŞAR’
Hayatına dair açıklamalar da yapan Sancar, Nusaybin’in hayatındaki öneminin altını çizerek “Mardin bir dünya aslında, her bir yeri bölgesi ilçesi ayrı bir hikâyeye ayrı bir tarihe sahip, coğrafyası da kendine özgüdür. Nusaybin bir sınırdır ve Kamişlo ile aralarında bir tel örgü vardır. Karşılıklı akrabaların yaşadıkları yerdir. Benim de annemin bir tarafı Kamişlo'da yaşar zaten. Bir de ticaret kentidir Nusaybin. Ayrıca Türkiye'deki demiryolu hattının son istasyonudur. Bağdat Demiryolu hattının bittiği yerdir Türkiye'de ve bir istasyon var ve bu istasyonun hem benim hikâyemde hem de Nusaybin'in hikâyesinde ayrı bir yeri vardır. Benim babam demiryolu işçisi, çocukluğumun ilk yıllarını lojmanda geçirdik. Yani Nusaybin'in garında geçirdik” dedi.
‘BEN DEMİRYOLCU ÇOCUĞUYUM DERİM’
Sancar, Nusaybin’in kendisi için önemini şöyle aktardı:
“Nusaybin'in burada önemli yeri, benim doğduğum mahallem buranın en büyük üç mahallesinden biri ve Kışla mahallesi diye bilinir. Bu mahalle Kürtlerin çok yoğun yaşadığı bir yerdir. Biz hasbelkader 3-5 Arap aile o mahalleye yerleşmişiz. Etrafımızda herkes, sokaktaki insanların hepsi Kürt. Biz 6-7 haneyiz. Kürtlerle iç içe yaşadım. Evde Arapça sokakta oynarken karşılaştığımız dil ise Kürtçeydi. Diğer mahallelerden biri de merkez Mahallesi burada da Araplar çok fazla yaşıyor. Bir de Yıldırım Mahallesi diye bir yeri var burası da daha çok memurların, dışardan gelenlerin olduğu, Arap ve Kürt olmayanların yaşadığı mahalle var. Trenin ne kadar özel bir şey olduğunu ben yıllardır anlatır dururum. Ben demiryolcu çocuğuyum derim. Bir demiryolcu çocuğuyum kitaplığımda özel bir demiryolu bölümü vardır”.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın değerlendirmeleri şöyle:
BİR ARADA İYİ YAŞAMAK KONUSUNDA SIKINTILARIMIZ VAR: Çözüm süreçlerini, çatışma deneyimlerini hem yerinde ve hem masa başında çalıştım. Türkiye çok zor bir ülke, hem bir arada yaşanılması kaçınılmaz insanlar topluluğudur, yani kaderdir bir arada yaşamak. Hem de bir arada yaşamanın çok zor olduğu bir ülkedir. Yani bir arada yaşamak zorunda olduğumuzu Türkiye'de yaşayan bütün topluluklar biliyorlar. Fakat bir arada iyi yaşamak konusunda sıkıntılarımız var. İyi yaşamanın altını şöyle doldurayım. Birbirimize saygı duyarak, birbirimizin kimliğini tanıyarak. İşte demokrasi içinde, özgürlük içinde, eşitlik içinde vs. diyerek birçok kavram sıralayabiliriz burada.
BARIŞ BİR SONUÇ DEĞİL BİR YOLCULUKTUR: Bu zenginliği bir birimizi çoğaltacak bir düzene dönüştürme konusunda sıkıntılarımız çok var. Bunun en önemli nedenlerinden biri geçmiş travmalarla hesaplaşmayı beceremiyor olmamızdır. Eğer bunu becerebilseydik bugün çok daha iyi bir yerler olabilirdik ama Türkiye'de bu kadar üst üste binmiş büyük suçlar ve çok ağır travmalar var. 1915'i başlangıç alırsak o tarihten bu güne işlenmiş ağır suçlar ve travmaları sıralasak uzun bir liste olur. Bunlarla yüzleşemedik bunlarla hesaplaşamadık. Hesaplaşmak neden gereklidir? Orada suçun nasıl işlendiğinin ortaya çıkarılması bir. İki, bu suçlardan büyük acı çekmiş bireylerin ve toplulukların acısının tanınması ve böylece yaraların sarılması. Üç, bunlar üzerine bir demokrasi kültürü yaratmak. Bunu beceremeyince bu şimdi sürekli ayağımıza dolanıyor. Büyük suçlar var ve bunlar üzerine kurulmuş adı konulmuş ya da konulmamış bir ortaklık var bu ortaklık egemen bir zümre yaratmış. Bu sürekli devlet zihniyetinde karşımıza çıkıyor. Barış bir sonuç değil bir yolculuktur, yüzleşme de bir nihai durum değil bir büyük mücadeledir.
İYİ PARTİ İLE DE DİYALOĞA AÇIĞIZ: Temas dönüştürür. Ben hayatın her alanında buna inanıyorum. Sadece öyle romantik bir yaklaşım da değil benimkisi. Temas etmeden dönüştürmek de çok zordur. Gelecek Partisi'nin şu bagajı var, CHP'nin bu bagajı var kabul ediyorum doğrudur başkalarının da var. Biz İyi Parti ile de diyaloğa açığız. Eğer şimdi bu ağır dönemden çıkmak istiyorsak geleceği konuşalım. Geçmişi konuşabilmemiz için normalleşmeye ihtiyacımız var. Bu kadar olağandışı şartlarda hiçbir kimse ne kendisinin ne de başkasının suçlarıyla samimi bir hesaplaşma yapamaz. O nedenle uzlaşmayı geleceğe dönük belli temel kurallar çerçevesinde gerçekleştirebilirsek, hesaplaşma yüzleşme hakkımızı saklı tutarak bunu yapabiliriz.
NEFRET BİR DUYGUDUR, SİYASET YERİNE GEÇMEZ: Almanya'da bir konferansta sorulmuştu. Bu kadar büyük bir sorumluluğu olan bir parti ile yerel seçimlerde nasıl ittifak yapabildiniz. Daha doğrusu nasıl destek verdiğimizi soruyorlar. Ben de dedim ki nefret siyaset değildir. Nefret bir duygudur, siyaset yerine geçmez. Öfke de önemli bir duygudur ama nefret farklı bir durumdur. Öfke farklı şekillerde siyasete aktarılabilir. Ama nefreti siyasete geçirirseniz siyaseti yok edersiniz. O nedenle nefret üzerinden değil, normalleşme, diyalog ve geleceğe dair iyi şeyler üzerinden yürümek gerekir. Çabamız bu.
ÖFKELERİNİN NEDENİ, DİK DURMAMIZ: Dik duran sürekli mücadele eden bir güç varsa, bu tür yapıların zaafları daha fazla ortaya çıkabiliyor. HDP'ye bu kadar öfke duymalarının temel nedeni budur bence. Yani boyun eğmiyor, dik duruşunu sürdürüyor. Bu kadar çok baskıya, bunca eziyete, zulme rağmen yoluna devam eden bir kitle bir hareket bir mücadele var. Bu da kimyalarını bozuyor. Zaten kimyaları da karışık eğer böyle bir mücadele gücü olmasaydı bu mücadele karşısında muhtemelen şimdi gün yüzüne çıkan bu hesaplaşmalar, son Sedat Peker olayı mesela çok sessiz geçiştirilebilirdi. MHP ile aralarındaki bazen gün yüzüne çıkan o atışmalar yumuşak bir şekilde halledilebilirdi. Ama güçlü bir mücadele olduğu için bu kadar gizli saklı yürütülemiyor bu iç hesaplaşmalar.