Erken seçim ekonomiyi düzeltebilir mi?
Türkiye’de ekonomik kriz derinleşirken, muhalefet erken seçim çağrısını güçlendirdi. Ekonomistler, seçimi ekonomiyi düzeltmenin ilk adımı görse de, muhalefetin yeni bir ekonomik modeli açıklaması gerektiğini söylüyor.
Döviz kurlarının tarihi rekorlar kırdığı Türkiye’de sadece siyaset değil toplumun tüm kesimleri ekonominin düzelmesi için erken seçime işaret ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli aynı gün erken seçim olmayacağı, seçimin daha önce planladığı gibi Haziran 2023’te yapacağını duyursa da muhalefetin ve sokağın erken seçim baskısını geri çeviremedi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e, DEVA ve Gelecek partilerinden Saadet Partisi’ne kadar muhalefetin her cephesi, her gün aralıksız seçim çağrısı yapıyor. HDP’nin tutuklu eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş da Twitter hesabından bu çağrılara destek verirken, bu mesajların birlikte verilmesi gerektiğini savunması da muhalefetin erken seçim gündeminin peşini bırakmayacağının işareti olarak görülüyor.
Muhalefetin erken seçim çağrısının sokakta da karşılık bulduğuna ve Ankara ile İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin her yerinden insanların sokağa çıkıp "Hükümet istifa" sloganları atmaya başladığına dikkat çeken ekonomistler ise erken seçimin ekonomideki sorunların çözümünde bir "ilk adım" olacağını ancak yetmeyeceğini savunuyor. Ekonomistlere göre erken seçimde ısrar eden muhalefetin yeni bir sistem ve ekonomik model konusunda da vakit kaybetmeden halka ayrıntılı açıklama yapması gerekiyor.
"Ekonomideki sorunlar, siyasi nitelikte"
Kadir Has Üniversitesi'nden ekonomi profesörü Erinç Yeldan DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, "Türkiye’de ekonomideki sorunların çözülmesi için sadece iktidar değişikliği değil sistemin değişmesi gerekiyor. Türkiye’nin yaşadığı iktisadi sorunlar; iktisadi reçetelerle, iktisatla çözülebilecek nitelikte değil" diyor.
Türkiye’nin ekonomideki sorunlarını tıpkı dış güvenlik, çevre ya da kadın-erkek eşitsizliği gibi "siyasi nitelikte sorunlar" olarak tanımlayan Yeldan'a göre, "Türkiye’de siyasi sistem hukuka, liyakata, insan haklarına dayalı bir şekilde dönüştürülmedikçe ekonomideki sorunlar çözülmez. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, sorunların çözümünü olanaksız kılıyor. Çünkü keyfi ve anayasal denetimden uzak bir yönetim getiren bu sistem Türkiye’de sadece ekonomik yapıyı değil ülkenin tüm kurumlarını bağnazlığa, sıkıntıya boğuyor."
"Enflasyonla mücadele de bilimsel yöntemler kullanılmadı"
"Ekonomideki sorunlar; bir inatlaşma, bir yanlış tasarım üzerinden büyüdü" diyen Yeldan, bu yanlışın ne olduğunu şu sözlerle açıklıyor:
"AKP ekonomi idaresi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne pahasına olursa olsun büyüme, mutlaka büyüme, ucuz kredi, borçlanma ve imar rantlarına dayalı bir şekilde büyüme hedefinden ayrılmadığı için Türkiye bugünlere geldi. Her ne pahasına olursa olsun büyüme, faizler düşsün, insanlar borçlanıp kredi alsın denildi ama üretimde karşılığı olmayan bir tüketim patlaması yaşandı. Bu da Türkiye’yi yüksek enflasyona itti. Enflasyonla mücadele de bilimsel yöntemler kullanılmadı. Faizlerin düşürülmesi, yanlışların hayali düşmanlara atfedilmesi gibi yöntemlerle ekonomi tökezleme başladı sonra da dörtnala bir krize doğru ülke sürüklendi. Bürokrasi korkuyor, sesini çıkartamıyor.
Çözüm önerileri ortaya koyamıyor. Yani Türkiye’deki sorunların özünde Türkiye’yi yönetemeyenlerin, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde ısrar etmesi var."
Erinç Yeldan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iddia ettiğinin aksine Merkez Bankası’nın bağımsız olmadığını ve kendi hedefi doğrultusunda, liyakata dayalı bir çalışma olanağına sahip olmadığını söylüyor. Aynı durumun Türkiye İstatistik Kurumu başta olmak üzere devletin tüm kurumlarında geçerli olduğunu ifade eden Yeldan, "Evet, erken seçim mevcut sistemin dönüşümü için bir ilk adım olacaktır ama muhalefet, sistemi nasıl dönüştüreceğini de tüm ayrıntılarıyla belirlemeli ve halka açıklamalıdır" diyor.
Türkiye’de üç buçuk yılı geride bırakan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini "tek adam rejimi" olarak tanımlayan muhalefet cephesi, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş için ortak çalışmayı sürdürüyor. Millet İttifakı’nın iki büyük partisi CHP ile İyi Parti’nin öncülüğündeki bu çalışmaya AKP’den koparak kurulan DEVA ile Gelecek partilerinin yanında Saadet Partisi ve Demokrat Parti de destek veriyor. Ülkedeki sorunların kaynağında cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olduğunu düşünen HDP de, cumhurbaşkanı ve hükümetin anayasal denetime tabii olduğu parlamenter sisteme geçişten yana tavrını koymuş durumda.
"En iyi hakem halktır"
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına doğru Türkiye’nin ekonomi, sosyal adalet ve hukuk temelli sorunlarını yeni bir düzlemde tartışmak ve çözümler bulmak amacıyla çok sayıda ekonomist, akademisyen ve siyaset bilimcinin katılımıyla kurulan İkinci Yüzyıl Enstitüsü Vakfı da (İYEV) erken seçimin tek başına bir çözüm olmayacağı görüşünü savunuyor.
DW Türkçe’ye konuşan İYEV’in ekonomist başkanı Müslim Sarı, Türkiye’de aslında 2010’lu yılların ortalarından itibaren yeni bir iktidar arayışı olduğunu ve bu arayışın kesintiye uğramadan bugüne ulaştığını söylüyor.
"Bugün ekonomik problemlerin ardından yeni bir iktidar talebinin kendisini net bir şekilde ortaya koyduğunu görüyoruz" diyen Sarı, bu talebin halkta da karşılığı olduğunu kamuoyu anketlerinin gösterdiğini söylüyor.
Sarı, "Mevcut sistemi ya da mevcut iktidarın devam etmesini isteyenlerin oranı yüzde 40’ı geçmiyor toplamda. Dolayısıyla en az 60’lık kitle artık yeni bir iktidar talep ediyor. Demokratik ülkelerde bir sıkışma söz konusu olduğunda en iyi hakem halktır. Dolayısıyla halka gitmek gerekir" dese de, tek başına iktidar değişikliğinin ekonomik sorunların çözüleceği anlamına gelmeyeceğini vurguluyor.
"Yeni bir yol haritası, ekonomik model gerekiyor"
Bugün hükümetin ya uyguladığı bilimsel hiçbir temeli olmayan iktisat politikasını değiştireceğini ve ömrünü bir yıl daha uzatacağını ya da seçime gideceğini söyleyen Müslim Sarı, muhalefetin uzun süren bir iktidar sonrası için bir geçiş stratejisi tasarlaması gerektiğini savunuyor. Sarı, "Bu geçiş stratejisinin bir ayağı demokrasi, bir ayağı sistem değişikliğiyse elbette bir ayağı da refahtır. Yani ekonomik bir modeldir, yeni bir yol haritasıdır. Türkiye şu anda prizini dünyadan çekti. O prizi yeniden takacak, dünyanın ve Türkiye’nin gerçekleriyle uyumlu, daha çok refah dağıtan bir iktisat politikasının muhalefet tarafından tasarlanması gerekiyor" diyor.
Ekonomideki krizin derinleşmesiyle tıpkı güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişte olduğu gibi ekonomideki sorunlara çözüm üretmede de ortak çalışma kararı alan altı muhalefet partisi öncelikle Merkez Bankası’nın bağımsız olmasını ve ekonomiyle ilgili tüm kurumların siyasi baskıdan uzak politika üretebilmesine olanak tanınmasını istiyor.
Muhalefetin ekonomi masasının yakında yeni bir manifesto ile halkın karşısına çıkacağını söyleyen CHP ve İyi Parti kurmayları, bu manifestoya halkın tüm kesimlerinin destek vermesini umuyor. "Her gün ama her gün Türkiye’nin içine düştüğü sorunları halka anlatacağız" diyen muhalefet cephesi, iktidarın gündem değiştirme taktiklerine karşı da özel strateji geliştirmeye çalışıyor.
Hilal Köylü / Ankara