Bekir Ağırdır: Anahtar HDP'de
Kamuoyu araştırmacısı ve yazar Bekir Ağırdır, muhtemel bir seçim öncesi siyasi partilerin durumunu değerlendirdi.
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, Oksijen'de yayınlanan yazısında muhtemel bir seçim öncesinde siyasi partilerin durumunu değerlendirdi. Ağırdır'ın değerlendirmelerinden başlıklar şöyle...
İktidar seçim yasalarında değişiklik yapmadan herhangi bir gün seçim kararı verebilir. Ya da Haziran 2022’ye kadar seçim kanunlarında değişiklik yaparak normal zamanı bekleyebilir. Göreceğiz, ama kanaatim sonbaharda bir erken seçimin güçlü ihtimal olduğu. Tüm bu ihtimallerin ve iktidarın oyun planının belirleyicisi şimdilik Erdoğan görünüyor. Ama Erdoğan’ın o karar iradesini etkileyecek iki unsur var. Birisi iktidarı oluşturan zihni koalisyonun aktörleri arasındaki çatışma ve bozulma ihtimali. Diğeri de dış dinamikler ve görünür olan ya da olmayan dış aktörlerin hamleleri. Henüz muhalefet iktidarı erken seçime zorlayacak siyasi güce ulaşmış görünmüyor.
Ak Parti hem dayandığı ve büyüttüğü “aksermaye aktörlerinde” hem beslendiği “Akyakalılarda” hem de “Ak Partili ahali”de kayda değer biçimde destek kaybediyor.
Toplum çok kaygılı ve yorgun. Gerçek hayat dertlerinin harareti o denli yükseldi ki artık son 10 yılda olduğu gibi kimliklere dayalı siyasi düşünüş o hararet karşısında eriyor. İktidar bloku Erdoğan’ın bir kez daha bu toplumsal dalgayı lehlerine bükecek seçim stratejisini geliştireceğini umuyorsa da bu kez çok mümkün görünmüyor.
Erdoğan ve çevresindeki kadro eski siyasi maharetine sahip değil, tasarımı kağıt üzerinde doğru olan bir stratejiye geliştirilebilse de hayata geçirecek örgüt, destekçiler, medya eski etki gücünde değil. İktidarın ekonomik buhrana verdiği tepkiler, pandemiden enflasyona, bütçeden projelere açıkladığı veriler, gerçeklikle ilişkisinin bozulduğunu gösteriyor. Daha da önemlisi iktidar kendi kitlesi üzerinde bile inandırıcılığını yitiriyor.
Gerçek gündem ekonomik buhran ve muhalefet bu gündemi ele geçirmiş durumda. Daha da önemlisi muhalefet 20 yıldır ilk kez hem toplumsal destek hem de toplumda seçimi kazanabilirler algısı bakımından öne geçmiş durumda. İktidar söylemini kutuplaşma üzerinden kurmaya devam etse de muhalefet tüm toplumu kapsayan ve gündelik hayatın gerçek dertlerini esas alan söylemiyle daha yakından izleniyor. Ama bugünden bu pozisyonun gücü henüz muhalefet ittifakına sistemi değiştirecek siyasal gücü vadetmiyor.
Tüm gözler muhalefetteki ittifakın aktörlerine ve kapsamına odaklı. Muhalefetin belki de beklenenden daha hızlı ve kararlı bir araya gelişinin iktidarı ve çevresini afallattığı anlaşılıyor. İktidar aday ismi üzerinden bir gerilim tasarlarken muhalefet aday ismine değil yapılacaklara odaklanarak iktidarı boşa düşürdü şimdilik. Hepsinden önemlisi liderler seviyesinde kararlı bir duruş sergileniyor. Bu da iktidarın geniş muhalefet ittifakını dağıtmak üzerine kurduğu taktik ve söylemleri boşa çıkarıyor.
Akşener Başbakan adayı olduğunu söylerken, son haftalardaki kampanyasının sloganlarına da bakarak şunu söylemek mümkün, Akşener bu seçimde ana muhalefetin liderliği pozisyonunu sağlayacak bir oy oranını yakalamayı da hedefliyor olabilir. Ama bir handikabı var. Son bir yıldaki söylemlerinden farklı olarak adalet kavramını kullanırken hukuku ve yargıyı yeniden yapılandırmak vurgusu yerine dini bir söylemden referans alan kampanya esas itibariyle şu kabule dayanıldığını gösteriyor: Ak Parti’den desteğini çeken seçmen grubu bugünün reel sorunlarından, ekonomik buhrandan yola çıkarak değil muhafazakâr kimliğinden hareket edecek. Ama sorun bu kabulün yanlışlığında. Ak Parti’den çözülen seçmen Ak Parti artık kimliğinin gerektirdiği politikadan uzaklaştığı için değil tam tersine reel sorunlardan uzaklaştığı için çözülüyor. Hele seçmenin üçte birini oluşturan genç seçmenlere Ömer’in adaleti söyleminin ne ifade ettiği ve edeceği de ayrı bahis.
Yine de her ne kadar seçmende ‘kimliğe sadakat’ azalıyor olsa da karşı kimliğe olan olumsuz duyguların hala geçerli olduğunu not etmek gerek. Bu duygu hali de Ak Parti’den çözülen seçmenin büyük kısmının önündeki seçeneklerin içinde CHP’yi düşünmelerine engel oluyor. Bu seçmen kümesi Babacan ve Davutoğlu’nun partilerine değil en azından şimdilik İyi Parti’ye daha yakın duruyor. Ak Parti seçmeninin kentli “aksermaye” ve “akyakalılar” gözünde İyi Parti’yi güçlü seçenek haline getiriyor. Saadet Partisi ise kendi seçmenini de iktidarın her türlü çabasına karşın pozisyonunu da korumaya devam ediyor. Karamollaoğlu, Babacan ve Davutoğlu gibi oy oranından daha fazla bir siyasi role sahip olacak gibi görünüyor.
Hâlâ en kritik rolün HDP ve seçmeninde olacağı anlaşılıyor. Tüm siyasi kısıtlamalara, örgütündeki tutuklamalara karşı HDP’nin oy desteği gerilemiyor. Ama oyunu değiştirecek radikal bir hamleyi de geliştiremiyor.
HDP’nin sol partilerle ayrı bir ittifak oluşturup oluşturamayacağı veya seçimlerde hangi tercihte bulunacağı da elbette seçimin sonucu için kritik olacak. Ama ne olursa olsun sistemi değiştirecek siyasal güce ulaşmak, en azından bugünkü tablo içinden bakılınca HDP’nin dâhil olmadığı bir süreçle mümkün olmayacak.
Seçime kadar tüm bu taktik ve stratejik hamleler değişecek. İç ve dış dinamikler de değişecek doğal olarak. Süreç her bir aktörün ana stratejisi ve günlük taktik hamleleriyle değişecek de. Ama bugünden seçmen gözünde artık iktidar kaybetmeye daha yakın duruyor.