Erkan Baş'tan Can Atalay açıklaması: Bu kararın arkasında halk var
TİP vekili Can Atalay'ın başvurusunda AYM'nin hak ihlali kararını değerlendiren Erkan Baş "Bu kararın arkasındaki iradeyi görmek lazım. Bu kararın arkasında halk var. Bence en önemlisi bu" dedi.
Gezi Parkı eylemleriyle ilgili davada tutukluyken Türkiye İşçi Partisi'nden (TİP) Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay, vekil seçilmesine rağmen tahliye edilmedi. Anayasa Mahkemesi, bugün açıkladığı kararında Atalay'ın, seçme ve seçilme hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
"14 Mayıs seçimlerinin bittiği gün bunu ifade etmiştik zaten. Derhal Can Atalay’ın tahliye edilmesi gerektiğini söylemiştik" diyen Erkan Baş, "Aslında Gezi direnişi açısından baktığımızda, çok uzun zamandır hukuksuz bir süreç işlediğini, bir kumpasla karşı karşıya olduğunu, tüm muhalefetin susturulmak istendiği sürecin simge davalarından birisi demiştik. Can'ın adaylığı da zaten aslında bunun bir yansımasıydı, halkın beklentisine yanıt vermek üzere onu aday göstermiştik" ifadelerini kullandı.
"Kuşkusuz Hatay'ın deprem sonrası yaşadığı yıkımın yarattığı özel durumla da ilgili ve nihayetinde Can Atalay’ın milletvekili seçildiği günde bugün de biz hep aynı şeyi söylemeye çalıştık. Yani Anayasa’ya, Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kararlarına göre, Can Atalay’ın tahliye edilmesiyle ilgili. Bu ses bir biçimde duyulmak istenmedi, yani bu açık hukuksuzluk, bu açık ihlal çeşitli girişimlerimize rağmen mahkemelere yaptığımız, en son Yargıtay’a yaptığımız başvuruya rağmen görülmek istenmedi ve Can haksız biçimde cezaevinde tutulmaya devam etti. Artık bizim açımızdan yapılacak tek şey kalmıştı, iktidarın böyle anayasayı ayaklar altına alan hukuksuz girişimlerini normalleştirme sürecine bir yanıt vermememiz lazım."
Tahliye başvurularının reddi üzerine 1 Ekim'de Hatay'dan "Özgürlük Yürüyüşü"ne başladığını hatırlatan Erkan Baş, "Bu yürüyüş, elbette özel olarak Can özgürleşene kadar, seçilmiş milletvekilimiz cezaevinden çıkana kadar devam edecek. Ama aynı zamanda, Can’ı cezaevinde tutan koşullar, Türkiye'de AKP iktidarıyla yaratılan, aslında ülkenin bir bütün olarak bir açık cezaevine çevrildiği tabloya karşı sürdürülmesi gereken bir mücadeleye de işaret ediyordu" dedi.
"Özgürlük Yürüyüşü’nde bir taraftan Can’ın özgürlüğünü talep ederken bir taraftan da her gün Türkiye'deki çeşitli hak ihlallerini, özgürlükleri ayaklar altına alan iktidar girişimlerine karşı adımlarımızı attık" diyen Baş, "Ve bu sürecin her adımında da şu özgüvenle hareket ettik: Biz haklıyız ve yurttaşlar, bu haklı davamızda bizim yanımızda. Sonuçta bize göre bugün, Anayasa Mahkemesi hukukun gereğini yerine getirdi ama bu kararın arkasındaki iradeyi görmek lazım. Bu kararın arkasında halk var. Bence en önemlisi bu. Örneğin Somalı maden işçileri, örneğin Aladağ'da evlatlarını kaybeden aileleri, örneğin Hendek patlamasında eşini, çocuğunu kaybeden aileleri, Ermenek'te madencileri... Can’ın bir biçimde yaşam mücadelesinde yanlarında durduğu, belki de on binlerce emekçi... Kuşkusuz bütün bu baskıya rağmen Hatay'da iradesini ortaya koyan Hatay halkı... Ezcümle aslında memlekette ezilen, yok sayılan, susturmak istenen milyonlarca insanın ortak bir mücadelesi sonucunda nihayet mahkeme de bunu tescil etmiş oldu" şeklinde konuştu.
Kararla birlikte Can Atalay'ın tahliye edilmesi gerektiğini belirten Erkan Baş, "Mahkeme bize, Hatay halkına, bu ülkede seçme ve seçilme hakkını kullanmak isteyen milyonlarca yurttaşa ‘Evet, siz haklısınız’ dedi. Şu anda yapılması gereken şey çok acil bir biçimde, madem ortada bir hak ihlali var, üstelik bunun son 15 günü bir Anayasa Mahkemesi üyesinin ‘Ben bu dosyaya çalışamadım’ demesi nedeniyle yaşanmış bir hak ihlali. Dolayısıyla artık herhalde hiç vakit kaybetmeden Can’ın tahliye edilmesi ve aramıza katılması gerekiyor. Bundan sonra bu Özgürlük Yürüyüşü’nü Can ile beraber sürdüreceğiz" ifadelerini kullandı.
"Bu ülkede özgürlükler sorunu, sadece bir milletvekilinin esir edilmesiyle ilgili bir sorun değil. Kuşkusuz bu önemli bir simgeydi Can özelinde. Ama şimdi özgürlük mücadelesini büyütmek gerekiyor. Şu görülmüş oldu: Teslim olmadığınızda, boyun eğmediğinizde, inat ettiğinizde, ortaya bir irade koyduğunuzda sonuçta tarih sizi haklı çıkartıyor ve yürüyüşünüz güçlenerek devam ediyor. Şimdi görev hepimizde. Hep beraber bu ülkeyi özgürleştirmek için mücadeleye devam edeceğiz.
Özgürlük Yürüyüşü yarın kayyumlara karşı özgürlük talebiyle, yerel yöneticilerin, belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin, muhtarlarımızın katılımıyla yapılacak. Cuma günü, tüm siyasi tutsaklara özgürlük talebiyle siyaset yapmanın önündeki engellerin kaldırılması, toplumun siyasete katılım kanalların açılması talebiyle devam edecek ve nihayetinde 28 Ekim'de Cumhuriyet’in ilk yüzyılının son protesto mitingini yapacağız."
"Antidemokratik, baskıcı uygulamalara karşı ve Cumhuriyet’e özgürlük talep edeceğiz. Aslında esas mesele bu. Yani bugün Cumhuriyet’in yüzüncü yılı kutlamaları yapıyor. Bu iktidar, cumhuriyet düşmanı bir iktidar. Cumhuriyet’in bütün değerleriyle hesaplaşmak üzere kendisini kurgulamış durumda. Zaten görüyorsunuz. Yüzüncü yıl kutlamalarını bile yapmamak üzere bir faaliyet içerisindeler.
Biz, aynı zamanda yurttaşa özgürlük derken Cumhuriyet’e özgürlük talebini dile getireceğiz. Ve umuyorum yurttaşların katılımıyla gerçekleştireceğimiz Anıtpark’taki o büyük buluşmadan sonra, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında hep birlikte, eşit yurttaşlar olarak, özgürce yaşayabileceğimiz bir cumhuriyeti inşa etme kararlılığımızı bir kez daha ortaya koymuş olacağız. Umuyorum bu prosedürel işlemleri de bir an önce hallederiz ve sevgili Can da mitingde bizimle birlikte olur."
"Ortada bir anayasa, Anayasa Mahkemesi’nin daha önce verdiği kararlar varsa, insanlara ek mağduriyetler yaşatmanın bir anlamı yok. Yargı, iktidarın basit bir sopası haline dönüştürülmemeli. Çünkü bu terazinin ayarı bozulduğu zaman toplumda bütün değerler, dengeler bozulmuş hale gelir. Yargının bu sorumlulukla hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani iktidara bağlılık temelli değil de evrensel hukuk normlarına, mevcut yasalara, anayasaya bağlılık temelinde kararlar vermesi gerekiyor.
Şimdi sormak lazım, Hatay halkının 5 buçuk aynı ne yapacağız? Can’ın bu kadar uzun süredir haksız, hukuksuz biçimde cezaevinde tutuluşunu ne yapacağız? Ya da halihazırda cezaevlerinde benzer kumpas davalarında tutulan gazetecileri, yazarları, düşünce insanlarını halkımızın deyimiyle kader mahkumlarını ne yapacağız? Çok önemli bir şey, Türkiye'de adalete olan güven, tarihte hiç olmadığı kadar diplere düşmüş durumda ve devlet eğer içinden adaleti alırsanız geriye hiçbir şey kalmaz, geriye sadece bir çete kalır. Buna izin vermemek lazım."
"Biz Can Atalay kararının bir gösterge olmasını umuyoruz. Bugün ilk karar geldiğinde arkadaşlarımızla birlikte değerlendirirken söyledik: Gezi Direnişi, bu ülkedeki milyonlarca insanın, ‘Bir kişinin iki dudağı arasına sığmaz bizim hayatımız’ dediği ve hep beraber yurttaş olma bilinciyle yeniden yan yana, omuz omuza, yüreklerimizi, akıllarımızı ortaklaştırarak bir irade koyduğumuz bir gündü. İktidar, bundan çok korkuyordu.
Hatırlayacaksınız Gezi’de sürekli, ‘Bu daha başlangıç, mücadeleye devam’ demiştik. Çünkü toplumsal mücadele böyledir, kesintisiz biçimde devam eder. Zaman zaman geriye düşer, ileri çıkar ama kesintisiz biçimde devam eder. Biz sosyalistler de o mücadelenin umudunu, geleceğini temsil ederiz hep. Can'ın tahliyesini gerektiren kararı da biz böyle değerlendiriyoruz. Bu daha başlangıç diyoruz. Türkiye’nin özgürleşmesine giden yolda bu mücadele devam edecek."