Diyarbakır Barosu: İnce'nin pedagojisi, faşizmin pedagojisi
Muharrem İnce'nin Kürtçe eğitime ilişkin açıklamasına tepki gösteren Diyarbakır Barosu’ndan Mehmet Emin Gün, "Bahsettiği pedagoji faşizmin pedagojisi olsa gerek, çünkü bizim bildiğimiz pedagojide anadilde eğitim oldukça önemli" dedi.
Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin, Kürtçe eğitim talebine dair “Pedagojik açıdan uygun değil” sözleri, kamuoyunda büyük tepkiyle karşılandı. İnce’nin sözlerini “Dehşet verici bir zihniyetin mahsulü” olarak değerlendiren Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Avukat Mehmet Emin Gün, çocukların anadilde eğitim almasının anayasal bir hak olduğunu söyledi.
‘FAŞİZAN DÜŞÜNCE’
İnce’nin yaptığı açıklamanın kendi siyasi kariyeri için oldukça talihsiz olduğunu dile getiren Gün, “Siyasete atılması, bu ülkenin tüm çocukları için bir açıdan faydalı olmuş diyebiliriz. Çünkü en azından artık bir öğretmen olarak çocuklara zarar veremeyecek. Maalesef Muharrem İnce gibi çok fazla siyasetçi var bu ülkede” ifadelerini kullandı.
EĞİTİM POLİTİKASININ ÖZETİ
İnce’nin sözlerinin Türkiye’deki eğitim politikasının özeti olduğunu belirten Gün, “Bu ülkede anadilde eğitim denilince, bir kesimin aklına -Muharrem İnce dahil- Kürtçenin eğitim dili olması geliyor ve bu durum ulusalcı faşizan kodlara sahip insanlar için vatanın bölüneceği anlamını taşıyor. İnce’nin, Kürtçenin eğitim dili olmasının pedagojiye uygun olmadığını söylerken sarf ettiği sözler, dehşet verici bir zihniyetin mahsulü, ‘fiziği, matematiği Kürtçe anlatalım demek, çocuğa şu demektir, 'Ey Kürt kızı, delikanlısı, sen doktor ol, ama İzmir'de görev yapma, sen Hakkari'de kal' demektir’ diyor. Ama aynı İnce, fiziği, matematiği Türkçe öğrenen Türk kızı, delikanlısının Hakkari’de rahatlıkla görev yapabildiğini düşünemiyor. Ya da düşünüyor ama bu iki durumun aynı olmadığını kabul ediyor. Aslında Türk kızının, delikanlısının Kürt’ten üstün olduğunu, onun dilinin diğerinin dilinden daha üstün olduğunu söylüyor” diye konuştu.
'FAŞİZMİN PEDAGOJİSİ'
Avukatlık mesleğine başlamadan okul öncesi öğretmenlik yapan Gün, anadilin çocukların eğitimindeki rolüne dikkati çekerek, “Okul öncesi eğitim dünyada çağdaş eğitim sistemi için oldukça önemlidir. Ancak Türkiye’de okul öncesi eğitim, çocukları anadillerinden uzaklaştıran ve onlara Türkçe öğreten kurumlardan ibaret hale getirildi. Bugün Kürt çocuklarının yaşadığı en ücra köylerde bile Okul Öncesi Eğitim Öğretmeni vardır, emin olun suyun elektriğin olmadığı köylerde bile vardır. Çünkü Kürt çocuklarının sudan ve elektrikten çok Türkçeye ihtiyaçları olduğunu düşünen bir devlet zihniyeti var maalesef. Velhasıl İnce’nin bahsettiği pedagoji, faşizmin pedagojisi olsa gerek, çünkü bizim bildiğimiz pedagojide, anadilde eğitim oldukça gerekli ve önemlidir” şeklinde konuştu.
ANADİLDE EĞİTİM
Çocuğun anadilinde eğitim almasının her şeyden önce bir hak olduğunu ve bu hakkın Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle güvence altına alındığını vurgulayan Gün, Türkiye’nin bu maddeye çekince koymasıyla bu hakkı engellediğini belirtti. Gün, anadilinde eğitim almayan çocukların yaşadıkları sorunları şu şekilde sıraladı: “Ayrıca eğitim pedagojisi uzmanlarının, anadilde eğitim alamayan çocukların özgüvenlerini ve yaratıcılığını yitirdiklerini ve bu durumun akademik başarılarını, psiko-sosyal gelişimlerini ve zihinsel gelişimlerini olumsuz etkilediğini yaptıkları çalışmalarla defalarca gözler önüne serdiklerini biliyoruz. Çocuğun anadilinde eğitim görememesi, duygu, düşünce ve bildiklerini ifade edememesi demektir. Çocuğun kendisine olan saygısını yitirmesine, içine kapanmasına ve yeteneklerini gösterememesine neden olmaktır. Ve tabi çocuğun kendi kültürüne, diline ve kimliğini oluşturan tüm unsurlara küsmesi demektir.”
DİL MÜCADELESİ
Çocuğun anadilini "Kültürel bellek aktarıcısı ve ifade edicisi" şeklinde tanımlayan Gün, şöyle devam etti: "Çocuğun bilmediği bir dilde eğitime tabi tutulması onu dilsiz bırakmaktır. Kendi çocukluğumu hiç unutmuyorum, babam okula gelmesin isterdim, çünkü iyi Türkçe konuşamadığı için babamdan utanırdım, biraz büyüdükten sonra babamdan utandığım için kendimden utandım, anlamaya başlayınca da bu utançtan utandım. Yani bu devlet çocukluğumuzu bir utanç paradoksu içine hapsetti. Hiç bir çocuk babasından utanmasın diye veriliyor bu mücadele ve kutsal bir mücadeledir."